03 Temmuz 2016 00:48

Belediye işçisi kadınlar dört bir yanda direnişte

Yaklaşan Şeker Bayramı’nı direnişte karşılayacak olan işçi kadınlar Evrensel'e konuştu

Paylaş

Elif Ekin SALTIK
Ezgi UNAY

Avcılar Belediyesine doğru yürürken karşınıza çıkan ve Belediyenin sloganı olan cümle ‘Önce İnsan’. Peki gerçekten ‘Önce İnsan mı?
İstanbul’un Avcılar, Bakırköy ve Beşiktaş Belediyelerinde devam eden işçi direnişleri bu sözün tam tersini gösterir nitelikte. Avcılar Belediyesinde temizlik işçisi olarak çalışan, ilçeyi yaşanabilir kılmak için kar kış demeden temizleyen işçiler sırf sendikalaştıkları için işten atıldı. Bakırköy Belediyesinde ise işçilerin işten atılmasına bir gerekçe yok. Süt izninde, doğum izninde olan 3 işçi ile birlikte 16 kadın işçi bir anda kendini kapı önünde buldu. Erkeklerle aynı maaşı aldığı için en ağır işleri yapmak zorunda bırakılan, çalışma ve yaşam koşullarının ağır yükü altında ezilen işçi kadınlar şimdi de işsizlik yükünü sırtlanmış durumda. Direniş çadırlarında konuştuğumuz kadınlar dayanışma içinde olmanın, yüklerini bir nebze olsun hafiflettiğini söylüyor. Yaklaşan Şeker Bayramı’nı direnişte karşılayacak olan kadın işçiler gazetemize hikayelerini anlatıyor.

ÜCRET EŞİT DİYE KADINLARA ‘EŞİT EZİYET’

Avcılar Belediyesindeki direnişin 38. gününde 12 Mayıs’ta işten çıkarılan Sabriye Şahin bir yıldır belediyede çalıştığını söylüyor. “Üç senelik sözleşme yapmıştık taşeron firmayla. Beni işten çıkarırken hiçbir gerekçe göstermediler. Sözleşmeni tek taraflı feshediyoruz dediler” diye anlatıyor işten çıkarılışını. “İşin zor muydu?” diye sorduğumuzda bir solukta anlatıyor Sabriye: “Çok zor. Bir kadının yapabileceği bir iş değil. Zor, ama biz gönül verdik. Ekmeğimizi kazanalım dedik” diyor. “Sokakları, caddeleri kendi evimiz gibi temizliyorduk. Son dönem arsaları, binaları bile temizler olmuştuk. Koca koca molozları bize taşıtıyorlardı. Ben bir gün ‘Biz köle miyiz? Molozları kaldıramıyoruz. Gücümüz yetmiyor’ dedim, ‘Erkeklerle aynı maaşı alıyorsunuz. O zorunuza gitmiyor bu mu zorunuza gidiyor’ diye karşılık aldık. Sokaklara girmiyorduk, son zamanlarda ara sokaklara girip oraları da temizliyorduk. Sabahın o erken saatlerinde her türlü insanla karşılaşabilirsin. Tinercisi, balicisi... ‘Biz korkuyoruz’ diyorduk, onlar da ‘Yapacaksınız’ diyordu. Yorulduğumuz ve dinlenmek istediğimiz zaman ya da hasta olduğumuzda bizleri tehdit ediyorlardı, ‘Yaparsanız yapın, yapmazsanız tutanak tutacağız, işten çıkaracağız’ diye. Sürekli bir tehdit. Özellikle de onbaşı, çavuş dediğimiz kişiler bunu yapıyordu. Sendikaya üye olduğumuz zaman da ‘Ayrılmazsanız işten atarız, kimsenin gözünün yaşına bakmayız’ dediler.”

TUVALET YOK, OTOPARKTA ÜST BAŞ DEĞİŞTİRİYORLAR

Bu işleri yaparken yemeği nerede yediklerini merak ediyoruz. “Yemek getirirsek yanımızda onu yiyoruz; simit, poğaça alıyoruz. Onu da kimsenini görmesini istemedikleri için gizli saklı köşelerde yiyoruz” cevabını veriyor Sabriye.  
Çalışma koşulları açısından yaşadıklarını soruyoruz Sabriye’ye: “Cenazen olsa izin alamıyorsun, kardeşin vefat etse ikinci derece diyorlar ve izin vermiyorlar. Tuvalete gidebileceğin bir yer yok, lavabo yok, üst değiştireceğin bir yer yok. Biz otoparkta giyinip soyunuyorduk. Erkeklerle neredeyse yan yana kapı açık biçimde üst değiştiriyorduk. Defalarce bir kapı takmalarını söyledik. ‘Para getirin kapı takalım’ diyorlardı bize. Getirdiler kırık bir şey taktılar sonradan, taksalar ne olur takmasalar ne olur. Özel bir eşyamızı, çantalarımızı koyacak bir yer yok. Her şey iç içe. ‘Yolu süpürürken kimseyle konuşmayın, kimseyle sohbet etmeyin. Biri size selam verirse sesinizi çıkarmayın. Öz kardeşinle karşılaşsan konuşamazsın’diyor.”

