Reichstag yangını sürüyor
Hitler benzetmelerinin yanı sıra Reichstag Yangını, son zamanlarda hükümetin ve Erdoğan’ın attığı adımları yorumlarken çokça karşımıza çıkar oldu.
Çağla YOLAŞAN
Hitler benzetmelerinin yanı sıra Reichstag Yangını, son zamanlarda hükümetin ve Erdoğan’ın attığı adımları yorumlarken çokça karşımıza çıkar oldu. En son yaşadığımız askeri darbe girişiminde de meclisin bombalamasından tutun başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimi sonrası ülkede yaşadığımız gergin ortam, siyasilerin açıklamaları bu benzetmenin birçok açıdan ne anlama geldiğini anlamımızı önemli kılıyor.
Reichstag binası, Hitler’in Almanya’nın başına geçişine kadar Almanya Parlamentosu’nun toplandığı yerin ismi. Günümüzde de Almanya Parlamentosu yine aynı isimli binada toplanıyor. 1882’de yapılan bir mimarlık yarışmasının sonucunda yapılan binanın, tüm görkemiyle yapıldığı dönem Alman İmparatorluğu’nun, Alman halkının ihtişamını yansıtmak üzere böyle tasarlandığı açık.
YANGINA GİDEN YOL
Hitler, 1930 seçimlerinde büyük başarı sağlamış ama tek başına iktidar olamamıştı. 30 Ocak 1933’te bir genel grevle tüm ekonominin işleyemez hale geleceği ya da ülkede iç savaş çıkacağı iddiasıyla Cumhurbaşkanı Hinderburg Hitler’i başbakan olarak atadı. Koalisyon hükümetinin başına geçerek başbakan olan Hitler için bu yeterli değildi. Başbakan Hitler, Cumhurbaşkanı’ndan Reichstag’ı dağıtmasını ve yeni seçimler için çalışmaları başlatmasını istedi. Seçim tarihi olarak 5 Mart belirlendi. Hitler Nasyonel Sosyalist çoğunluğu sağlamak, kendini konumunu güvenceye almak ve komünist muhalefeti ortadan kaldırmak istiyordu. Hitler’in istediği başka bir yetki, Yetkili Kılma Kanunu ile pek çok alandaki yetkinin parlamentodan alınarak başbakana verilmesiydi.
Seçim çalışmaları sırasında Naziler, Almanya’nın Komünist bir devrimin eşiğinde olduğunu ve komünistleri durdurmanın tek yolunun Yetkili Kılma Kanunu olduğunu söylüyordu.
Seçimin arifesinde 27 Şubat 1933 akşamı Almanya parlamentosuReichstag’ta yangın çıkar. Söylenenlere göre Hitler, o sırada yakın zamanda Nazi propagandalarını planlamakla sorumlu bakan olacak Goebbels ile yemektedir. Hitler’e komünistlerin yangını çıkardığı söylenir, Hitler ise yangının “Tanrı’nın bir işareti”, yaklaşan Komünist ayaklanmanın başlangıcını haber veren bir sinyal olduğunu söyler. Gazeteler, olayı “Almanya’da Bolşeviklerin terör eylemi” olarak adlandırır.
YANGININ GETİRDİĞİ YETKİ
Yangından sonraki gün Reichstag Yangını Kararı çıktı. Karar, Almanya’da düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, telefonların ve mektupların gizliliği gibi birçok özgürlüğü kaldırıyordu. Karar, “Nazi dostu olmayan” yayınları yasaklamaları için kullanıldı.
Marinusvan der Lubbe, olay yerinde yakalanan bir inşaat işçiydi. Komünist olduğunu, kundaklama eylemini tek başına gerçekleştirdiğini söylüyordu. Van der Lubbe’ın suçlu olmasıyla ilgili kanıtların yetersiz olmasına rağmen, Hitler yangının komünistler tarafından Almanya’yı ele geçirmek için çıkarıldığını söyledi. Yaklaşan seçimde, komünistlerin katılımı bastırıldı, Nazilerin oyları %33’ten %44’e çıktı. Naziler, Alman Ulusal Halk Partisi ile birlikte çoğunluğu sağladı ama tek başlarına istedikleri oyu alamadılar. Bu durumda Yetkili Kılma Kanunu’nu geçiremezlerdi ama durumu tersine çevirebilirlerdi. Bu sırada Sosyal Demokrat Parti’den seçilen bazı parlamenterler tutuklanmıştı, Reichstag’taki koltukları boş kalmıştı. 23 Mart 1933’te pek çok alandaki yetkiyi parlamentodan alarak başbakana veren Yetkili Kılma Kanunu kabul edildi.
