Fatih Gezer ile yeni albümü 'Anlarlar mı?' üzerine konuştuk
Heybem ağır hareketli şarkı yapamıyorum...
Naz ERDOĞAN
İstanbul
Kazova Direnişi ile ilgili çektiği belgesel ve oynadığı oyunlarla adını duyuran Fatih Gezer 5 şarkılık albümü “Anlarlar mı?”yı dinleyicileriyle buluşturdu.
Her dönemin izini taşıyan 5 şarkılık “Anlarlar mı?” albümünde ayrıca Sibel Semerci’yle yaptığı düet albümün öne çıkan şarkılarından biri olurken, Suat Kaya back vokal olarak destek verdi. Ceyhun Kaya, “Şimdi”ye klarnet, “Sendendir” adlı şarkıya da Saksafonu ile eşlik etti. Düzenlemede ise Barış Yerli imzası yer alıyor. Fatih Gezer’le yeni albümünü konuştuk.
İlk albümünüz Anlarlar mı? yayımlandı. Albümde hareketli şarkılar neredeyse hiç yok, Biraz da ağır şarkıları seçmişsiniz; bir sebebi var mı?
Var. Hareketli şarkı yapamıyorum. Halbuki metronomu yüksek, insanları eğlendiren şarkıları söylemeyi de çok severim. Karşımda birileri oynasın, göbek atsın, halay çeksin, horon etsin… gitarı bırakıp eşlik etmek isterim. İnsanların eğlencesine sebep olma duygusunu seviyorum. Birçok kez hareketli beste yapmak için çaba sarf ettim. Ya hareketli ama göze sokan cinsten didaktik oluyor ya da şekil değiştirip yine ayrılıktan, ölümden bahsediyor oluyorum. Kumaşım böyle, heybem ağır hareket zor oluyor demek.
Aslında 5 şarkıyı da dinlediğimizde belli bir tarza koyamıyoruz. Siz ne dersiniz?
Hayata ve sanata bakışımda bir tavrım vardır ve nettir. Müzikte ise; bir tarza veya tavra ne derseniz, bağlanmak ve onun kuralları içinde üretmek özellikle Türkiye’de zor. Ben yedi yaşımda müziğe bağlama ile başladım ve evde sadece türkü ve Türk sanat müziği dinlenirdi. Türküden ve Türk sanat müziğinden başka bir müziğin olduğunu on iki yaşımda gitarla tanıştıktan sonra öğrendim. Her gitar öğrencisi gibi ben de ilk olarak Akdeniz Akşamları’nı çaldım. Sonra türkülere biraz daha yakın olan Anadolu rock ile haşır neşir oldum. En azından tanıdığım isimlerden bahsediyorlardı; Karacoğlan, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah vs. En önemlisi de bu şarkıları gitarla söylüyorlardı. Bu işi kotaracağım galiba derken mahalle baskısı -mahalle baskısı dediğimde ergen yaşıtlarım- Metallica’dan Nothing Else Matters filan istemeye başladılar. Ben de bu talepleri karşılayabilmek adına yabancı müziğe yelken açtım; Metallica diye çıktığım yolda, The Beatles, Sting daha sonra Frank Sinatra, Edith Piaf gibi isimlerle aşk yaşadım. Daha sonra da konservatuvara hazırlanırken gitarımla klasik müzik çalmam gerektiği söylendi, ona da peki dedim. Klasik müzik iyi ama kursuma giderken bindiğim minibüste, mahallemdeki bakkalda, okuldaki walkmani olan zengin çocuğun arşivinde, oturduğum kafede dahası her yerde bir arabesk… İster istemez sen de başlıyorsun “Gelin olmuş gidiyorsun” demeye. En sonda da Ötekiler Müzik Topluluğu girdi hayatıma. Etnik müziğe biraz ilgim vardı fakat işin bu olunca daha bir önem veriyorsun. Bir Gürcü eseri okuyalım diyorsun polifonik müzik seni karşılıyor. Dolayısıyla türler arası bir repertuvar ortaya çıkıyor yaptığınız işte de.
Belgeselci yanınız da var. Özellikle de Kazova direnişi belgeseli, biraz bize ondan söz edebilir misiniz?
Kazova işçileri patronları tarafından bir hafta izin verildikten sonra fabrikalarına geldiklerinde “Sizler bir haftadır işe gelmiyorsunuz, hepiniz kovuldunuz!” denilen, tazminatları gasbedilip, kapı dışarı edilen işçi arkadaşlar. Ve bu arkadaşlar fabrikadaki makineler kaçırılmasın diye, gece gündüz fabrika önünde kurdukları çadırda nöbet tuttular, çadırdan bir süre sonra fabrikayı işgal ettiler ve işgal fabrikasında direnişin yüzüncü gününde üretime geçtiler. Açtıkları davayı kazanıp makinelerin sahibi oldular, Diren Kazova adı altında kooperatif kurdular ve şu anda da patronsuz üretime devam ediyorlar.
Bu sürecin başında ben Karadeniz TV’de Çirkin Adamlar programının sunuculuğunu yapıyordum ve bir yandan da diğer televizyonlara kimi programlar hazırlıyordum. Bir gece babam aradı, oturduğu evin bir iki sokak ötesinde böyle bir direnişin olduğunu söyledi ve “Direnişçi işçi arkadaşlara moral olsun diye bir konser verebilir miyiz?” diye sordu. Ötekiler Müzik Topluluğu olarak bir iki gün sonra konser verdik. İşçi arkadaşlar daha süreçlerinin başındaydı. Bizim bu moral konseri haftasında şekil değiştirdi ve hemen her gün kendimizi orada bulur olduk. Bir gece çadırda nöbet tutarken işçi arkadaşlardan biri “Herkes belgesel çekmeye geliyor, siz hep buradasınız, işiniz de bu. Siz niye çekmiyorsunuz?” dedi. Bu sorudan iki gün sonra belgeselin çekimlerine başladık. Kazova fabrikasının önünde yapılan film festivalinin kapanış filmi oldu. Daha sonra İşçi Film Festivali’nde gösterildi. Farklı yerlerde gösterildi. Bunun sebebi tabii ki çektiğimiz belgeselin güzelliği değil, direnişçi işçi arkadaşların azmi, mücadelesi ve direnişin getirdiği haklı zaferdir.