26 Haziran 2016 05:45

Susmayacağız, mücadele edeceğiz!

Yrd. Doç. Dr. Muzaffer KAYA

Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla bir günlük genel yayın yönetmenliği yapan 44 “nöbetçi yönetmen”den üçünün, değerli hocamız Şebnem Korur Fincancı, gazeteci Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin’in tutuklanması Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün büyük bir saldırı altında olduğunu bir kez daha gösterdi. Tutuklamanın politik anlamı ve biçimi bizim (Barış için Akademisyenlerden Esra Mungan, Meral Camcı, Kıvanç Ersoy ve benim) tutuklanma sürecimiz ile oldukça benzer, hatta aynı sürecin bir devamı olarak görülmeli. Şebnem hocanın aynı zamanda bir imzacı akademisyen olduğunu da hatırlatmak isterim.
Her iki tutuklama süreci de iktidarın, Türkiye’nin batısında demokratik muhalefete gözdağı verme politikasının ürünüdür. Ülkenin bir bölümünde adı konulmamış bir iç savaş ve korkunç bir yıkım yaşanırken, biz Batı’dakilerin bütün olup biteni görmezden gelmesi ve böylece hükümetin savaş politikasına destek olması isteniyor.

Biz akademisyenler hükümetin savaş politikasını eleştirdiğimiz ve barış talep ettiğimiz için terör propagandası ile suçlandık. Fincancı, Önderoğlu ve Nesin ise savaş coğrafyasında çok zor koşullar altında alternatif habercilik yapan bir gazetenin yayın özgürlüğünü savundukları için terör propagandası ile suçlanıyorlar. Sonuçta iktidarın bizlere verdiği mesaj aynı: Eğer savaş politikasını kayıtsız şartsız desteklemiyorsanız, susun!

İfade ve basın özgürlüğünü hedef alan bu saldırılar tüm demokratik muhalefeti susturmaya yöneliktir. Bu yüzden simgesel önemi olan bu saldırlar karşısında tüm demokrasi güçlerinin birleşerek karşı koyması ülkenin geleceği açısından hayati önemde.

DAHA BÜYÜK BİR DAYANIŞMA İLE CEVAP VERELİM

Biz tutuklu dört akademisyenin özgürlüğü için güçlü bir dayanışma kampanyası örgütlenmiş ve bu kampanya, tahliye olmamızda etkili olmuştu. Şimdi madem onlar aynı yöntemlerle saldırmaya devam edip irademizi sınıyorlar, o zaman bizim için yapılandan daha büyük bir dayanışma seferberliğiyle bu saldırıya cevap vermeliyiz.

Öncelikle tutuklanmalardan sonra Özgür Gündem’e nöbetçi yönetmen olmak için 108 gazetecinin daha adını yazdırması son derece anlamlıdır. Bu sayının artması saldırının ters tepmesi anlamına gelir ve bizi güçlendirir. Ayrıca başlatılan özgürlük nöbetlerinin sürekliliğini sağlamak ve bunu ulusal ve uluslararası sosyal medya kampanyalarıyla desteklemek de iktidar üzerinde siyasi baskı oluşturacaktır. Onlar susturmak mı istiyorlar, o zaman daha fazla bağıracağız. Mücadelenin diyalektiği budur.
Bugün Saray ve onun etrafında kümelenmiş “savaş koalisyonu” çok azametli görünüyor olabilir. Ancak gerçekte oldukça kırılgan durumda ve korku içindeler. Kürt coğrafyasında şehirleri ancak yok ederek “kontrol edebiliyorlar”. Bildiri yayınlayan akademisyenleri, dayanışma için yayın yönetmeni olan aydınlarıtutuklamak iktidarın gücünün değil, aczinin ispatıdır.
Kürt coğrafyasında süren savaş ve Erdoğan’ın başkanlık zorlaması ülkeyi büyük bir siyasi krize sürükledi. Bu koşullarda özgürlüklerimizi korumak için barışı ve demokrasiyi talep etmek, daha da önemlisi talepler etrafında örgütlenmek zorundayız.
Bizler bu ülkenin onurlu yurttaşları olarak iktidarın saldırıları karşısında kurbanlık koyun gibi sıra bekleyecek değiliz. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin mezuniyet töreninde bir pankarta yazdıkları gibi “Hepsi Özgürleşene Kadar Hepimiz Tutsağız.” Bu anlayışla dayanışmayı ve demokratik direnişi büyütmeliyiz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Egemenlik kayıtsız şartsız doların!

Egemenlik kayıtsız şartsız doların!

Saray iktidarı, Türk lirasının parasal egemenliğine darbe vuracak bir kararla, tüm satış sözleşmelerinin döviz cinsinden yapılmasının önünü açtı. Böylece enflasyonun en temel dinamiklerinden olan dolarizasyonun eksik ayağı da Mehmet Şimşek imzasıyla tamamlanmış oldu. Türkiye’nin, başta ABD doları olmak üzere yabancı paraya bağımlılığı daha da derinleşecek.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sefer Selvi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü çizdi

Evrensel'i Takip Et