Daha cinleri unutamamışken*
'Belki bundan da önemlisi demokrat müslümanlar arasından Kadri hocanın beyanına katılmayanların tepki göstermesidir...'

İclal Ayşe KÜÇÜKKIRCA
Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın 29 Haziran 2016 tarihinde LGBTİ ve HDP ilişkisi üzerine yaptığı açıklamalar zamanlama olarak manidar, üslup olarak şaşırtıcı, içerik olarak ise oldukça sorunluydu. Savaş döneminde, kanlı bir IŞID saldırısından ve Onur Yürüyüşü’nde LGBTİ aktivistlerinin orantısız şiddete maruz kalmalarından bir gün sonra, HDP’li vekillerle ilgili fezlekelerin gerginlik ve tedirginlik yarattığı bir dönemde söylenmiş olduğunu tartışmadan, Kadri Yıldırım’ın beyanını ne açılardan sorunlu bulduğumu anlatıp, iki de kısa çağrıda bulunarak yazıyı bitirmek niyetindeyim.
Kadri Yıldırım ilk olarak şöyle söylemiş. “Bazı bileşenlerimizin LGBTİ eylemlerinde, yürüyüşlerinde ramazan ayına -ki bu İslam kutsallarından birisidir- hakaret edildiği bir ortamda partimiz adına orada bulunmaları ve bu hakarete ses çıkarmamaları gizli bağlamda sanki bu yapılanları benimsiyor gibi bir görüntü oluşturmakta, halkımız bundan rahatsızlık duymaktadır.”
Hangi LGBTİ bireyin Ramazana küfretmiş olduğu yukarıdaki beyanda açık olmamasına rağmen bu iddianın gerçek olması gayet mümkün. Ancak açık olmayan nokta bu iddianın üzerine neden siyasi bir hat belirlenmek istendiği. Öte yandan, birçok müslüman birey de seküler ve LGBTİ bireylere sadece küfretmiyor onları yakıyor, kesiyor, idam ediyor. Ancak buradan yola çıkarak demokrat ve çoğulcu birey ya da gruplar “normal” olarak müslümanların/dindarların eylemlerine katılmayın çağrısında bulunmamakta.
İkinci beyanı ise şöyle. “Geçen gün Genel Kurul yapılan binanın aşağısında mescit var. Öğle namazını kıldım. AK Partili arkadaşlarla beraber çıktık mescitten bahçeye doğru. Oradaki AK Partili milletvekili arkadaşlar, kamelyanın etrafından halka oluşturarak çay, kahve içenleri göstererek, ‘Kadri hoca sizin iftarınız galiba öğle vakti başlıyor’ demeleri beni üzdü. Ne diyeceğim, nasıl cevap vereceğim? ‘Hepsi seferi, ilaç kullanıyor mu’ diyeceğim? Hepsi kadın değil ki ‘kadınlık hallerine engeldir’ diyeyim. Bunlar bizi zor duruma sokuyor.” Beni zor duruma sokan ise Sur, Lice, Cizre, Silvan, Nusaybin… yanarken, Kadri hocanın AKPli vekiller gibi ve onlarla beraber “ötekinin” oruç tutup tutmadığını takip etmesidir, benim bildiğim HDP bir kişi de oruç tutsa, oruç tutma özgürlüğünü savunmaktır, kimseye ramazanı dayatmak değil.
Son olarak şu beyan dikkat çekici. “Bocaladığımız durumlar meydana getiriyor. Bunların yapılması partimize zerre kadar fayda getirmiyor ama tonlarca zarar getiriyor. Kaldı ki devrimciliğin ve ilericiliğin ölçütü de ulu orta oruç yemek, içki içmek değil. Bunu yapanların yapacakları yerler kendi özel odaları ve evleridir.” Elbette kullanımda olan güvenilir devrim-ölçer allahtan ki yok ancak alkollü içki içmenin ve ramazanda yemek yemenin özel alana, “eve” kapatılması önerisi devrim değil muhafazakarlık kavramıyla birlikte yeniden düşünülmesi gereken siyasi bir öneri bana kalırsa. Ama aslında kaçarı yok: politik bir önermeyle karşı karşıyayım. Kadri Yıldırım İslam’ın kamusal bir din olduğunu ve İslami bir kurallar bütünü ve kültür içinde yaşamak istediğini ve halkın yüzde 95’inin de (katliamlarla ve tehcirlerle kaybettiğimiz gayri-müslüm halklarımızı saymazsak) islamî bir yaşam dilediğini iddia ediyor.
Ben ise bu iddiaya katılmamakla birlikte eğer iddia ettiği gibi islami bir bütünlük içinde yaşamak isteyenler bu denli çoksa, Anadolu ve Mezopotamya’nın müslüman birer coğrafya oldukları kadar topraklarında şarap yapılan coğrafyalar oldukları gerçeğini gözden kaçırmadan, kamusal alanı yeniden düzenlemeyi öneriyorum. HDP beraber yaşamın farklı olasılıklarını düşünme ve gerçekleştirmeye imkan sağlayan bir proje. Kendi yaşamlarımızı birbirimize dayatmak yerine, ileride birbirimizin “evine” gittiğimizde selamlaşabilmemiz daha önemlidir. Bugün her nereden ötürü olursa olsun insana, doğaya, varlığa ve boşluğa saygı mutabık olduğumuz bir değerse, aydınlanma filozoflarının ortaya attığı evrensel saygı kavramını çağırmanın değerli olduğunu düşünüyorum.
Belki bundan da önemlisi demokrat müslümanlar arasından Kadri hocanın beyanına katılmayanların tepki göstermesidir. “İçeriden” gelecek bir tepki islamî/dindar kesimler arasındaki iç diyaloğun gelişmesi ve seküler nüfusla dindar komünitelerin ilişkisinin demokratikleşmesi adına önemli bir pozitif adım olacaktır. Şu ana kadar Kadri beyin beyanlarına yönelen pozitif/negatif eleştiriler** seküler yazarlar tarafından yapılmıştır. Demokrat dindarların bu konudaki sessizliği manidardır.
Sayın Kadri Yıldırım, 17. yüzyıl Locke siyasi hattı üzerinden hoşgörüye sığınan tekçi bir çoğunluk demokrasisinin mi, yoksa HDP’nin bugün gerçekleştirmeye çalıştığı farkları sayılara indirgemeden beraberleştiren çoğulcu radikal demokrasinin mi parçası olmak istersiniz? Beyanlarınız birinci hatta daha yakın olduğunuzu gösteriyor, lütfen artık bir karar veriniz. Bırakın yüzde doksan beşi, yüzde birden de azım, susmalı mıyım?
* http://www.hurriyet.com.tr/prof-dr-kadri-yildirim-barisi-kabul-etmezseniz-cinler-carpar-28347648
**https://www.evrensel.net/haber/284192/nerdesin-askim
Evrensel'i Takip Et