20 Haziran 2016 08:38

Sözünü tuttu: ‘Seçilmiş kişi’den halk kahramanına

Mithat Fabian SÖZMEN

Noel akşamı, yani ABD’nin en büyük firmalarının yeni ürünlerini en büyük NBA yıldızlarıyla tanıttığı gün, Golden State Warriors-Cleveland Cavaliers maçının devre arasında televizyonlarını açık tutanlar kulaklarına inanamadı!

Bir teknoloji devinin reklamında ekranda LeBron James vardı. Bu hiç şaşırtıcı değil. Ama aynı LeBron’un ağzından ‘Siyah Amerika’nın en asi ve politik olarak güçlü Hip-Hop grubu Public Enemy’nin ‘Welcome to the Terrordome’ şarkısının sözleri dökülüyordu:

“Black to the bone/ My home is your home / But welcome to the terrordome.”
“Sapına kadar siyah/ Evim evindir/ Ama cehenneme hoş geldin.”

Public Enemy’nin beyni Chuck D, şarkıyı 1989’da Brooklyn’de 16 yaşındaki siyah genç Yusef Hawkins’in, beyazlar tarafından pusuya düşürülerek öldürülmesi üzerine yazmıştı. Ana akım medya için “sert” sözler içeren bu şarkı, Mike Tyson tarafından ringe çıkarken çalınmasıyla da meşhurdu.

Ama dünyanın en büyük şirketlerinden birinin reklam müziği olması, hem de o sert sözlerin LeBron James gibi basketbolun en büyük yıldızının (Tamam o sıralar bu unvan biraz sorgulanıyordu) ağzından dökülmesi, epey şaşırtıcıydı.

‘EMEK ŞEHRİ’ CLEVELAND

Reklamı kısaca tarif edelim…

LeBron James, sabah çok erken bir saatte, Cleveland’ın diğer emekçileriyle birlikte uyanıyor. “Saat çok erken ama şampiyonluk için çok çalışmalıyım” gibisinden sözlerle spor salonunun yolunu tutuyor (Elbette lüks arabasıyla değil, Rocky gibi kenti boydan boya koşarak geçerek).

James’in yolu boyunca, fabrika işçilerinden, metroyla işine, okuluna gidenlere; beyaz yakalılardan restoran çalışanlarına çok sayıda emekçinin, iş başında olduğunu ve Chuck D’nin agresif sözlerine eşlik ettiğini görüyoruz.

Aynı zamanda bir LeBron James hayranı olan Chuck D, reklam üzerine yaptığı ilk yorumda temayı net bir şekilde ortaya koyuyordu: “Cleveland bir emek şehri... Mavi yakalıların şehri.”, “LeBron James tüm başarılarını harcadığı büyük emeklere borçlu...”

İKİ DÖNEM, İKİ AYRI İMAJ

Kulağa garip geliyordu ama haksız değildi. İşin aslı bu, doğa vergisi yetenekleri sebebiyle hep gözden kaçırdığımız bir özellikti. James, müthiş bir atletti ama eşsiz fiziksel niteliklerini en üst seviyede tutmak için Michael Jordan, Kobe Bryant gibi yıldızlardan gördüğü, “Spor salonuna ilk girip, son çıkan kişi olma” azmini hiç kaybetmedi. Bu kadar temasa dayalı oynayıp, neredeyse tamamı zirvede geçen; 7 kez final oynadığı 13 yıllık NBA kariyeri boyunca hiçbir ciddi sakatlık yaşamamasını şansla değil James’in bu türden fiziksel kazaları en aza indirgeyen çalışkanlığıyla açıklayabiliriz.

Chuck D. de bunu vurguluyordu ve kuşkusuz lige Nike’ın “Chosen one-Seçilmiş kişi” reklamıyla adım atan biri için bu alışılmadık bir halkla ilişkiler yöntemiydi. Bugüne kadar James’i ağzında gümüş kaşıkla doğan, Mesih benzeri bir üstün insan olarak görmemiz isteniyordu. Yeni reklam ise onu gerçeğe daha yakın bir şekilde -yani Akron/Ohio’da 16 yaşındaki bir anne tarafından babasız büyütülen, tipik bir yoksul siyah çocuk- yansıtıyordu. James’in gerçeğine dair bu öykü, Miami’yle kazandığı ilk şampiyonlukla birlikte podyumdan dile getirilmişti. Belki de James nihayet kendisinden şüphe eden herkesi susturduktan sonra “Kral”, “Seçilmiş Kişi” gibi yapmacık lakaplardan sıyrılıp gerçek kimliğini kabullenmişti.

Evet o, zor kentin yoksul çocuğuydu. Dünyanın en büyük sahnelerine çıkması belki de milyonda bir ihtimaldi ama o yeteneklerini çok çalışmayla birleştirerek milyarlarca insanın tanıdığı LeBron James olmuştu. Tüm reklam senaryolarının, manşetlerin, PR oyunlarının ötesindeki gerçek buydu.

SPOR TARİHİNİN EN ÖZEL HİKAYELERİNDEN…

Cleveland’a geri dönme kararı alması bu açıdan anlamlıydı.

