Gidenlerin belleğine yolculuk
Yönetmen Sezgin Cengiz, Senarist Seren Gel ve Oyuncu Deniz Sal ile ‘Bellek’ filmini konuştuk.
Başak ŞAHİNDOĞAN
“Bellek” bir ‘gitme’ filmi. Gidenlerin ardından bıraktığı gölgede beliren naif bir soru işareti. Neden gidiyor insanlar? Her gidiş politik mi yoksa insan incindiği yerden mi politikleşiyor?
Filmin çekimleri 25 Temmuz 2016’da Diyarbakır’da başlayacak, Dersim’de devam edecek ve yaklaşık bir ay sonunda İstanbul’da tamamlanacak. Yönetmen Sezgin Cengiz, Senarist Seren Gel ve Oyuncu Deniz Sal ile birlikte Bellek filminin yol hikayesini konuştuk.
Filmin hikayesini anlatabilir misiniz?
Sezgin Cengiz: 90’lardan bu yana bir sürü politik şeyler yaşıyoruz. İnsanlar yıllardan beri sürekli kendini doğaya bırakma, çekip gitme isteğiyle yaşadığı yeri terk ediyor. Zaman geçiyor, teknoloji gelişiyor, yaşam biçimi değişiyor ama bu gitme meselesi hiç değişmiyor. Bu nedenle biz de hikayemizi 90’lı yıllarda giden bir çocukla, günümüzde giden bir kadının buluşması üzerinden anlattık. Bu iki insan bir yerlerde buluşsunlar, konuşsunlar, anlatsınlar biz de eşlik edelim ve gerisini de seyirciye bırakalım istedik.
İnsan neden gider? Her gidiş politik bir başkaldırının sonucu mu? Yoksa biraz da incindiği yerden mi kopuyor insanlar?
Sezgin Cengiz: Aslında bu ülke fena bir şekilde sıkıştırıyor insanı. Hepimiz tehdit altındayız. Rahat edemiyoruz. Doğa özgürlük çağrışımı yapan ve her şeyi sıfırlama şansı sunan bir yer. Yani biz meselenin sadece dağa gitmek olmadığını anlatmak istiyoruz. Onun için de birey ve psikoloji zemininde ısrarcıyız. Birebir o psikolojilere bir yolculuk yapıyoruz. Ben böyle bir şeye 90’lı yıllardan kendi ailemden tanığım. Çocuk yaşta kendine yeni bir yol çizip bizden kopan ağabeyime tanık olduktan sonra uzun bir süre ‘gitmeler’ üzerine yoğunlaştı düşüncelerim. Neden gidiyor insanlar? Her gidiş politik midir, yoksa insan incindiği yerden mi politikleşir? Aslında insan incindiği yerden politikleşiyor. Gündelik siyaset dilinde her şey politik gibi görünse de bireyin psikoloji dilinde tam tersi olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar iktidar makro gibi görünse de sıkıntı mikro iktidarda yani ailede başlıyor. Çünkü tüm makro iktidarlar aslında mikro iktidarlardan besleniyor. Hikayemizde de filmin ana karakterlerinden biri olan Zeynep, Gezi sürecinde önce devletle yüzleşiyor ve sonra da evde babasının mikro iktidarıyla hesaplaşarak gitmeyi seçiyor. Yolları 90’lı yıllarda, ailesini ve hayatını isminin anlamı gibi bırakıp giden ve dönmeyen Nehat ile kesişiyor. Ve bizlerde filmde bu psikolojilere tanıklık ediyoruz.
HAYAT İNSANI HEP BİR KIYIYA SÜRÜKLÜYOR
Senaryo süreci nasıl ilerledi? Hikaye giden ağabeyin bıraktığı izde belirmeye başladı diyebilir miyiz?
Sezgin Cengiz: Uzun zaman önce gidişinden sonra bir daha hiç görmediğim ağabeyimden yola çıkarak notlar almaya, yaşadığını farz edip onu hayal ederek bir hikaye oluşturmaya başladım. Sonra yollarımız Seren ile kesişti.
