Önüne sofra kurulan müşterinin aklından bile geçmiyorum
Bir lokantada beş seneyi devirmiş, hala da çalışmaya devam eden bir kadın emekçiyim.
Bir lokantada beş seneyi devirmiş, hala da çalışmaya devam eden bir kadın emekçiyim. Araya seneler girdikten sonra tekrardan iş hayatına atılmıştım ve birçok şeyin değiştiğini fark ettim. Koşullar daha zorlu ve tüm sektörlerin inanılmaz acımasız hale gelmiş. İçimden, “İşveren her zaman böyledir” derken, “Eh, bu kadarı da olmaz ki!” demeye başladım.
Toplumumuzun düğünü, bayramı bitmez. Önümüzde Ramazan Bayramı... Şöyle bir bakıyorum da bende ne o bayram hevesi kalmış ne de böyle günlere bir özlem. Ramazan ayı halkımız için önemlidir; oruçlar tutulur, sofralar kurulur bin bir ayrı özenle... Buna ister nefsi terbiye deyin, ister açın halinden anlamak.
Aslında çalışma saatlerim 09.00-19.00. Ama Ramazan’da akşam 10’u geçmeden iş yerinden ayrılamaz hale geliyorum. Bunun karşılığında ne bir ek ücret alıyorum, ne de çalışma saatlerinin bir şekilde kısaltılmasına şahit oluyorum. Bu durum senelerdir böyle sürüyor.
Eminim ki iftar vakti geldiğinde önüne sofra kurulan müşterinin aklının köşesinden dahi geçmiyorum… ‘Hizmet sektörü sonuçta, olacak o kadar’ denebilir ama bizi yiyip bitiriyor.
O Ramazan ayının keyfini süredursun, bense bugünün işini bitirip yarının hesabını yaparken bir de anne olmanın sorumluluğu ile evimin yolunu tutuyorum. Öyle ki bir evin işini yüklenip yarınki işin temposunu kaldıramayacak kadar yorgunken sabaha yeniden yola koyuluyorum.
İnsanlar ibadetini ederken birileri haktan hukuktan bahseder hep bu vakitler. Bizse sömürü altındayız. Bu sömürü altında oldukça bizler sınıfın bir parçasıyız. O parça yerinde ses getirse bile, ancak bir bütün olduğunda çürümüş sistemin köklerini sarsacak duruma gelir. Ve bu birikmişliktir bizi sorgulamaya, sarsmaya itecek olan.
Sevcan KARATAŞ
Kartal / İSTANBUL