ABD spor tarihinin en büyük hayal kırıklıklarına ev sahipliği yapan kentinin kaderini değiştirecek kişi ondan başkası olamazdı ve o da bu ihtimale sırtını dönemezdi.

“Lanetli şehre şampiyonluk getirme” mücadelesi, geçen yıl finalde Kyrie Irving&Kevin Love’ın sakatlığına ve Golden State Warriors’ın muhteşem çıkışına yenik düşmüştü.

Warriors, bu yıl normal sezonu geçtiğimiz seneden de güçlü geçirdi. Stephen Curry, tarihin en çarpıcı normal sezon rakamlarını yakaladı.

Warriors, basketbolun oynanışını değiştiriyor; Curry, NBA’in yeni yüzü olarak 31 yaşındaki LeBron James’i gölgede bırakıyordu.
Play Off başlarken ben dahil kimse Cavs’in Warriors ya da Spurs’un arasından sıyrılıp şampiyon olabileceğine ihtimal vermiyordu.

GERİ DÖNÜŞLER…

Ancak Play Off’la birlikte Irving ve Kevin Love daha iyi kullanılmaya başlanmıştı. Üstelik sezon boyunca rekoru kovalarken fizik olarak yıpranan Warriors’ta Curry, ufak tefek sakatlıklar yaşamaya başlamıştı. Oklahoma City Thunder karşısında 3-1 geri düşmeleri bir yandan rakiplerine umut aşılarken öte yandan o noktadan kazanmaları güçlü bir mesajdı. Keza finallerin ilk 4 maçında yaşananlar da öyleydi. Warriors, 3-1 öne geçmişti ama işte o andan itibaren bir şeyler tersine döndü. Önce James, Green’e 4. sportmenlik dışı faulünü yaptırdı. Oakland’daki 5. maç Green’in yokluğunda (3. periyotta Bogut da sakatlandı) ve James ile Irving’in 41’er sayılık tarihi performansıyla kazanıldı. Herkes James’in bu performansını, efsanevi Detroit, Boston, Spurs maçlarıyla kıyaslarken, 6. maçta evinde bu kez Irving’den çok daha az yardım alarak, yine bir 41 sayıyla (ve çok daha ötesi) 7. maçı zorladı.

7. MAÇTA NELER OLDU?

Nefesimizi tutarak izlediğimiz 7. maçta neler gördük?
*Cleveland’ın Curry ve Thompson’a karşı “No Air Time (Hava Alacak Boşluk Bırakmama)” stratejisinin bir kez daha başarıyla uygulandığını,
*LeBron James’in 5 ve 6. maçlardaki gibi şut atamasa da oyunun her yönünü domine ederek sonucu değiştirebildiğini (Iguodala’ya yaptığı blok tarihe geçti, triple-double yaptı);
*Stephen Curry’nin kendisi kabul etmese de sakatlığı tarafından yavaşlatıldığını (LeBron James gibi sakatlıklardan uzak durabilmenin önemini anlıyoruz değil mi?)
*Kyrie Irving’in ligin en büyük skorerlerinden biri olduğunu
*LeBron James’in dünyanın en iyi basketbolcusu olduğunu (hâlâ),

52 yıl sonra Cleveland şehrine getirilen bu şampiyonluğun arkasında çok büyük bir hikaye var. Benim gibi, LeBron James propagandası konusunda yakın çevresinin alay konusu olacak kadar iştahlı birinin dahi, yalnızca son 3 ayda 2 kez üstünü çizdiği bir ihtimalin, hem de bu kadar zor koşullarda (Cleveland NBA finallerinde 3-1 geri düşen 34, şampiyon olan ilk takım) gerçekleştirilmiş olması çok özeldi.

Hiç unutulmayacak bir sezona, unutulmayacak bir finale ve LeBron James performansına (Serinin en çok sayı atan, ribaunt alan, asist yapan, top çalan ve blok yapan oyuncusu) tanıklık ettik.

Artık onun adı “NBA tarihinin en iyileri” arasında Michael Jordan’la birlikte, Kareem, Magic ve Bird’ün önünde anılıyor. Kırdığı tüm rekorlar ve elde ettiği başarıların ötesinde bu devasa isimlerin arasında ilerleyebilmek için, spor tarihinin en belalı şehrine, evine şampiyonluk getirmesi gerekiyordu ve bunu başardı.

‘DAHA AZ JAY Z, DAHA ÇOK CHUCK D’

2010 yılında, yani James Cleveland’ı terk edip Miami’ye geldiğinde ona Twitter’da şöyle yazmışım: “LeBron’un daha az Jay Z, daha çok Chuck D gibi olmaya ihtiyacı var.”

Bu, kimin sözüydü hatırlamıyorum ama sezona damgasını vuran “Underdog” hikayesiyle, üstü defalarca çizilmesine rağmen geri dönüp şehrine şampiyonluğu kazandırması artık Jay Z’den çok Chuck D gibi olmasıyla alakalı. Basın toplantısında Jay Z’den alıntı yapmayı sürdürse de bu böyle!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et