Kaz Dağı’nın ‘Yalnız Efe’si de gitti!
Yaşamını ekoloji mücadelesine adamış, Kazdağı aşığı arkeolog Erol Özkan yaşamını yitirdi.
Özer AKDEMİR
Daha birkaç hafta önce kulaklarını çınlatmıştık. Altın madeni tarafından teklif edilen milyonları elinin tersiyle itip, tarlasını satmayan tek köylü olan, Efemçukuru’nun ‘Yalnız Efe’si keçi çobanı Ahmet Karaçam’a “Noyan Özkan Ekoloji ve Çevre Onur Ödülü” verilirken adı geçmişti. İki hafta sonra “Kazdağı’nın Noyan Özkan’ı, yalnız efesi Erol Özkan da apansız aramızdan ayrıldı…
İzmir Barosu eski başkanlarındandı Noyan Özkan. Yaşamını hukukun üstünlüğüne ve özellikle ekoloji alanındaki mücadelelere adamıştı. Türkiye çevre hareketinin köşe taşı Bergama Köylülerinin altın madeni karşıtı mücadelesinde emeği çok büyüktü. 60 yaşında Urla’da bir sabah yürüyüşü sırasında durdu kalbi.
Erol Özkan ise, yaşamını Kazdağı’na, onun dünyaca ünlü arkeolojik değerlerinin yanı sıra, gün görmemiş, değeri bilinmemiş, envanterlere bile girmemiş tarihsel varlıklarına ayırmış bir arkeologdu. Arkeoloji camiası, yazdığı kitapların ve yıllarca büyük bir özenle Pazar yazıları yazdığı Cumhuriyet Gazetesi okurlarının dışında değeri bilinmeyen, gizli bir kahramandı. Bir Kazdağı ve “Işıklar sahili” sevdalısıydı. Kaz Dağının kuzeyinde, Kalkım’ın bir köyünde ani bir kalp krizinde son nefesini verdi.
Avukat Noyan Özkan bir dönem yaptığı kaymakamlığının ötesinde örgütçü bir kişilikti, örgütlüydü. İstifa edip avukatlık yapmaya başladıktan sonra İzmir Barosu yönetim kurulu üyeliği ve başkanlığı yapmıştı. Türkiye Barolar Birliği onun adını en çok emek verdiği ekoloji alanında her sene düzenlediği bir ödülle yaşattı. Yaşam alanlarını korumak için onuruyla, emeğiyle direnen köylülere, örgütlere verildi bu ödül. Geçen sene Artvin Cerattepe direnişine gitti Noyan Özkan Onur Ödülü, bu sene “Efe olabilmenin, efe kalabilmenin erdemini gösteren” İzmir Efemçukuru Köyünün Yalnız Efe’si Ahmet Karaçam’a…
KAZDAĞLARINA AŞIKTI
Erol Özkan, Kazdağına aşık bir arkeologdu. O da aslında Kazdağı’nın yalnız efesiydi. Yaşamın savurduğu Almanya Münih’ten yaz-kış gelir, Edremit’e, Assos’a çadırını kurar Kazdağını karış karış gezerdi. Keçi çobanlarının ve kendisinin dışında kimsenin bilmediği antik Kazdağı yerleşimlerini araştırırdı.
Çepeçevre Yaşam’ın Kazdağı’ndaki antik kentler bölümünün çekimlerinde eşlik etti bize. Tanrılar tanrısı Zeus’un evi İda Dağından, ışıklar Sahilini en güzel gören tepedeki Zeus Altarına götürdü bizi. Sonra o kekik kokulu, Arnavut kaldırımlı, sütunları Egedeki Yunan adalarını selamlayan büyülü kent Assos’a. Henüz Kültür Bakanlığı Envanterine bile girip girmediği belli olmayan Kazdağının antik yerleşimlerine onunla gittik. Üstü fıstık çamları, boyu göğe değen köknarlar, katır tırnakları ve kır çiçekleri ile örtülü Thebe antik kentine.
