AKP mi darbeyi besliyor, darbe mi AKP’yi?
ROTA
“Ölümlerden ölüm beğen!”, bu ünlü replik giderek bu ülkenin siyasi atmosferini özetlerken, katilimizi seçmek için katalog yayınlayacak bir çeşitliliğe de gönderme yapıyor!
Yaklaşık 15 yıldır, her adımda demokratik haklar, siyasi özgürlükler askıya alınırken, ekonomik ve sosyal talepler yok sayılıyor ve bugüne kadar kazanılmış haklar un ufak edilerek, sağlıktan, eğitime neredeyse her alanda özelleştirmelerle, “toplum için” olan her şey sermayenin hizmetine sunuluyor.
Yaşadığımız 15 yılın muhasebesi kısaca şöyledir;
-Medya, akademi, aydınlar başta olmak üzere işçi ve emekçiler ve gençlik üzerindeki baskı tırmanmış, özgürlükler sınırlanmıştır.
-Grev ve toplu sözleşme hakkı her fırsatta engellenmiş, işçi ve emekçilerin talepleri zor yoluyla püskürtülmeye çalışılmış, en düşük ücretle, en ağır koşullarda çalışma; hakim çalışma biçimi haline getirilmiş, taşeronlaşma yaygınlaşmış, özelleştirmelerle ülke kaynakları peşkeş çekilmiş, temel tüketim mallarına yapılan bitmez tükenmez zamlarla halkın beli doğrulamaz hale gelmiştir.
-Katliam ve savaş politikaları bir yönetme şekli haline gelmiş, kamplaşma ve gerilim hükümetin halkı yönetme de koltuk değneği haline gelmiştir. Kürt sorununda sermaye hükümeti AKP’nin ve Erdoğan’ın çözümsüzlükte ısrarı ve operasyonları her vesileyle yeniden başlatması, milliyetçi hezeyanlarla halkın katliam ve savaş politikalarına yedeklenmeye girişilmesi, tüm gerici güçlerin AKP etrafında kümelendiği ve “terör” gerekçesiyle tüm hakların askıya alındığı antidemokratik bir ortamı yaratmıştır.
-Türkiye’nin Suriye dış politikası ile Ortadoğu’da izlediği saldırgan tutum, El Kaide ve IŞİD’e uzanan lojistik destek hattı, içerdeki mezhepçi, dinin siyalaştırıldığı ve dini referanslarla şekillendirilen politik zemin, dindar ve kindar bir toplum projesiyle birleşerek, Türkiye’yi bölge gericiliğinin merkezi haline getirmiştir!
-Okulda, sokakta ve neredeyse hayatın her alanında bilimsel bir eğitim talebinden, eteğinin boyuna, kaç çocuk doğuracağından, hangi dini ritüellerle nasıl yaşayacağına kadar her şey iktidarın hedefi haline gelmiş, toplumsal yaşamın tüm görüngüleri; tek adam tek parti diktatörlüğü zemininde faşist gerici bir rejimin inşası için şekillendirilmeye girişilmiştir.
ÖLÜMLERDEN ÖLÜM BEĞEN?
Yargının askıya alındığı ve tek adamın hizmetine sunulduğu, her türlü hak talebine gaz bombalarıyla saldırıldığı, grevlerin polis baskınlarıyla sonlandırılmaya çalışıldığı, meydanların yasaklandığı ve tüm bu uygulamaların katliamların biçimlendirdiği, kaotik bir iklimde, faşist bir rejimin inşası için kullanıldığı bir tabloda, evet böyle bir tabloda darbe girişimi oldu!
Demokrasiden başka hiçbir şeyi darbeleme yeteneği olmayan bu girişim, bir süredir darbe heyulasından beslenerek, kendi yarattığı ve parçası olduğu düşmanlarına karşı halkı kamplaştırarak, en gerici politikalara mahkum eden Erdoğan ve saray liderliğindeki, sermaye hükümeti AKP’nin elini güçlendirdi.
Gençlik, milyonlarca işçi ve emekçi; AKP gericiliği karşısında, darbe gericiliğini bir seçenek olarak görmedi ve sahiplenmedi. Türkiye’nin emek ve demokrasi güçleri, işçi sınıfı ve gençlik açısından ölümlerden ölüm beğenmek anlamına gelen, darbe veya tek adam diktatörlüğü arasında seçim yapmayacağını ilan etti.
Bugüne kadarki durumu AKP’nin demokrasiyi zapturapt altına alarak kaliam ve darbelere ülkeyi açık hale getirmesi olarak özetlersek, darbeyi de AKP’nin yeni zorbalıklarına ülkeyi açık hale getirdiği bir durum olarak dile getirebiliriz.
PEKİ ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ?
Bu koşullar içinde en hızlı yanıtlamamız gereken soruyu soralım. Yaşamı, demokrasiyi, güvenceli bir geleceği seçme şansımız yok mu? Gençliğin bu atmosferde içinde boğulmasını, hareket edemez, taleplerine sahip çıkamaz hale gelmesini isteyen, dahası umutsuzluğa kapılarak daha iyi bir yaşamın olabilirliğinin ortadan kalktığı yanılgısına düşmesini isteyen, bu ülkenin bir sömürü cenneti haline getirmekle övünen sermaye gericiliğine karşı aynı zamanda hızlı bir yanıtta vermemiz gerekiyor!
Bizler diktatörlük heveslilerinin politikalarının bize ne bıraktığını 15 yıldır görüyoruz, darbeciliğin bu ülkeden neler götürdüğünü, işçi sınıfının ve gençliğin örgütlerine, haklarına ve taleplerine saldırmakta sermaye hükümeti AKP ve türevlerinden bir adım geri kalmayacağını biliyoruz.
İnsanca bir yaşamı savunmanı yolunun laik, demokratik bir ülkeden, halkın biçimlendirdiği demokratik bir anayasadan geçtiğinin farkındayız. Bunun yolu ise iki gerici form arasında seçim değil, kendi taleplerimiz etrafında mücadeledir. Her milliyetten Türkiye gençliğinin elinden almaya çalıştıkları yol budur! Kendi gelecekleri kendi talepleri etrafında mücadeleyle kazanma yolunu diktatörlere de, darbecilere de teslim etmeyeceğiz! Sömürüsüz bir yaşamı, demokratik bir ülkeyi, kendi geleceğimizi birleşerek, mücadele ederek kazanacağız!