Yiğitlik nedir, ne değildir?
Pankarttaki dil iktidarın zaferini ifade etmekten başka işe yaramıyor. İktidar zafer kazandığına göre yiğitlik gerektirecek mücadele artık anlamsız.
Zehra Çiğdem ÖZCAN
Taksim Atatürk Kültür Merkezinin ön cephesine “Bu Aziz Milletin Yiğitleri” imzalı ve “Şeytanın Köpeği Feto, Seni ve Senin Köpeklerini Kendi Tasmanızda Asacağız. Allah’ın İzniyle (c.c) Demokrasi Sancağını Semalarda Dalgalandıracağız” yazılı bir pankart asıldı.
Yiğitliğin bir ahlak kavramı olarak “erdem” olduğu düşünüldüğünde -tıpkı dürüstlük ya da alçakgönüllülük gibi- ne anlama geldiğine bakmak gerek. Çoğu zaman yiğitlik umutsuz durumlarda ortaya çıkar. Bu, belki de hiçbir umudun kalmadığı yerde ve büyük olasılıkla kaybedeceğini bile bile ortaya çıkan bir cesaret hali olarak da tanımlanabilir. O nedenle de yiğit denilen kişinin bu umutsuz durumda ya kaybedecek hiçbir şeyi olmaması ya da her şeyi kaybetmeyi göze alması gerekir. Yiğitlik için ortada bir umudun olmaması da yetmez hatta, kişinin aldığı risk ve verdiği mücadelede herhangi bir çıkar gözetmemesi de gerekir. Çıkar gözettiği halde neyi kaybedip neyi kazandığının hiçbir önemi kalmaz.
Georges Bataille Edebiyat ve Kötülük’te yiğitlik düşüncesinin kendinde, daima öz sınırları çerçevesinde, bilinçli olarak ama korkusuzca ve düşünmeksizin kendini yasaların üstüne koyan insan imgesi olduğunu, yiğitliğin duyarsız bir yanı olduğunu ve cevap vermeyi, açıklamayı reddettiğini ifade eder. Bu durumda belki de hiçbir çıkarı olmadan ve umutsuz bir halde kaybedeceğini bile bile mücadele eden yiğidin tek ödülüdür bu.
Bırakalım da böylesi “erdemli” bir davranış gösteren “yiğit” varsın biraz şımarsın, hakkıdır.
Darbe girişimi püskürtüldü. Çoğu kamu görevlisi binlerce kişi; asker, yargıç, savcı, akademisyen, rektör vs. ya görevden uzaklaştırıldı ya gözaltına alındı, yüzlerce kişi tutuklandı. 16 Temmuz’dan şu ana kadar binlerce insana işkence ve hakaret edilip aşağılanıyor. Diyanet İşleri Başkanı darbecilerin cenaze namazının kılınmayacağını söyleyerek ölümle amel defteri kapananların cezasını öteki dünyaya taşıyacak kadar ileri gidebiliyor. Bir başka deyişle iktidar alanı artık öteki dünyayı da içine alacak kadar genişleyebiliyor. Sonunda olağanüstü hal de ilan edildi ve iktidar anayasal çerçeve içinde yasaların üzerinde gezinebilecek artık.
Halk da darbe girişimi püskürtülürken boş durmadı elbette, yapıştırdı cevabı Nasrettin Hoca misali: Bir erin kafası kesildi, bir kaçı öldürüldü. Tekmil erat kemerlerle dövüldü, aşağılandı, hakarete uğradı.
Sonuç olarak AKP darbeciler karşısında zafer kazandı -iyi ki de kazandı, ayrı mesele- ve bu zafer tüm yurtta görev duygusuyla yapılan sıkıcı törenlerle değil coşkuyla, sokak gösterileriyle karşılandı. O pankart da bu zafer coşkusunun bir parçası zaten.
Halkın sokağa çıkması çok kıymetli elbette. Ama sokağa çıkan halkın bir kısmının hangi şartlarda sokağa çıktığı ve o sokakta -ya da köprüde- ne yaptığı da önemli. İktidarın yanında ve iktidar eliyle sokağa çıkıp gariban erleri öldürdüğünde sokağa çıkmanın direniş mi yoksa paramiliter bir girişim mi olduğu sorusu çok önemli ve gereklidir. Başka bir durumda polisin müdahale etmesi ve vahşetin önlenmesi gerekirken kolluk kuvvetleri her şeyi izlemekle yetinmiştir. Dolayısıyla pankartta yazan “Seni ve Senin Köpeklerini Kendi Tasmanızda Asacağız” ifadesinin de direnen halk dili mi yoksa “asma” yetkisi sadece devlette olduğu düşünüldüğünde iktidar dili mi olduğunun da sorgulanması elzemdir.
AKP Hükumeti/iktidar darbecilere karşı zafer kazandığına göre yukarıda bahsi geçtiği şekilde umutsuz bir durum yoktur ortada. Zaten zafer halinde umuda gerek dahi yoktur. Pankarttaki dil iktidarın zaferini ifade etmekten başka bir işe yaramıyor. İktidar zafer kazandığına göre yiğitlik gerektirecek bir mücadelenin artık anlamsız olduğu, çünkü mücadelenin sona erdiği, mücadelenin olmadığı yerde yiğitliğe de gerek olmadığı ortada.
Yine de bir şans verelim pankartları yazanların “yiğitliğine”: Mücadele sona ermiş olsa bile, pankartı yazanlar darbe girişimi sırasında tankların önüne kendini siper etmiş kişilerse eğer -ki bu küçük bir ihtimal- yiğitliğin iktidarın yanında değil karşısında olması gerekir, güçlünün yanında yer almak da yiğit olmayı anlamsızlaştırır. Çünkü böyle bir halde, güçlü olanın karşısında zayıf olanın umutsuzluğu yoktur. Bir risk alınsa bile dayanılan güç, iktidarın gücüdür.
Kısaca güçlüye karşı savaşan güçsüze ve kazanmak konusunda neredeyse hiçbir umudu olmadığı halde çıkar gözetmeksizin, ne kazanıp ne kaybedeceğini düşünmeksizin mücadele edene “yiğit” denir. Kazansın ya da kaybetsin.
Pankartı asanların iktidarın yanında yer alıp tehditler savurmalarının bir çıkara dayanıp dayanmadığını bilemeyiz. Belki de gerçekten vatan/millet/devlet/AKP/Erdoğan onlar için hesapsız kitapsız çok kıymetlidir; büyük ihtimalle de öyledir. Ama yiğit olmanın diğer şartlarının yani güçlünün karşısında mücadele etmenin ve zayıf taraf olmanın umutsuzluğu şartlarının gerçekleşmediğini de söylemek zorundayız.