Sanatçı mı memur mu?
Tiyatrocu Tamer Levent, Devlet Tiyatrolarının 657 sayılı kanuna bağlı olduğunu, ‘bir devlet dairesi’ gibi görüldüğünü yazdı.

Tamer LEVENT
Devlet Tiyatroları,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ‘dünyalı devletler’ arasında yerini alması amacı ile kurulmuş kültürel bir yapıdır. Amacı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘dünyalı devletler’ arasında yerini alması sırasında, gelişmiş bir kültüre de ulaşmasıdır.
Tıpkı gelişmiş doğu ülkeleri Japonya, Kore, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Taiwan gibi.
Çünkü bir ülkenin sanat kültürü konusunda gelişmesi o ülkenin bütünsel anlamda da gelişmişlik göstergesidir.
Tiyatro kültürü gelişmiş bir ülke ise demokratik anlamda gelişmiş, etik, estetik ve adalet değerlerine kültürel olarak sahip çıkan bir ülke demektir. Bu kültürü gelişmiş diğer ülkelerle benzer kültür dilini konuşabilir bir ülke demektir.
Tiyatro kültürü, bizde kimi zamanlarda yanlış seslendirildiği gibi, batı toplumlarının kültürü değildir!
Tiyatro, evrensel insanın varoluşu ile varolmuş bir kültürdür.
Bu kültürün, varoluş değerleri üzerinden, gelişmiş olduğu ülkeler ise dünyada “gelişmiş ülkeler” olarak anılmaktadır.
Bu nedenle, “tiyatro” batı kültürü veya taklitçiliği olarak değil, gelişmişlik kültürü örneği olarak, sahiplenilmesi gereken bir kültürdür. Bu nedenle, gelişmiş doğu toplumları bu konuya özel önem vermişlerdir.
Türkiye’de kültürel anlamda devlet ödenekli bir tiyatro sisteminin kurulmasının amacı, bu ülkede tiyatro kültürünün düzenli olarak gelişmesi ve yaygınlaştırılmasını sağlamaktı.
Bu anlamda 68 yıllık geçmişinde Devlet Tiyatroları, Türkiye Cumhuriyeti’nin tanıtılması adına, çok önemli görev yerine getirmiştir.
Yaz aylarında yurt içinde 800 noktaya turneler düzenlemiş, hiç tiyatro izlememiş vatandaşlarımızı tiyatro ile buluşturmuş, gerçek anlamda, tiyatro ile tanışmalarını sağlamıştır.
Özel tiyatrolara örnek olmuştur.
Ulusal ve uluslararası tiyatro festivalleri düzenlemiş, yurt dışına turneler yaparak, ülkemizde tiyatro kültürünün gelişmişliğinin örneklerini sergilemiş, Türkiye’yi başarı ile temsil etmiştir. İstikrarlı bir yapı oluşmuştur.
Ancak bu istikrarlı yapının korunması için özel yasalar yapılması gerekmiştir.
Bu anlamda 5441 sayılı kuruluş kanunu özel bir kanundur. Devlet tiyatrolarını, Kültür Bakanlığı’na bağımlı değil, “bağlı” kuruluş olarak tanımlar. Yani, bu ifade Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne yarı özerk bir konum oluşturur.
İKİ YASA DA YÜRÜRLÜKTE
Bu nedenle, Devlet Tiyatroları Genel Müdürleri, liyakat özellikleri tanımlanması gereken kişiler arasından seçilir. Çünkü görevleri kurumu korumak ve daha da geliştirmektir.
Ancak, tiyatroculuk mesleğinin kendi özelliklerine uygun özlük hakları tanımlanmadığı için, 1970 yılında Devlet Tiyatroları özlük hakları konusunda geçici olarak 657 sayılı kanunla ilişkilendirildi. Oysa, bu ilişkilendirme yerine, konuya köklü çözüm getirecek; uluslararası fikir ve sanat eserleri kanunları ile de ilişkili düzenlemeler yapılması gerekirdi. Bu düzenlemeler yapılmadığı için, söz konusu geçicilik sürerken, Devlet Tiyatroları personeli, 657 sayılı yasaya tabii devlet memuru zannedilmeye başlanmıştır.
Oysa, sanatsal olarak, kuruluş kanunundaki esaslar yürürlükte; özlük hakları konusunda ise 657 ile ilişkidedir. Yani iki yasa da yürürlüktedir. 657 ise kanunda belirtildiği gibi, geçici olarak yürürlüktedir.
Ancak, bu özellik artık 40 yılı geçen bu sürede gözden uzak tutularak, Devlet Tiyatroları 657 sayılı kanuna bağlı bir devlet dairesi zannedilmeye başlanmıştır. Bu durum ise, tıpkı diğer devlet dairelerinde olduğu gibi, siyasi iktidarların kurum yöneticilerini değiştirme ve atamalarına olanak sağlamıştır. Oysa, kuruluş kanunu hâlâ yürürlükte ve açıklayıcıdır. Ancak bu kanun kimse tarafından dikkate alınmamaktadır.
1993 yılında kurum içindeki gönüllü sivil kuruluş, TOBAV’ın, 1. Mersin Tiyatro Kurultayı kararları doğrultusunda, Devlet Tiyatroları tarihinde ilk ve son kez genel müdür eğilim yoklaması (seçim) ile göreve gelmiştir. Onun dışında genel müdürler siyasi iktidarlar tarafından tayin edilmiştir. Bu durum, bu köklü sanat kurumunun, fikri mülkiyet yasaları anlamında da özerk çalışması gereken yapısını zedelemiştir.
Şimdi, bu çok değerli ve öncülük görevi olan kurumun ne olacağı konusunda kültürel anlamda kuşku verici gelişmeler yaşanmaktadır. Tiyatronun içinden gelmeyen, yasa yapan kişiler ile uluslararası sistemlerin ve yasaların işleyişi ile Türkiye sanat yaşamını ilişkilendirecek sistemler kurulmadıkça bu yapı giderek eriyip yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olacaktır.
Çünkü siyasi iktidarlar, kendi iktidar anlayışları doğrultusunda kurum yönetimi gerçekleşmesini dayattıkları zaman, bürokrat kadrolar, bu taleplere uygun yapılanmalar icad etmeye çalışıyorlar. Bu icad edilmek istenen yapılanmalar ise ne fikri mülkiyet hakkı yasaları, ne de uluslalarası ilişkiler ile hiçbir zaman uyum sağlamamaktadır.
Bugün aynı hükümetin bir önceki Kültür Bakanıyla bir sonraki Kültür Bakanının konuya yaklaşımları birbiriyle uyumlu görünmemektedir.
Erken emekliliğin özendirilmesi oyuncu, yönetmen, idareci ve teknik kadroların boşaltılması, yasal karmaşaya rağmen bugün kurumu mesleki gelenek ve miras ile ayakta tutan kadroların boşaltılması, kurumsal kimliğe zarar verecek, bellek kaybına neden olacaktır. Bu yurt içinde ve yurt dışında çok önemli başarılar kazanmış kurum, boşluk ve atalet içine düşecek, verimsizleşecektir. Bu sebep olunan verimsizlik ise ülkenin ve geleceğin kültürel bir belirsizlik içinde olacağını gösterir.
Evrensel'i Takip Et