‘HİÇ 7  BUÇUK SAAT ÇALIŞMADIK!’

Sabah 4’te kalkıp 5’te evden çıktığını söylüyor Sabriye. 5 buçukta işe varıyor, üstünü değiştirene kadar saat 6 oluyor, öglen 3’te de bırakıyorlar. Sözleşmede günlük çalışma süresi 7 buçuk saatmiş, “Ama biz hiç 7 buçuk saat çalışmadık. Yani normalde öğlen 1 buçuk gibi çıkmamız gerekirken bize 3’ten önce otoparka gelmeyin diyorlardı. Beş dakika erken gitsek 5 dakika var gelmeyin diyorlardı. Bizimki hak değil onlarınki hak! Sendika bizim hakkımız. Biz işe geri alınmayı istiyoruz. Başka bir şey istemiyoruz.”
‘Dışarıda olmak mı iyi içeride çalışmak mı?’ diye sorduğumuzda “Dışarıda olmak çok da iyi değil” karşılığını veriyor Sabriye. “Belki insanları görüyorsun, ama soğuğu var, karı kışı var. Kışın kar yağdığında buzu kıra kıra kaldırımları temizledik. Yağmur yağdığında bir yağmurluk vermişlerdi, üstümüz başımız su içinde kalmıştı. Kenara çekilip duramıyorduk. Mecbur orayı temizleyeceksin.”

‘ESKİDEN BİR EKMEK BULABİLİYORDUK, ŞİMDİ O EKMEK DE YOK’

‘Süpürgeciler arasındaki dayanışma nasıldı?’ dediğimizde dayanışmanın onlar için ne kadar önemli olduğunu gözlerinin parlamasından anlıyoruz. “Şimdi de burada; direniş çadırında o dayanışma devam ediyor. Sonuna kadar da gideriz. Bir kişi de kalsak geri dönmeyiz” diyor. Kazandığı paranın yaşam koşulları açısından yetmediğini, eşinin emekli olduğunu, ucu ucuna yetiştirdiğini söylüyor. Ev kredisi ödediğini, çok zor geçindiğini... “Yetiştiremiyorum. Buraya ver, oraya ver. Bir sürü borç aldık bu esnada. Ay sonu yetişmiyor inan. Eşimin emekli maaşının üstüne ekleyip krediyi ödüyoruz. O da belediyede çalışıyordu, ama emekli diye onu altı ay önce işten çıkardılar. Sesimiz çıkmadı o zaman. Bir sürü borç var.” Çocuğu olan, eşi çalışmayan arkadaşları için çok daha üzülüyor. Kendini onların yerine koyduğunu, onların durumunun daha da içinden çıkılmaz olduğunu kırık bir sesle ifade ediyor.

NİYE SENDİKA DİYE SORANLAR ÇALIŞMA KOŞULLARIMIZA BAKSIN

Avcılar’da işten atılanlardan Tülay Obuz da “Biz ekmeğimizi istiyoruz sadece. Bizimle dalga geçiyorlar” diyor. Başkan Yardımcısı Burçin Baykal’ın söz vermesi ve sabah işe gittiklerinde şefin işbaşı yaptırmaması o kadar zoruna gitmiş ki. Tülay anlatıyor; “ ‘İşimi de, formamı da vermiyorum. Cesaretin varsa gel, sen çıkart’ dedim. Biz sonuna kadar buradayız. Biz onları nasıl belediyenin başına getirdiysek onlar da bizi işimizin başına getirecek. Burada o, bu, şu parti yok. Emeğimiz var. Emeğimizin karşılığında çalışıyoruz. Sendikaya üye olmak benim yasal hakkım. Sendikaya üye olunca beni üç defa sorgu odasına aldılar. ‘Niye sendikaya üye oldun?’ diye sordular. Sendikalı olmamızı tehdit olarak kullandılar.”
Barların olduğu sokaklarda çalıştığını, şeflerine, onbaşısına yanına birini daha vermelerini istediğinde ‘Tek başına yapacaksın. Sen cesur kızsın, başarırsın” dediklerini anlatıyor Tülay. “Bunun cesur olmakla alakası yok ki. Adam arabayı durduruyor karşımızda, ‘bin’ diyor. Benim başıma herhangi bir şey geldiği zaman sen bir şey yapabilecek misin?” diye anlatıyor derdini. Çok zorlukla karşılaştığını; bir tuvalete gitmek istese esnaf  tepkisiyle karşılaştığını söylüyor: “Pissiniz, tepki çekiyorsunuz, kirletiyorsunuz, müşterilerim rahatsız oluyor, diyorlar. Daha anlatacak bir sürü şey... İşveren bizim koşullarımızı da düşünsün. ‘Niye sendikaya üye oldunuz?’ diye soruyorlar ya, işte cevabı da burada.”