Seren Gel: Biraz önce de konuştuğumuz gibi hikayemizin temelinde gitmek var. 15 yaşında bir çocuğun her şeyi ardında bırakıp dağa gitmesi ne kadar politik bir bilincin ürünüdür? Yoksa askerden yediği bir tokat ya da polisten yediği bir küfür sonucu oluşan incinmenin mi ürünüdür? Bazen bu incinme de o politik bilinci yaratabiliyor. Yani dışarıdan bakıldığında politik görünse de aslında bu gidişlerin bir taraftan da çok duygusal bir yanı var. İşte biz de filmde hikayeye bu açıdan bakıyoruz. Geçmişte açılan yaralara tanıklık ediyoruz.
Ülkemizde içinde bu tür hesaplaşmalar barındıran filmler genelde politik film olarak değerlendiriliyor. Siz Bellek filmini bu kategori içerisinde görüyor musunuz?
Sezgin Cengiz: Hayır. Aksine ben bunu çok ucuz buluyorum. Nasıl ki İspanya’da ya da Mısır’da bir çocuğun yaşadığı dram böyle isimlendirilmiyorsa bizim hikayemizde böyle tanımlanmamalıdır. Çünkü biz bu toprakların 40 yıldır devam eden hikayelerini çekiyoruz. Evin duvarındaki bir rutubet lekesiyle, gecekondudaki babanın baskısıyla başlayan bir süreçten bahsediyoruz. Bu topraklarda her türlü iktidar bireyi sıkıştır, birey nefes alamaz ve kaçar. Kendini doğaya bırakır. Ve bunun hikayesini anlamak asla politik değildir. Bu bir yüzleşme meselesidir. Ve yüzleşmek bizi doğanın içerisinde akan su gibi berraklaştırarak arındırabilecek tek araçtır. Filmde Deniz’in oynadığı kendi yüzleşmesini tamamlayamamış Kadim karakteri aslında tam da bu yanımızı gözler önüne seriyor.
Deniz Sal: Ben filmimizi bu ‘gitmek’ meselesinin arkasını göstermesi anlamında da çok önemli buluyorum. İnsan öleceğini bile bile neden gider? Sadece gidenler mi suçludur? Arkasındaki nedenlerin hiç mi payı yoktur? Bellek tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Kim bilir insanlar hafızalarında yüzleşmedikleri neler taşıyorlar? Filmimiz buna bir ışık tutabilir diye düşünüyorum. Politiklik meselesine gelince; ben de her şeyi politik algılamayı kolaycılık olarak görüyor ve insani yanını çok daha önemsiyorum. Artık bütün insani değerler politikleştirildiği için böyle bir algı sapmasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu film politik bir filmden öte hem içindekiler hem dışındakiler açısından bir ayna görevi görüyor. Gerçekliğe ulaşmak için hepimizin bu aynaya çok iyi bakması gerekiyor.
Sezgin Cengiz:Bu filmi yaparken abartmadan, kahramanlaştırmadan ama aynı zamanda da tarafsızlık kisvesiyle basitleştirmeden, insan psikolojisine eşlik ederek ezberleri bozalım istedik. Filmde de metafor olarak kullandığımız taş gibi bu ülkenin geleceğine bir taş atmak istedik. Çünkü bu topraklarda hiç bir şey değişmiyor. Biz bu taşı atalım ve insanlar buna kafa yorsun istedik.
YÜRÜMEKLE BAŞLAR HİKAYEMİZ
Filmin çekim takvimi, mekanları ve kadrosu hakkında da bilgi verebilir misiniz?
Sezgin Cengiz: Filmin çekimlerine 25 Temmuz 2016’da Diyarbakır’da başlayacak, Dersim’de devam ederek ve yaklaşık bir ay sonunda İstanbul’da tamamlayacağız. Kastın büyük bir bölümü tamamlandı. Kadromuzda Fırat Tanış, Tarık Günersel, Barış Atay, Deniz Sal, Rugeş Kırıcı, Kemal Ulusoy, Şiyar Tutacak, Sipan Alp, Yavuz Akkuzu, Berfin Emektar, Nazlı Akar ve Özgür Öksüz gibi isimler var.
Bu ülkede sanat üretmek çok zor. Hele ki sistemin argümanları dışında bir üretim yapmak çok daha zor. Siz bu süreçte ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Seren Gel: Dediğiniz gibi zor bir süreç oldu. 3 yıllık bir çaba sonucu bu noktaya gelebildik. Herkesin beğendiği ama hiçbir şekilde finansını gerçekleştiremediğimiz bir filmden söz ediyoruz. Aslında geçen sene çekme planımız vardı ama maddi sıkıntılardan dolayı hayata geçiremedik. Bu sene senaryomuzu Ortadoğu Sinema Derneği’ne gönderdik. Dernek projeyi beğenerek desteklemek istediğini bildirdi. Şu an çalışmaları onlarla beraber yürütüyor ve film bütçesinde oldukça büyük bir kaynak olan yol, yemek ve konaklama giderlerimizi onlar sayesinde sağlıyoruz. Aynı zamanda Ovacık Belediyesi ve YÇKM Sinema Kollektifi de sınırlı imkanları dahilinde gönüllü destekçilerimiz arasında.
ETİK, DURUŞ, PRENSİP! EKMEK KADAR ÖNEMLİ!
Ayrıca Bellek filmi ile ilgili başlattığınız bir de destek kampanyası var. Biraz da ondan bahsedebilir misiniz?
Seren Gel: Tabii ki bunların dışındaki diğer masrafları karşılayabilmemiz için de bir miktar paraya ihtiyacımız var. Bu nedenle Fongogo aracılığıyla bir kampanya başlattık. Kampanya sonucunda toplayacağımız para bir film çekmeye yeterli olmasa da önümüzü görmemizi sağlayacak. Bunu, fikri beğenip destek olmak isteyen insanların katkılarıyla oluşan bir çeşit toplumsal fonlama olarak düşünebiliriz. Destekçiler buradan 25 TL’den başlayan miktarlarla katkı sağlayabilecekler. Kampanya 10 Temmuz tarihinde sona erecek. Destekler şimdilik iyi ancak projeyi hayata geçirebilmek için daha fazla dayanışmaya ihtiyacımız var. Çünkü bildiğiniz gibi bakanlık ya da benzer hiçbir kurum bu tarz projelere destek vermiyor. Bu nedenle de kendi yağımızla kavrulmaktan başka şansımız yok.
Sezgin Cengiz:Çemberin çok daraltıldığı bir dönemden geçiyoruz. Ancak tarihe baktığımızda görüyoruz ki en sıkı işler hep böyle zamanlarda ortaya çıkıyor. Onun için ne olursa olsun sanat yapmaya devam etmeli ve yaşananları tarihe arşiv olarak bırakmalıyız. Gezi süreciyle birlikte dayanışma anlamında belli bir yol kat ettiğimizi düşünmüştük. Yeter ki devlet ezberlerine geri dönmeyelim, ‘ama’lı cümleleri bir kenara bırakalım diyoruz şimdi. Gücümüzü para dışında örgütlenebilir ve her şeyi başarabiliriz. Fongogo’daki kampanyayı da bunun için başlattık. Destekler için tabiî ki mutluyuz. Ancak bir taraftan da üzgün ve kırgınız. Çünkü bu süreçte ‘ben her rolü oynarım’ diyen oyuncuların senaryoyu görünce gündem kaygıları nedeniyle vazgeçtiklerini gördük. Ama bunun sonu yok. Bu nedenle içerden de bir eleştiri başlatmak zorundayız. ‘Ama ekmek parası’ ile başlayan cümleleri biraz arabesk buluyoruz. ‘Ama etik’, ‘Ama duruş’, ‘Ama prensip’! Bunlar da ekmek kadar önemli ve ihtiyaç. Bu nedenle değerlerimizden taviz vermemeliyiz.
Deniz Sal: Türkiye’de alternatif sanat yapmak gerçekten çok zor. Bir defa bu düzende anlatacak derdiniz varsa paranız yok demektir. Filmimiz de bu noktada ortaya çıkmış kolektif bir iş. Projede yer alan birçok isim tamamen kendi emekleriyle herhangi bir karşılık beklemeden katkı sunuyorlar. Bu fonla bir araya getirmeye çalıştığımız para da teknik ekipman için harcanması gereken bir bedel. Çünkü bu ülkede paranız ya da kolektif bir ruhunuz yoksa sanat yapamazsınız. Bu filmin avantajı da dernekler ve sektörden emekçilerin dahil olmasıyla o kolektif ruhu yakalamış olması. Bu nedenle desteklerle bu parayı bulmak ve tarihe iz bırakacağına inandığımız bu projeyi hayata geçirmek zorundayız.