Çınar’ımızı ölümünün 1. yılında unutmadık
Denizlerin son anlarında yanlarında oldu, son sözlerini bugüne kadar taşıdı. Ömrünü Denizlerin doğru anlatılmasına verdi; çarpıtılmasının önünde hep engel oldu. Ezilenlerin, haksızlığa uğrayanların, işçi ve emekçilerin gönüllü savunmanı oldu; yaşamı boyunca sosyalizme inancını hep diri tuttu. Denizleri
Daha çok, “Denizlerin Avukatı” olarak tanınsa, anılsa da O, Denizlerin Avukatı olmaktan çok ötesi, Onların yoldaşı, “yenilmeyenlerin tanığı”, geleceğe, sosyalizme adanmış bir ömür, bir hukuk savaşçısı oldu. 1921 yılında Antakya’da başlayan yaşamı, geçtiğimiz yıl, tam da “evlatları”, “yoldaşları” olarak gördüğü Denizlerin idamlarının 39. yıldönümünde 5 Mayıs 2011’de sona erdi. Belki fiziksel olarak yaşamı sona erdi, ancak Halit Çelenk, Halit Abimiz Türkiye devrimcilerinin, halklarının yüreğinde hep yaşayacak.
SAVAŞ ORTAMINA GÖZLERİNİ AÇAR
Halit Çelenk 1921 yılında Antakya’da doğar. Savaş günleri, O annesinin anlatımıyla “Harbiye’den kaçarlarken annesinin kucağında üç aylık”tır.
İlkokul, orta ve lise öğrenimini Antakya’da yapan Halit Çelenk’in hocalarının çoğu Fransız ya da Fransa’da eğitim görmüş kişilerdir. Sosyal konulardaki derslere daima ilgi duyan Çelenk, ders dışında da okumaya çok meraklıdır. Ağabey Çelenk de Hatay’ın Anadolu’ya ilhak edilmesi savaşının ön saflarında yer almıştır. Fransız aydınlanmasının şair, yazar ve düşünürleriyle lise sıralarında tanışan Çelenk’in, özellikle Jean Jacques Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’nin girişinde yer alan; “İnsan doğaya özgür geldi, özgür doğdu ama bugün her yerde zincirler içinde yaşıyor” cümlesini çok çarpıcı bulur.
“Bu çelişki nasıl çözülebilecektir?” diye düşünen Çelenk, Fransız aydınlanmasıyla başlayan düşünme süreci sol/sosyalist dünya görüşüne doğru evrilmeye başlamıştır. Sınıf arkadaşları Kemal Sülker ve Fethi Atay’la birlikte sosyalizm ile tanışırlar.
PARİS YERİNE İSTANBUL
Halit Çelenk okumak üzere Paris’e gitmek ister. Ama Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgaliyle başlayan savaş Çelenk’in yolunu İstanbul’la kesiştirir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolan Halit Çelenk, derslerden kalan zamanını üniversite kitaplığı, halkevleri ve Bab-ı Ali’den elde ettiği kitapları okumakla geçirir. Haydar Rıfat’ın ‘Kapital’ özeti Çelenk’in okuduğu kitaplar arasında yer alır.
Kerim Sadi ile tanışan Çelenk, O’nun İnsaniyet Kütüphanesi’ isimli kitaplığından yararlanır. İktisat ve insanlık tarihine ilişkin kitaplara yoğunlaşan Çelenk, Marx, Engels ve Lenin’in eserleriyle tanışır. Aynı zamanda Adam Smith ve Ricardo gibi burjuva iktisadının önemli isimlerinin eserlerini de inceleyen Çelenk, sosyalist dünya görüşünü geliştirmeye çalışır; “Bana göre; diyalektik materyalist teori, dünya görüşü olarak en doğru görüştür” der.
12 Eylülde Aydınlar Dilekçesi içinde birlikte çalıştığı Yazar Aziz Nesin’le de bu dönem Tan gazetesinde tanışır.
70 YILLIK BİRLİKTELİK BAŞLAR
Halit Çelenk, mücadele ve yol arkadaşı Şekibe Sayar (Çelenk) ile üniversite yıllarında tanışır, Tan gazetesine baskını birlikte yaşarlar. Nâzım’ı ziyaret için Bursa Cezaevi’ne birlikte giderler. Birlikte okur ve tartışırlar. 1944 yılında evlenirler.
Yerleştiği Samsun’da ilk ‘sosyalist’ savunmasını yapar Çelenk. Komünizm propagandasından tutuklanan ve 142. maddeden dolayı haklarında dava açılan iki genç fıstıkçıyı, Ahmet ve Şevket Özparlak’ı savunur. 1960 yılında ailesiyle birlikte Ankara’ya yerleşir ve 1962’de Şekibe Çelenk’le birlikte TİP’e üye olur. Halit Çelenk, TİP Ankara İl Sekreterliği ve Genel Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunur, Şekibe Çelenk ise Ankara Merkez İlçe Başkanlığı ve Merkez Haysiyet Divanı üyeliği yapar.
O GÜNKÜ SÖZLERİ BUGÜNE NE KADAR UYGUN
1966 yılında TİP’in milletvekili adayı olan Halit Çelenk’in o gün emekçilere seslenişi, günümüzde bile ne kadar aydınlatıcı: “Çukurova’dan geliyorum. Bu ovada iki kilo soğan parasına 45 derece güneş altında günde 16 saat çalıştırılan tarım işçileri gördüm... Bu ovada, gece saat ikide yatağından kalkıp saat dörtte ağanın tarlasında işbaşı yapan, akşama dek emek gücünü pamuk tarlasına akıtan insanlar gördüm… Yıllarca bu yoksul insanlar toprak, iş ve geçim beklediler. Bu ümitle bir çok partilere oy verdiler. Onları işbaşına getirdiler. İktidarlar değişti ama onlar yine yoksul kaldılar… Emekçi kardeşim, bunun sebebini hiç düşündün mü? Sen şimdiye kadar oyunu ağaya verdin, dönüp ondan toprak istedin. Sen oyunu fabrikatöre verdin, dönüp ondan işçi hakları istedin. Olamaz bu işçi, emekçi kardeşim olmaz: Kimse bindiği dalı kesmez.”
TİP’LE YOLLARI AYRILIR
1966 Malatya Kongresi sonrasında birçok kişinin ihracı ile sonuçlanan olaylarda TİP’ten ayrılmak zorunda kalan Halit ve Şekibe Çelenk, mücadelelerini parti dışında sürdürürler.
1963 ve 1965 yıllarında sırasıyla; İlerici Avukatlar Derneği ve Devrimci Avukatlar Derneğinin kuruluşuna öncülük eder. 1976 yılında ise yüze yakın meslektaşı ile birlikte Çağdaş Hukukçular Derneğini kurar. ‘Çağımızda Hukuk ve Toplum’ dergisini çıkarır. 1968 yılında Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilir, kurumun ikinci başkanlığını yapar.
1986’da İnsan Hakları Derneği’nin kuruluş çalışmalarına katılır ve derneğin onur kurulu başkanlığına seçilir. Ayrıca İnsan Hakları Vakfı’nın da kurucuları arasında da yer alır. 12 Mart döneminde birçok politik davanın avukatlığını yapar. Haksızlığa uğrayan, ezilen, sömürülen, işkence gören, tutuklanan, yargılanan işçilerin, öğrencilerin, gençlerin, aydınların, sanatçıların, parti, sendika ve dernek yöneticilerinin davalarına bakar. Baktığı sayısız dava arasında, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve arkadaşlarının savunulduğu 1. THKO davası, TÖS Davası, ABD Büyükelçisi Commer’in ODTÜ’de arabasının yakılması olayı davası, 15-16 Haziran Olayları, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler ve arkadaşları hakkında açılan dava, Köy Koop yöneticileri, TİP, Dev Genç, THKP-C, Sol Yayınları, Bilim ve Sosyalizm yayınları hakkında açılan davalar en başta gelenlerdir. SON ANLARINDA YANLARINDA OLDU Denizlerin savunmanlığını yapan Halit Çelenk onların ağabeyi olur aynı zamanda. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın istekleri üzerine Mükerrem Erdoğan’la birlikte 6 Mayıs 1972’de idam gecesinin tanıklığını da yapan Çelenk, bu tanıklığın acılarını hep üzerinde taşısa da; Onların son sözlerini tüm dünyaya duyurur. Onların ölüme bile nasıl bir inançla, kararlılıkla, dimdik gittiğini ömrü yettiğince anlatır. 12 EYLÜL KARANLIĞINA RAĞMEN... 12 Eylül karanlığında bile cesaretle haksızlığa uğraşanları, işçileri, gençleri, aydınları, sosyalistleri savunur. Dev-Yol, TÖB-DER, TBKP, TKP, DİSK, Barış Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası gibi davalarda da avukatlık yapar. Birinci Barış davasında avukat iken ikinci Barış davasında sanık sandalyesine oturur. 1982 yılında öncülüğünü Aziz Nesin’in yaptığı Aydınlar Dilekçesi’nin yazmanlar kurulunda görev yapar. Dilekçeyi Kenan Evren’e götüren grubun içinde yer alır. Dilekçeden ötürü birçok aydınla birlikte, 12 Eylül askeri cuntası tarafından sıkıyönetim mahkemesinde yargılanır. 1988’de, ABECE dergisinde yazdığı bir yazıdan ötürü komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla yeniden sanık sandalyesine oturur. Evinden alınarak dönemin işkence merkezi DAL’a götürülür ve Ankara DGM’de yargılanır. ÜÇ FİDANIN YANINA GİTMEYİ SEÇTİ Yaşam boyu, sınıfsız, sömürüsüz bir toplum uğruna, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm savaşımı uğruna verilen ödünsüz bir mücadeleyle geçen 90 yıllık bir ömür, 5 Mayıs 2011’de doğanın yasalarına yenilir. Halit Çelenk, 39 yıl sonra, oğulları, yoldaşları, müvekkilleri olan üç fidanın Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in yanına akar gider. (Ankara/EVRENSEL)