02 Temmuz 2016 10:46

Önce beni ikna etsinler!

17 yıllık evliyim, çocuk sayılırdım aslında evlendiğimde. Sorarsanız, ben istediğim için evlendim. Ama işin aslı böyle midir, ona siz karar verin.

Paylaş

Adım Sevgi, yaşım önemli değil, fakat yaşımın alamayacağı kadar acılar çektim desem yerinde olur. 17 yıllık evliyim, çocuk sayılırdım aslında evlendiğimde. Sorarsanız, ben istediğim için evlendim. Ama işin aslı böyle midir, ona siz karar verin.
İki erkek çocuğu annesiyim; beni bu hayata bağlayan iki çocuk! Eşimden şiddet görüyorum, tıpkı benim gibi milyonlarca kadın gibi. Sözlü şiddetten bahsetmiyorum, toplum içinde, yakınlarımın yanında aşağılanmaktan, dayak yediğimde vücudumun yaralarından da bahsetmiyorum. Her gün ölümle tehdit edilmekten, hatta kimi zamanlar girişiminden bahsediyorum! 
Oturduğum ilçe civarındaki birçok karakolda şikâyetim var, tıpkı öldürülen diğer kadınlar gibi! Biz kadınları koruyan devlet var ya, onun polisi, her başvurduğumda bana “Siz karı-kocasınız, çocuklarınız var; büyütmeyin, barışın” dedi. 
17 yıl sadece çocuklarım için katlandım bu şiddete… Başta her şey yolunda gidiyordu; evimiz, eşimin işi ve mutlu olduğumuz bir aile hayatımız vardı… Ta ki eşim işini kaybedene kadar. İşini kaybetmesini ben istemedim, yoksul bir hayatı yaşamayı herkes gibi ben de istemedim. Oradan oraya sürüklenen yaşamımızla birlikte çocuklarımın okul hayatının yerle bir olmasını istemedim… Ama sanki hepsinin sorumlusu benmişim gibi eşim hepsinin acısını benden çıkardı, üstelik ben o hayata itirazsız katlanırken. 
Hiç çalışmamış bir kadın olarak bu hayatla nasıl baş edeceğimi bilmezken ve korkusunu yaşarken, belki de tek çaremin bu olduğuna inandığım için katlandım. Hükümet, kadınlar çalışmasın, evinde otursun, çocuklarını yetiştirsin istiyor ya… İşte, istedikleri kadınlardan bizleri yaratıyorlar. 
 

KEŞKE BENİM İÇİN POLİTİKALAR ÜRETMEKTEN VAZGEÇSELER
Bakanlık, Başbakan, hatta Cumhurbaşkanı sürekli aile içi şiddete son verdirecekleri politikalar üretmeye çalışıyor, keşke bundan vazgeçseler! Her şey bizim için daha hayırlı olabilir. Şimdi Mecliste bir komisyon varmış, bizler için günlerce çalışmışlar, sonra raporu sunmuşlar. Şimdi daha çok korkuyorum, biliyor musunuz! Yazmaya da böyle karar verdim. 
Düşünsenize, beni jiletle öldüreceğini söyleyen kocamdan boşanmak istediğimde, ikna odası gibi bir odada beni bir din adamı ile görüştürüp karakolda birçok kez duyduğum sözleri bir kez daha söyleyerek beni boşanmamaya ikna edeceklermiş! 
Son yaşadığım olayda her şey fiyasko! Ne şikâyetimin ne de gecenin ikisinde çocuklarımla karakola sığınmış olmamın hiçbir önemi yoktu. Benim canımın değerinin olmadığı bu devletin kapısında, 15 yaşındaki oğlumu Çocuk Büro Amirliği’ne götürüp şikâyette bulunmasına göz yummak zorunda kaldım… 
Hani son vermek istedikleri “aile içi şiddet” vardı ya, yeterince psikolojileri bozulan çocuklarım o karakolda “Babam annemi öldürmek istediği için biz kendimizi odaya kilitledik ve saatlerce orada yardım bekledik” demek zorunda kaldı. 
 

