9 Temmuz 2016 17:42

Bu kaçıncı Napoleon?

Bonaparte’ın çıkarına tek bir tarihsel anda uyuşmayan yasa, milyonların iradesiyle, Fransa’nın seçilmiş lideriyle, dolayısıyla Fransa ile çelişmekte!

Bu kaçıncı Napoleon?

“Anayasanın 44. paragrafında şöyle deniyor: ‘Fransız Cumhuriyeti başkanı, asla Fransız yurttaşı niteliğini yitirmemiş olmalıdır.’ Oysa, Fransız Cumhuriyetinin yalnız birinci başkanı değil, Louis-Napoleon Bonaparte da Fransız yurttaşı niteliğini yitirmişti.”

Marx’ın 18. ve 19. yüzyıl Fransa’sını anlamamıza yardım eden “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” kitabının sizi en hızlı Türkiye’ye getirebilecek paragraflarından biridir yukarıdaki alıntı.

Yasalar sadece Bonaparte’ın işine geldiği ölçüde yasadır. Bonaparte’ın çıkarına tek bir tarihsel anda uyuşmayan yasa, milyonların iradesiyle, Fransa’nın seçilmiş lideriyle, dolayısıyla Fransa ile çelişmektedir!

Ya yasa yok sayılır, ya değiştirilir ya da geçici bir maddeyle üstünden atlanır! Üniversite diploması olmayanı Cumhurbaşkanı yapmasalardı Fransa’da ne olurdu? Diploması olmasaydı da Bonaparte yine cumhurbaşkanı olurdu. Çünkü Fransa'nın doğrudan halkoyuyla seçilen ilk devlet başkanı, aynı zamanda son hükümdarı III. Napoleon’u (Louis Bonaparte) iktidarda tutan şeyin sadece yasalar olduğunu düşünmek büyük bir yanılgı olurdu. Böyle bir yanılgı nedeniyle bir grup iyimseri sırf diploması yok diye -egemenliğini tanrısal bir güce dayandıran ve halkın 4-5 senede bir yaptığı seçimle doğrudan halk tarafından(!) seçilen başkanının iktidarı bırakacağını sanmaları sonucuna ve etkisiz bir mızmızlanmaya götürürdü. Neyse ki biz onlardan değiliz ve Fransa tarihini bir sınıf savaşımları tarihi olarak öğreniyoruz.

Fransız Devrimi’nin ardından literatüre giren bir buluşla “sıkıyönetim”le iktidarda kalmaya çalışanları, hele demokrasi ve özgürlük diye gelip din, aile, toplum ve mülkiyet dokunulmazlığı elden gidiyor diye bas bas bağırarak Ortaçağ’ın en gerici değerlerini, geleneklerini yardıma çağırmalarını, iktidarı bölüşmek için halkı bölüp yedeklemeye girişenleri tanıyoruz!

Tüm bunlar içinde bir yasa işliyor. Üretici güçlerin önünü tıkayan sınıflar, gelişen sınıflar tarafından yıkıma uğratılıyor. Bakın, tüm dünya şimdi üretimden gelen gücünü kullanan Fransa işçi ve emekçilerinin hükümetin geri adım atılamaz dediği yasalar karşısında neler yaptığını konuşuyor! Fransa gençliği Bonaparte’larla nasıl baş edeceğini öğrenmişe benziyor. Çünkü yasalar sınıf mücadelesinin görüngüleridir. Verili durumu yansıtırlar. Sınıf onu savunmak, ilerletmek ve değiştirmek için ayağa kalkmadan, hiç biri yasa işçi sınıfının güvencesi olamaz.

Ve yine gerici birçok yasanın, sokağa çıkma yasaklarının, sıkı yönetimlerin, grev yasaklarının, fiilen ve mücadeleyle önce pratikte etkisiz hale getirilmiş olduklarını hafızamıza kazıyalım.

BİRİNCİNİN ATANMAMASI TRAJEDİ OLUR, SONUNCUNUN ATANMASI İSE KOMEDİ!

Şimdi ülkemizdeki trajedinin tekrarlandıkça komediye dönüştüğü yere gelebiliriz. Üniversitelerde rektör, akademisyenlerin seçim yapması sonucu belirlendikten sonra aday olmuş ama kazanamamış adaylardan biri bizim Napoleon’umuz tarafından atanıyor. Üniversitede (burası oldukça trajik) kendi yaptıkları seçimin geçerli olması için kazanamayan rektör adaylarının, seçimden sonra çekilerek, cumhurbaşkanı önüne gidecek listede yer almamasına karar veriyor. Yani kendi görece demokratik işleyişini ülkeyi tek adam tek parti iktidarına doğru götüren cumhurbaşkanına rağmen sürdürmeye çalışıyor. Ancak tek adam durur mu, kendi gibi tek bir adam bulup üniversitede seçime sokarak cumhurbaşkanı önüne gelecek listede yer alması için işe koyulur. Sonuncu da olsa fark etmez. Aday olsa yeter! Olmazsa üniversiteye kayyum da atanabilir. Üniversitede seçim, seçmemek üzerine kurulu bir komediye dönüşüyor giderek!

Peki seçimin kazananı kim olacak? Sandıktan kim çıkarsa çıksın üniversite bileşenlerinin mücadelesi belirleyecek galibi. İşçinin ücretini; bir araya gelen örgütlenen, daha iyi bir sözleşme için greve giden işçi belirleyecek! Demokrasi ve özgürlüğün, barışın ve insan haklarının güvencesi, güvenli bir çalışma hayatının ve insanca bir yaşamın garantisi; işi ve ekmeği için direnenler, Metal direnişini yaratanlar, Haziran’da, Berkin’de, Soma’da, Özgecan’da sokakta olanlar, liselerde laik, bilimsel bir eğitimi savunacağız diyenler, deresi ve suyu için günlerce nöbet tutanlar ve yıllardır onlarca faili meçhule ve baskıya rağmen kolektif haklarından vazgeçmeyen Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan halklar olacak!

İşte bu yüzden yasalar, bürokrasinin en üstündekilerinin kafasına göre yaptıkları şeyler değildir. Sınıflar mücadelesi, halkların direnişi son sözü söyler. İşçi sınıfının ve toplumun kafasına çöreklenmiş, sömürüde ve kan emicilikte hiçbir yasa tanımayan, kendi iktidarı için yaşayan, dini ve milliyetçiliği halkları birbirine düşürmek için kullanan “biti” yine tarihin gösterdiği yoldan ezelim. Fransa işçi ve emekçilerinin gittiği yoldan. Diktatörlük heveslilerine karşı, emek ve demokrasi güçlerinin, barıştan ve insan haklarından yana olanların, ekmeği ve toprağı için mücadele edenlerin, gelecek için ışık ve ses olan gençlerin birliğini yaratalım.

“...

Bir yanda termonükleer çağ

Bir yanda balistik şirret

Evvel madde

Ahir fikir

Dolan göğümdeki hava

Salın yanımdaki fakir

Salın proleterya

Geber başımdaki bit.”

Enver Gökçe

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et