YANGIN DAVASI VE VAN DER LUBBE
Temmuz 1933’te Marinusvan der Lubbe, ErnstTorgler, GeorgiDimitrov, BlagoiPopov ve VasilTanev yangınla ilgili gözaltına alındı. Eylülde dava başladı. Davanın kampanyası radyoda güçlü bir şekilde yapıldı, komünistlerin suçlu bulunması bekleniyordu. Bu, bütün muhalefet güçlerinin yakın gelecekte susturulması demekti. Duruşmada yaptığı ünlü savunmasıyla Dimitrov, yangını Nazilerin çıkardığını belirtti. Davanın sonunda sadece Van der Lubbe suçlu bulundu, 1934’te infaz edildi. Van der Lubbe, yangını kendisinin çıkardığı kabul etti ama kundaklamayı kimin yaptırdığı ortaya tam olarak çıkmadı, birçok kanıt yangının Naziler tarafından antikomünist propagandanın ve baskının gerekçesi olması için çıkarıldığını gösterdi.
Sonuç alarak, yangın Nazilere yaradı. Halk ve muhalefet güçleri susturuldu, ağır baskılar yasal gerekçelere oturtuldu.
BİR MODEL OLARAK ‘REICHSTAG YANGINI’
Elbette bu yazıda 15 Temmuz gecesi yaşanandarbe AKP iktidarının kendisin gerçekleştirip gerçekleştirmediğine dair bir tartışma yürütmeyeceğiz. Zaten Reichstag yangınıyla benzeştirdiğimiz yönü iktidarını sürdürmek ve güçlendirmek adına kaos yaratmış olduğu iddiası değil-ki bu başka bir tartışmanın konusudur-, kaotik ortamı saltanatını güçlenerek sürdürmesi ve yeni Türkiye olarak adlandırdığı düzeni kurmada hızlı ve önemli adımlar atmak için bir olanak olarak kullanmasıdır.
Darbe girişiminin önlenmesinin ardından ordu içerisindeki iktidar karşıtı grupların tümden tasfiye edilmesi bunun bir göstergesi. Hemen ardından 2745 hakimin açığa alınması, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin bir bölümünün görevden alınıp tutuklanması bunun başka bir göstergesi. Milli iradeye darbeye müsaade etmemek perdesiyle tüm kamu kurumlarından muhalifleri temizlemek ve başkanlık sisteminin inşası yolunda meşruiyet ve kitle desteği kazanmak anlamında Başbakan Binali Yıldırım’ın da söylediği gibi beklenen fırsattır.
Türkiyeli egemenler açısından durum böyleyken gençlik hareketi açısından da her geçen gün ağırlaşan koşullar karşısında nasıl bir tutum takınmak gerektiği önemli bir soru haline geliyor. Demokratik siyaset yollarının tıkanmaya çalışıldığı, faşist bir rejimin inşası yolunda adımlar atıldığı böylesi günlerde tek adam rejimine biat etmemek demokratik ve laik bir düzenin inşası için mücadele etmek her zamankinden daha elzem bir hal alıyor. Bizler her milliyetten Türkiye gençliği olarak geleceğimizi garanti altına alabilmek için gerçek çözümün halk demokrasisinde olduğunu bilerek hareket ediyoruz. Burjuva demokratik bir rejimde dahi parasız, bilimsel, anadilde, laik eğitim için, güvenceli gelecek için mücadele ederken birçok engelle karşılaşırken tek adamcı-olağanüstü dönemlerde en ufak hak mücadelemizin daha büyük engellerle karşılaşması tesadüf değildir. Taleplerimizin hayat bulması için darbeci anlayışı da diktatörlük rejimini de reddederek demokrasi ve laiklik mücadelesinde birleşelim!