KAYBOLUP GİTTİ YAŞAMA ÇABAM
Evden ayrıldığımız son gün, sabahtan başlayan şiddet gece yarılarına kadar sürmüştü. Çocuklarla oturduğumuz sırada banyodan kaptığı jiletle boğazımı keseceğini söylediğinde, çocukların yardımı ile elinden kurtulmuştum. Çocukların yanında “Bugün olmazsa başka zaman” diyerek beni sürekli ölümle tehdit ediyordu. 
Yakınlarımızdan yardım istedik ve onun dışarıya çıkmasından istifade ederek evden sağ salim çıkmayı başardık. Eşimin yakını olan akrabalarımızla karakola gittiğimizde çok sıradan bir durummuş gibi uzun süre bekletildik. Sonra ellerinden bir şey gelmeyeceğini, şikâyet dilekçemizi verdikten sonra gidebileceğimiz söylediler. 
Şaşkındım, gün içinde beni öldürmekle tehdit eden eşim olacak adamı gözaltına almak üzere harekete bile geçilmemişti. Hatta bu kavgalara sürekli tanıklık eden eşimin yakınlarının ifadesi bile işin rengini değiştirmemiş, sadece karakol polislerinin ilgisini çekmeyi başarmıştı. “Siz şimdi erkek tarafı olarak kendi öz akrabanızı mı şikâyet ediyorsunuz?” sözleri arasında kaybolup gitmişti yaşama çabam. 
Usulen sorulan, “Kendinizi güvende hissetmiyorsanız, sizi bir sığınma evine bırakabiliriz” sözleri dışında, artık “Çocuklarımla kime sığınsam?” diye düşünedurup kapıya adımımı atmıştım ki “Peki, eşimi gözaltına almayacak mısınız?” diye sordum ve benim ifademin ne kadar yetersiz ve yersiz olduğunu anladım. Çünkü bana “Çocuğunuz tanıklık ettiyse, onun da burada ifade vermesi gerekir” dediler. Onu da yaptık… Olayın üzerinden bir ay geçti; ben evi terk edip başka bir şehirde yaşamaya başladım. Eşim hala elleri kolları serbest dolaşıyor. 
 

UMARIM SONUM FELAKET OLMAZ
Komisyonda nafakaların boşanmaları caydırıcı bir miktara gelmesini gerektiğini de tartışmışlar, öldürülmekten korkan bir kadın için bunun hiçbir anlamı yok; bunu bilmelerini istiyorum. Bize sormuyorlar hiçbir şeyi biliyorum, ama ben yine de söylemek istiyorum: Komisyonun araştırmaları bizi daha fazla öldürmekten başka hiçbir işe yaramayacak! Böyle biline. Dini her şeye alet eden hükümet, din adamlarınız bizi kurtaramaz! Üç kuruş nafakayı alamayacağımızı da biliyoruz, adamlar canımızı almak isterken bir de üstüne para vermek istemiyorlar. Mahkemelerinizi belirlediği nafakaları alamayan kadınlar “Yüzünü görmektense onu da istemiyorum” diyorlar. Komşularımdan biliyorum, ben de istemiyorum. Ana haber bültenlerinde “Bir kadın cinayeti daha” diye haberlere konu olmaktan öte bize ne sunuyorlar? Eğer samimilerse, bunu bizlere sorarak yapsınlar. Ben şimdi bu şiddete son vermek için çocuklarımı, karısına çocuklarının önünde şiddet uygulayan, küfürlü konuşan bir babanın yanında değil de en azından kavgaların olmadığı bir ortamda yaşatmak için evimden ayrıldım ve aileme sığındım. Umarım bir gün benim de sonum felaket olmaz!  
Kağıthane / İSTANBUL
 

ÖNCEKİ HABER

Senin de kirpiğin yere düşmesin Çilem!

SONRAKİ HABER

‘Parkımıza inşaat yaptırmayacağız’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa