Moro’daki barış sürecinden neler öğrenebiliriz?
Ferhat Sarı Filipinler’de Moro halkının kendi kaderini tayini etme mücadelesini ve ülkede devam eden barış sürecinden çıkarılabilecek sonuçları yazdı.
Ferhat SARI
Filipinler, Türkiye, Kolombiya... Dünyanın farklı coğrafyalarındaki bu üç ülkeyi birbirine bağlayan şey nedir? Bu sorunun cevabını ileride vereceğiz. Şimdilik ülkelerin tarihindeki bazı ortak noktalara değinelim. Güneydoğu Asya’da bulunan adalar ülkesi Filipinler’in Türkiye ile yolu ilk defa yolu 1949’da kesişti. Filipinler’in bağımsızlığını kazanmasından 3 yıl sonra imzalanan dostluk anlaşması ikili ilişkilerin başlangıcını oluşturdu. Sonrasında her iki ülke de kendi bölgelerinde “komünizmle mücadele” çerçevesinde ABD’nin ileri karakollarını temsil eder hale geldi. Latin Amerika ülkesi Kolombiya ile birlikte Pasifik Okyanusu’na komşuluk eden Filipinler, bir zamanlar İnka yerlilerinin yurdu olan toprak parçasıyla benzer ve kanlı bir tarihi de paylaştı. 1500’lü yılların başlarında başlayan İspanyol işgali her iki ülkede de 300 küsür yıl sürdü. Sömürgeciliğin devamı için askeri önlemlerin yanında misyonerlik faaliyetleri de devreye sokuldu. Fakat bütün bunlar isyanları engelleyemedi.
BANGSAMORO: MÜCADELEYLE DOLU BİR TARİH
İsmini İspanyol Kralı II. Felipe’den alan Filipinler, Kolombiya’dan farklı olarak Amerikan ve Japon işgallerini de yaşadı. 1946’da bağımsızlığını kazanan adalar ülkesi, Soğuk Savaş’tan bu yana sosyal ve ulusal temelli pek çok mücadeleye sahne oldu. Maoist çizgide olanla birlikte, Moro ulusal kurtuluş mücadelesi bunların en çarpıcılarındı. Latince kökenli “Moro” sözcüğü “Mağripli” anlamına gelmekteydi ve İspanya İmparatorluğu tarafından ilk kez Endülüs Emevileri için kullanılmıştı. İspanyol sömürgeciler ortak dine sahip oldukları için Filipinler’deki Müslüman yerlilere de aynı şekilde seslenmişti. Büyük çoğunluğu ülkenin üç büyük ada grubundan biri olan güneydeki Mindanao (Maguindanao, Lanao del Sur, Basilan, Sulu ve Tavi Tavi’de) ile Palavan adasında yaşayan Müslümanlar, sömürgeciler tarafından hakaret anlamında kullanılan “Moro” kelimesini, ileride aralarındaki kabilesel-dilsel-kültürel farklılıkları (en az 13 etnolinguistik grup bulunuyordu) etkisiz hale getirmede ve ulus kimlik inşasında kullanacaktı. “Moro Filipino değildir” sloganı ve “Moro ulusu” anlamına gelen “Bangsamoro” ifadesi, kendi kaderini tayin mücadelesinin önemli simgeleri haline gelecekti.
İspanyol ve ABD’li işgalcilere karşı savaşla geçen uzun bir direniş tarihine sahip Moro halkı (Burada şunu da hatırlatalım. II. Abdülhamit, ABD yönetiminin isteği üzerine İslam Halifesi sıfatını kullanarak Sulu Sultanlığı’na işgale direnmeme ve işbirliği emri vermiştir), Filipinler’in bağımsızlığından sonra bu sefer de Manila yönetimiyle çatışmaya başladı. Asya, Amerika, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kurtuluş mücadelelerinin birbiri ardına patlak verdiği 1960’lı yılların sonuna doğru yaşanan Jabidah Katliamı bu açıdan dönüm noktası oldu.
JABIDAH KATLİAMI VE MNLF’NİN KURULUŞU
Devlet Başkanı Ferdinand Marcos, Malezya’ya bağlı olan fakat Filipinler’in de hak iddia ettiği Sabah bölgesini ele geçirmek için Merdeke adı verilen gizli bir operasyon emri verdi. Plana göre, Jabidah isimli özel bir komando birliği Sabah’a sızarak sabotaj ve psikolojik harp faaliyetleri örgütleyecek, yaşanan istikrarsızlığı gerekçe gösteren Filipinler de askeri müdahalede bulunacaktı. Fakat işler yolunda gitmedi. 3 ay boyunca Corregidor adasında eğitilen Morolu askerler, kimine göre maaşların ödenmemesi ve kötü yaşam koşulları kimine göreyse operasyonun gerçek içeriğini öğrenmeleri yüzünden isyan etti. Filipinler yönetimi 18 Mart 1968’de eve geri dönmeyi isteyen 14 ile 68 arasında Morolu askeri öldürdü. Katliam Morolular arasında büyük tepkiye neden oldu. Halihazırda devletin kuzeydeki ada grubu Visayas’tan getirdiği Hristiyan yerleşimcilerle çatışma halinde olan dağınık gruplar Nur Misuari liderliğinde Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) çatısı altında birleşti ve uzun yıllar sürecek silahlı mücadele böylece başladı.
Filipinler yönetimi bu süreçte hem silahlı kuvvetleri hem de “llaga” denilen Hristiyan paramiliter grupları devreye soktu. Çok sayıda sivil acımasızca öldürüldü. 1972’de olağanüstü hal ilan edildikten sonra savaşın şiddeti arttı. Ordunun üçte ikisinin harekete geçirildiği 1973-1975 yılları arasında toplamda 50 bin kişi hayatını kaybetti. Ekonomik yardım programları ve politik imtiyazlar gibi askeri olmayan taktikleri de kullanan Marcos yönetimi aynı zamanda af, toprak hibesi gibi araçlar üzerinden MNLF içerisinde hizipçiliği de kışkırttı. Malezya ve Libya’nın destek verdiği MNLF ile Filipinler yönetimi arasında İslam Konferans Örgütü’nün gözetiminde görüşmeler başladı ve Muammer Kaddafi’nin arabuluculuğunda 1976’da kapsamlı bir özerklik (kendi yönetimi, meclisi, mahkemeleri, okulları, ekonomik ve finansal kurumları ve güvenlik gücü) karşılığında ateşkesi öngören Trablus anlaşması imzalandı. Anlaşmaya itiraz eden ve bağımsızlıktan vazgeçildiğini belirten gruplar örgütten ayrılırken, Marcos’un özerk bölgenin kapsadığı yerlerde referandum düzenleme isteği MNLF ile olan ateşkesi de sona erdirdi. İslamcı hizip Moro İslami Kurtuluş Cephesi’ni (MILF) kurarken, Filipinler devleti ile Moro halkının mücadelesi bundan sonra bu iki örgütle olan savaş-müzakere sarmalından geçerek günümüze kadar ulaştı.
MILF’İN ETKİSİ VE TÜRKİYE’NİN BARIŞ SÜRECİNE DAHİL OLUŞU
Moro’daki mücadelenin Türkiyeli okuyucuların ilgi alanına girmesi de aslında hareket içerisinde MILF’nin ağırlığının artmasıyla oldu. 11 Eylül saldırıları örgüt için bir dönüm noktası oluştururken, ABD’in ilan ettiği “terörizmle savaş” konsepti MILF’i yalnızlaşma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı. Arap dünyası, El Kaide uzantısı Ebu Sayyaf ile bağları olduğu iddia edilen MILF’le irtibatını kesti. Terörist örgüt ilan edilmek ve İslam dünyasıyla aralarındaki yardım kanallarının kopmasını istemeyen MILF stratejik bir hamle yaptı ve otonomi talebiyle masaya oturdu. Türkiye’nin Moro’daki meseleye dahil olması esasen bu süreçte, İnsani Yardım Vakfı ve dönemin İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu üzerinden oldu. Barış görüşmeleri daha önce olduğu gibi 2001’den sonra da pek çok kez kesintiye uğradı. Türkiye masanın tekrar kurulduğu 2009 yılında İngiltere, Japonya ve Suudi Arabistan ve dört sivil toplum örgütüyle birlikte Moro sorununda arabuluculuk yapmak üzere “Uluslararası Temas Grubu”nun bir parçası oldu. Hem MILF lideri Hacı Murad İbrahim hem de Filipinler yönetimi bu sürede Türkiye’ye ziyaretler gerçekleştirdi. Filipinler Dışişleri Bakanı Alberto Romulo 2010 yılında Ahmet Davutoğlu ile düzenlediği ortak basın toplantısında Türkiye’nin barış süreci tecrübesinden faydalanmak istediklerini belirtti.
Taraflar arasındaki müzakereler 32. turunda 2012 yılında “Bangsamoro Çerçeve Anlaşması” ile belli bir noktaya ulaştı. Filipinler Devlet Başkanı Benigno Aquino III tarafından başarısız bir girişim şeklinde nitelendirilen, sözde özerk Müslüman Mindanao Bölgesi (ulusal kurtuluş mücadelesini zayıflatmak üzere 1990 yılında ilan edilmişti) yerine Bangsamoro adıyla özerk bir yönetimin kurulması kararlaştırıldı. Çerçeve anlaşma sonrasında içinde İHH’nin de olduğu “Bağımsız Gözlemci Heyeti” oluşturuldu. Heyetin görevi taraflar arasındaki tüm anlaşmaların uygulanma sürecini gözlemlemekti. Süreç 2014 yılında nihayete erdi ve “Kapsamlı Bangsamoro Barış Anlaşması” imzalandı.
BANGSAMORO BARIŞ ANLAŞMASI’NA NASIL ULAŞILDI?
Nihai anlaşmaya göre; seçimle belirlenecek bir meclis oluşturulacak, bu meclisten çıkacak hükümet bölgeyi yönetecek, İslam hukukuna göre hazırlanan bir anayasa ve buna uygun mahkemeler kurulacak, iç güvenliği Moro yönetimine ait polis sağlayacak, ayrı bir bütçeye sahip olacak özerk yönetim bölgedeki yeraltı kaynakları gelirinin %75’ini alacak ve başta eğitim olmak üzere idari işleri düzenleyecek, 2016 yılında tamamlanması öngörülen geçiş süreci silahsızlanma süreciyle eş zamanlı olarak ilerleyecek, MILF’in silahları her iki kesimin de mutabık kaldığı üçüncü bir tarafa verilecek, ordunun bölgeden çekilmesi bağımsız komisyonlar aracılığıyla denetlenecek, 2016 yılına kadar “Bangsamoro Temel Kanunu” Kongre tarafından kabul edilecek, aynı yıl içinde özerk yönetimin içermesi öngörülen yerlerde katılım referandumu yapılacak ve sonrasında da seçimler gerçekleştirilecekti.
2014 sonrasına geçmeden önce burada bir parantez açmakta fayda var. Barış sürecinin en önemli aşamalarından biri olan çerçeve anlaşmadan nihai anlaşmaya geçiş sırasında (2012-2014) MILF silah bırakmadı. MILF Başkan Yardımcısı Gazali Cafer bu durumu, “Barış sürecinde silah bırakmamız söz konusu değil. Çünkü silahları bırakırsak hiçbir garantimiz yok. Hükümetle silahların bırakılması anlaşması yapmadık. Sadece kontrol edilmesi ile ilgili anlaşma yaptık” sözleriyle özetledi. Yazının başındaki soruya geri dönersek, hemen hemen aynı dönemde barış görüşmelerinin gerçekleşmesiyle birbirine bağlanan Kolombiya, Filipinler ve Türkiye’den ilk ikisinde müzakere masasının diğer tarafındaki silahlı örgütlere “Önce silah bırak” denilmedi. İlerleme de zaten bu şekilde geldi. Bu kısmı bitirmeden son söz olarak şunu da ekleyelim. Filipinler’deki müzakerelerin anlaşma imzalanacak olgunluğa ulaşmasında, tarafların birbirlerine üstünlük sağlayamayacak duruma gelmesi kadar uluslararası güçler arasında dünya hakimiyeti uğruna verilen mücadelenin bölgesel karşılığının da etkisi oldu. ABD yönetimi “Asya Pivot” stratejisi çerçevesinde Çin’i doğudan Japonya ve Güney Kore, güney ve güneybatıdan ise Tayland, Vietnam, Malezya, Filipinler ve Endonezya ile kuşatmayı hedefledi. Çin ve diğer devletler arasında Doğu ve Güney Çin Denizleri’ndeki adalar sorunlarından faydalanan bu strateji Japonya’da pasifist anayasanın değiştirilmesini gündeme getirirken, Filipinler’de ise Moro barışını zorlayan önemli bir etmen oldu.
MORO’DA BARIŞA DESTEK, TÜRKİYE’DE SAVAŞ HALİ
Kaldığımız yerden devam edelim. 2015 yılı başında Filipinler ordusuna ait özel bir birliğin Ebu Seyyaf ve Cemaat-ı İslami üyelerine yönelik operasyonunda MILF kontrolündeki Mamasapano’ya girmesi sonucu yaşanan çatışmada çok sayıda asker, MILF gerillası ve sivil hayatını kaybetti. MILF çatışmadan ordu içindeki barış süreci karşıtlarını suçladı. Manila yönetimi ise yaşananları bahane edip Bangsamoro Temel Kanunu’nun Kongre’den geçirilmesinde ayak diredi. Fakat her şeye rağmen masa devrilmedi ve Haziran ayında 145 MILF gerillası sembolik olarak silahlarını uluslararası gözlemcilerin önünde teslim etti. Silahları teslim alan komisyonun başında ise Dışişleri Bakanlığı Diplomatı Haydar Berk bulunuyordu. Türkiye’de ise aynı dönemde “çözüm süreci” başkanlık ısrarına heba ediliyordu. Uzun süredir parçası olduğu Moro barış sürecinden öğrenmek yerine, Türkiye yönetimi, başarısızlığı hem Filipinler hem de Kolombiya deneyimleriyle defalarca ispatlanmış “Tamil modeli”ne geri dönüyordu.
Yazıyı sonlandırmadan önce Filipinler’deki barış sürecine dair de birkaç şey söylemek gerekiyor. Gelinen nokta itibariyle, 120 binden fazla insanın hayatını yitirdiği savaş henüz nihai olarak bitirilmiş durumda değil. 2016 Mayıs’ında gerçekleşen seçimleri bahane eden Kongre, Bangsamoro Temel Kanunu’nu hala onaylamadı. Seçimleri insan hakları örgütleri tarafından sert şekilde eleştirilen Davao eski Valisi Rodrigo Duterte’nin kazanması da kalıcı barış hakkındaki şüpheleri artırıyor. Seçilir seçilmez idam cezasını geri getireceğini açıklayan Duterte’nin Bangsamoro Temel Kanunu’nun iptal edilebileceğine dair açıklamalarına rağmen, süreç yine de şu an için “buzdolabına kaldırılmış durumda” değil. Ülkemiz açısından çıkarılması gereken en önemli derslerden birisi belki de bu.
Evrensel'i Takip Et