Oktay’ın devrimden başka bir şey olmayan şiiri
Ahmet Oktay katiller çağının şairlerinden biridir. Yazıp söylediği her şey de bu çağa onun katilliğine direnmenin ve karşı çıkmanın sonucudur.
Halim ŞAFAK
“Sen de halktın
ey gözleriyle yüzümü
iskandil eden
Bütün gece anlattın:”
Ahmet Oktay (1933 Ankara- 3 Mart 2016,İstanbul) katiller çağının şairlerinden biridir. Yazıp söylediği her şey de bu çağa onun katilliğine direnmenin ve karşı çıkmanın sonucudur. O yüzden onun yazısı da şiiri de dışlanmayı baştan kabul etmiş ama bu dışlanmayı da dünyaya direnmeye dönüştürmüş bir Marksistin çok uzun yıllar okunup ve tartışma konusu edilecek birikimidir.
Ahmet Oktay’ın ilk şiirlerinde Ahmed Arif etkisi belirgin olarak görülür. Ama bu etkilenme aynı zamanda dönemin politik ve ideolojik biçimlenmesi ile de ilgilidir. Etkilenmenin asıl kaynağı ise tabii Anadolu’dur. Bu yüzden Ahmed Arifin şiirini yanına alıp Anadolu’yu izlek haline getirdiği etkilenme aynı Anadolu’yu anlama ve anlatma eksenlidir ve her ikisi de kendini hep acıyla gerçekleştirmiş başka bir tarih oluşturur. Ama bu acıyla kurulan ilişki hiçbir zaman umut etmeye bir şey yapamamış Ahmet Oktay ilk yazdığı dizeden son yazdığı dizeye kadar Ernst Bloch’un umut ilkesine bağlı kalmış ve umut etmiştir.
Nazım hikmeti geçip dönem için epey şairin Ankara’da yaşadığını unutmadan belirtirsek feodalizmle kurulan ilişkiye rağmen sol şairin İstanbul’un dışında kalan dünya için ilk okuyacağı Ahmed Arif’in sonra da Enver Gökçe’nin şiiridir. Çoğu şairin tersine Ahmet Oktay’ın ilk şiirlerinden son şiirlerine doğu vurgusu ve izleği de aynı etki ve ilgiyle ancak açıklanabilir. Bu şiirin cumhuriyetin oluşturduğu Anadolu imgesine rağmen Cumhuriyetle arasına koyduğu mesafe dikkat çekicidir. Bu sayede Ahmed Arif, Enver Gökçe, Ahmet Oktay gibi şairler “Türk uluslaşmasına” mesafeli durabilmiş, izlek olarak almamıştır.
Ahmet Oktay’daki bu etkilenme kısa bir zaman sonra hem izlek hem de yaşadığı şehir olarak İstanbul’u da içine alarak şairin kendi şiirini oluşturmasını sağlamıştır. Şairin İstanbul’la kurduğu ilişki doğal olarak işçi sınıfını da şiirine dâhil eder “Madencinin lâmbası ve kandili/ Ozan’ın aydınlat yolu” diye yazdığında ise çoktan Zonguldak’ta vardiyadadır. İnsan için memleketten başka kaçacak bir yer yoktur. Daumier’in hep kalbini acı tan gravürü onu geçmişe hep Nurhak’a bağlıyordur ve memleketin en eski zanaatı görüşmeciliktir.
Ahmet Oktay’ın şiirini asıl özgünleştiren ve aynı dönemden uzaklaştıran özelliği ise halk şiirine ve folklora dönük mesafeli ve eleştirel yaklaşımıdır. Bu yazdığı şiiri modern şiire bizde İkinci Yeni şiirine yaklaştırırken fazlasıyla da özgünleştirmiştir. Ahmet Oktay kendi şiirselini böylelikle oluşturmuştur denebilir.
AHMET OKTAY SAYGI DUYARAK DIŞLANMIŞTIR
Bu noktada baştan beri Marksizmden kalkınması yazılan şiirin tersine onun yazdığı şiirin başka bir özgünlüğüdür. Bu kalkınma hayatının bütün dönemlerinde bireysel olanla toplumsal olanı şiirinde tutmasını sağlarken bu şiir kendini politikliğini de üretmekle kalmamış insanın sorun kabul ettiği her olguyla ilgilenmiştir. Kuşkusuz bu noktada Ahmet Oktay’ın düşünceyle kurduğu ilişkiyle ve Marksist tavrının hem yazısında hem de şiirinde derinleşmesini ve özgünleşmesini sağlayan asıl olgular olduğu da belirtilmelidir.
Bütün bunlar hep şair hem de yazar olarak kendisi bunun tercih edilebilir bir tavır olduğunu söylese de Ahmet Oktay’ın yalnızlığı da olmuştur. Jacques Ranciere’e başvurarak söylersem Ahmet Oktay saygı duyarak dışlanmıştır.
Ölümünden önce dergilerde kalan şiirleri de ekleyip hazırladığı “Söz Acıda Sınandı” söz konusu şiirsel birikimin devasa bir sonucudur. (ıslık,2016) “Söz Acıda Sınandı” günümüzün kendini otorite ve şiddetle ifade eden dünyası karşısında Ahmet Oktay’ın devrim hayalinin direnme arzusunu kışkırtması bir yana eylemeye çağıracağı için okunmalıdır. Bu o ilgisini Marks’a başvurarak devrimin ruhunu yeniden bulmaya çalışmakla açıklıyor. O yüzden Mayakovski için yazdığı “esirge ve büyüt/ devrimden başka bir şey olmayan şiirimi.” Dizeleri onun için de söz konusu edilebilir.
Ahmet Oktay’ın bu tavrı kendi demesiyle kültürel alanı belirleyen sağ ideolojiye karşılığıyla kendini gerçekleştirmiştir. Onun şiiri bu karşılıkla bir halkın/halkların kıyılarında gezmiş ve hep orda olmuştur.
Ahmet Oktay’ın şiirindeki dünyaya dönük politik ve toplumsal tavrını Nietsche’den hareketle şairin hala çekiçle yazmayı sürdürebiliyor olmasıyla açıklaması fazlasıyla çağrışımlara açıktır. Ona göre sözcüğü çekiç gibi kullanabilen şair, haysiyetini de kurtarabilir.
Ahmet Oktay’ın sonsuza kadar yürümeye yazgılı şiiri hepimizin birlikte olduğu ve yaptığı yürüyüşün şiiridir.