‘HAKKINI SAVUNMAK ÇOK GÜZEL’

Direnişe katılmanın nasıl hissettirdiğini soruyoruz Sabriye’ye. İlk defa bir direnişe katıldığını söylüyor. Direnişin, sendikalı olmanın ve hak mücadelesi vermenin çok güzel olduğunu gülümseyen gözlerle anlatıyor. Bir ara Belediye Başkan Yardımcısı Burçin Baykal’la işten atılan kadın işçiler olarak görüştüğünü; Başkan Yardımcısının kendilerine ‘Yarın sabah gelin, işbaşı yapın’ dediğini aktarıyor. Sabah iş saati otoparka gittiklerinde şefin kendilerine ‘Bize öyle bir talimat gelmedi, işbaşı yapmayın, elbiselerinizi çıkarın gidin’ sözlerini de öfkelenerek anlatıyor. Sonra da büyük bir gururla “Biz üstümüzü çıkarmadık, işimizi de elbiselerimizi de vermeyeceğiz dedik, vermedik. Hakkını savunursan güzel. Arkadaşlarımın yanında olmasam belki çok üzülürdüm. Ama arkadaşlarımla birlikteyim. Direniyorum. İnşallah başarırız. İşten çıkarılmadan önce de buradaydım. Önceleri korkuyordum. ‘Sen gelme işten çıkarırlar’ diyorlardı. Yakından baka baka gidiyordum. Bir göz değmesi bile destekti. Sonra bir baktık kendimizi burada bulduk” diyor.

BAKIRKÖY BELEDİYESİNDE DİRENİŞİN KADINLARI

Doğum iznindeyken işten atıldığını öğrendi

Başka bir kadın direnişinin yeri de Bakırköy. Bakırköy Belediyesinde farklı bölümlerde çalışan ve 14 Mayıs’ta işten atılan 17 işçiden 16’sı kadın. Kendilerine söylenen hiçbir gerekçe yok. Doğum izninde, süt izninde olan kadınlar var aralarında. 15 Nisan’da doğum iznine çıkmış ve 4 Mayıs’ta bebeğini kucağına almış işçilerden biri Gözde Demirci. Bebeği henüz 10 günlükken kreş öğretmenliği yaptığı belediyeden atıldığını öğreniyor. Ve sonrasını siz düşünün. Gözde o süreci şöyle anlatıyor; “Kötü bir dönem oldu benim için. Lohusalık dönemimdeydim. Bebeğimi emziriyordum. Kötü bir duruma geldik. Herkesin kredisi var, ihtiyaçları var. Doğum izninde ücret ödenmiyor, sonradan alıyorsunuz. Onlar da kesiliyor. Düşünün yani. O dönem stresten sütüm kesildi.” Üç seneye yakın bir zamandır belediye kreşlerinde çalıştığını aktaran Gözde, çalıştığı yere çok emek verdiğini ifade ediyor. “Ben Ataköy kreşindeydim. Ama Ataköy kreşi yeni açılıyordu. Oradaki her şeyi kendimiz kurmuştuk, biz yapmıştık ama çoğumuz çıkarıldık.” Çalışma koşullarının sıkıntılı olmadığını, ancak her sene sözleşme imzalanacak mı diye sıkıntı yaşadıklarını dile getiriyor Gözde. ‘Yöneticilerden herhangi bir baskıya maruz kalıyor muydunuz?’ sorusuna ise şu cevabı veriyor: “Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu’nun ara sıra ‘Şunu yaparsanız sözleşmenizi yenilemem, tazminatınızı öder yollarım’ deyip yaptırımları oluyordu. Birimlere özel toplantılar yapıp, buralarda emirler verip yapmayanları işten çıkarmakla tehdit ediyorlardı.”
Küçük bir bebeği olduğu için onu bırakıp sürekli direniş alanına gidemediğini anlatan Gözde, bundan dolayı üzüldüğünü dile getiriyor. “Bu süreç umarım olumlu sonuçlanır. Başkan yaptığı yanlışı anlar ve işimize geri döneriz diye umut ediyorum.”

DİRENİŞ HEYECANI EVE DE TAŞINIYOR

Direniş çadırına ziyaretimizde görüştüğümüz Fethiye Kızmaz ise halkın ve çevredekilerin direnişe tepkilerinin güzel olduğunu anlatıyor. İlk kez bir direnişe katıldığını söyleyen Fethiye de heyecanla “İlk defa bir direniş görüyorum, çok enteresan. Böyle bir direniş çadırında bulunmadım, işten atılmadım. İlk günler biraz üzülüyordum. Boşanma, ölüm gibi işten atılmak da kötü bir duygu, ancak sonra hafifledi tabii. Sendikamızın desteği ile burada Belediye Başkanının bize yaptığı haksızlığı deşifre etmek, halka anlatmak iyi geliyor. Akşam eve gittiğimde ne kadar yorgun da olsam oğlum heyecanımı anlıyor ‘Bugün güzel şeyler mi oldu anne?’ diye soruyor. Oğlum apolitiktir örneğin, ama benim heyecanımı, dayanışmanın verdiği mutluluğu anlıyor.”

ÖNCEKİ HABER

Kamuda kıyım taslağı hazır, Erdoğan bekleniyor

SONRAKİ HABER

Almanya, İtalya'yı penaltılarla geçerek yarı finale yükseldi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa