2 Temmuz 2016 09:38

Münire ÇALIŞKAN TUĞ
- Dolaptaki incirler nereye gitti?
- Geçen gün misafire çıkarmıştım sonunu. Alırız markete gidince.
- Neden söylemiyorsun, ‘alırmışız markete gidince’, zamanında söyleseydin, alırdım ben. Sen zaten neyi zamanında söyledin ki? Elimi attığımda bulsaydım bir şeyi de...
Susmak bilmiyordu adam. Alt tarafı incir bitmişti evde. Ne vardı bu kadar uzatacak. Gittikçe yükseldi ses. Bağıran, azarlayan, kabına sığmayan ses. Karşısındakinin sesini, önce kısan, sonra yavaş yavaş duyulmaz eden ses. Kadına zaman içinde sözcüklerini yutturan, yuttururken boğazında düğümlendiren ses.  
Yıllardır yuttuğu sözcüklerle içinde taş yığınları oluşturmuştu kadın.
Ne zaman kendini savunmaya kalksa, adamın kocaman açılan gözleri bulutlanırdı. Kapkara bulutlar, yeryüzünü yutacakmış gibi alçalan, korku salan bulutlar. Şimşekler çaktıran, yıldırımlarla her yana ateşler saçan; seller oluşturup, felaketler yaratan bulutlar. Köprüler, evler yıkan, ağaçlar deviren, açılan ağızlara dolup çığlıkları boğan selleri ortalığa salan bulutlar.
Yine susmuyordu işte. Felakete gebeydi her yer ve kadın. Dalga dalga yayıldı ses. Duvarları yıktı, kapıları kırdı. Üst katlara, alt katlara, başka kulaklara ulaştı. Ulaştığı her yerde, kulak kesilip nefessiz dinleyen heykeller yarattı.
Bulutlanan gözlerin felaketine neden olan incir çekirdekleri her yana saçıldı. Adam, ha babam onların içini  doldurmaya çalışıyordu. Duvarları yumrukladı, televizyonun kumandasını parçaladı, sehpaları, koltukları tekmeledi. Kırdı, döktü. Kırılan her parça gözyaşı seline kapılıp yuvarlana yuvarlana gitti. Kadının, bin bir umutla hazırladığı, düşlerini özenle yerleştirip kilitlediği çeyiz sandığı duvarlara, kapılara çarpıp parçalandı. İçindeki beyazlar, allar, morlar, yeşiller, kendilerini sürükleyen suyun içinde, birbirine sarılmış döne döne uzaklaşıyordu.
Gençliğinin heyecanını, kahkahasını yitirdi kadın. Gözünün yaşı dudağının boyasına bulandı. Elbisesindeki çiçek, mutfak takımlarının papatyası, yatak odasının kanaviçeleri soldu.
Gökkuşağını yitirdi kadın.
Annesinin düğün hediyesi olarak aldığı vazonun parçalandığını görünce, ne zamandır önüne eğdiği başını kaldırdı, yorgun sözcükler dile geldi, içinde biriktirdiği çığlığı boşalttı kadın. 
Kara bulutlar çekildi, gökyüzü aydınlandı, güneş ışıdı. Baharda toprağı iterek filizlenen bir tohum gibi kıpırdadı. Dal dal çoğaldı, büyüdü, eve sığamadı. Pencereler açıldı, duvarlar yıkıldı, çantasını alıp çıktı kadın, kapıyı gürültüyle kapattı.
Kapının önünde derin bir nefes aldı. Ciğerlerinin önce dolduğunu, sonra yandığını hissetti. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Baharın top top bulutları, ışıl ışıl salınıyordu. Bulutların altında hızla ilerledi. 
Yitirdiği baharını arıyordu kadın. 
 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et