Bayramiç’in Halilağa Köyünün ormanlarla kaplı tepelerinde, keçi yollarının sonunda ulaştığımız gizemli “şarap analarına” götürdü bizi. Bu gezimizden birkaç ay sonra cayır cayır yandı o bölge. Binlerce ağaç kül oldu. Bize bu gezimizde eşlik eden, henüz 16’sında bir çocuk olan keçi çobanı Bedrettin ağladı yanan ağaçların ardından, dizini dövdü. O gün ne kadar da neşeliydi oysa zirvedeki çıplak bir kayanın üzerine çıkıp, aşağıdaki Kazdağının çam okyanusunu andıran ormanlarını gösterirken. Orman İdaresinin keçi çobanlarını ormana zarar vermekle suçlayıp, ceza yazdığı bir yerde buna o çocuk kalbiyle karşı çıkıyordu Bedrettin. “Ormanı biz koruruz, orman bizim evimiz, ekmeğimiz” diyordu. Bizim yürümekte zorlandığımız bu sık ormanın tam ortasında altın madeni sondajı yapıyordu oysa, Kanadalı bir şirket. Ne acıdır ki yangın da, bu altın madeninin, orman kesim izni almak için ‘sıkıntı’ya düşeceği tam o bölgede çıktı. Ateş, altıncının istediği yeri yaktı sadece!..
Erol Özkan, Kazdağı’nın güzelliklerini, Kazdağına üşüşen altın madencilerinin nelere zarar vereceğini dilinden geldiğince anlattı kameralarımıza. Yıllarca Cumhuriyet Gazetesinde ve başka dergilerde de yazdı bunları. Yaşadığı, aşık olduğu yerlerle ilgili çalışmalarını kitaplaştırdı. Edremitle ilgili iki kitabı çıktı. Bir başka kitabında ise Karya-Milas’ı anlattı. Son nefesine kadar Işıklar Sahili’ni yazdı, Kaz Dağı’nı korumaya çalıştı.
Onun bu yolda en iyi dostları, yıllarını ekoloji mücadelesine adamış, Bergama da altın madeni mücadelesinin yanı sıra Havran barajı altında kalan yarasa kolonisinin kurtarılması için çırpınan bir avuç isimden Birsel Lemke ve Murat Narin’di. Işıklar Sahilinde, Ören’de bir araya gelip hem dünün hem o günün mücadelelerini görüşmek, dert etmek ve belki bir gazete haberi, bir televizyon programı yapmak, belki yarasaları bin yıllık yuvalarından etmeye çalışanlara karşı beklenmedik bir eylem için harekete geçmenin ustalarıydı bu isimler. “İda’nın cadısı”, zeytincisi ve arkeoloğunun bu çabalarını çok az kişi bildi. Bilinmesini de istemediler zaten.
ONURLU BİR YAŞAM BIRAKTI
Son günlerini birlikte geçirdikleri 14 yaşından beri dostlukları bulunan Birsel Lemke üzüntüden konuşamayarak anlattı; “Biz de kalıyordu. Kalkım’ın bir köyüne gidecekti, ‘gitme’ dedim, dinlemedi. Ama hiç yapmadığı bir şeyi yapmış giderken. Odasında bırakmış bütün notlarını, pasaportunu, eşyalarını. Sanki ölümünü biliyormuş gibi…”
Erol Özkan’ın her şeyi Kaz Dağıydı, arkeolojiydi, Işıklar Sahiliydi. Kimi kimsesi yoktu pek bunların dışında. Yalnız bir Kaz Dağı gezginiydi, Kaz Dağı’nın Yalnız Efesiydi. Cenazesi, eski dostu Edremit Belediye Başkanı Kamil Saka ve dostlarının omzunda uğurlandı çok sevdiği topraklara.
Kazdağının Noyan Özkan’ı Erol Özkan da ahh ne çare ki sonsuzluğa zamansız kanat açtı. İkisi de geride mücadeleyle geçen onurlu bir yaşam bıraktılar. Kurdun, kuşun, böceğin, binlerce yıl öteden günümüze gelebilmiş değerlerin sonsuzluğa taşınmasının uğraşı içinde ömür tükettiler. Adları ülkenin, dağlarında, kırlarında, kentlerindeki ekoloji mücadelesine yadigar kaldı. Anılarına saygıyla...