31 Temmuz 2016 05:02
/
Güncelleme: 05:23

C. Hakkı ZARİÇ

Nâzım Hikmet, 15 Temmuz 1950 Cumartesi günü saat 14.15’te, 13 yıllık tutsaklığını geride bırakarak, özgürlüğüne kavuştu.
Bir gün önce Meclis’ten çıkan “Genel Af Yasası” ertesi gün Resmi Gazete’de yayınlanınca, cezaevinde işlemleri tamamlayan avukatı Mehmet Ali Sebük arabasıyla Cerrahpaşa Hastanesi’ne gelerek Nâzım’ı aldı. Vasisi Avukat İrfan Emin ile Münevver Andaç da hastane kapısında şairi bekliyordu.
Kendisi için inanılmaz bir hukuk mücadelesi verip dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve ilgili bakanlar arasında mekik dokuyan avukatı İrfan Emin’e sarıldı Nâzım ve şöyle dedi:
“Heyecanlıyım. Ama bu heyecanım aftan değil. Nihayet hakkımı alıyorum. Hakkımın bir kısmını da kaybederek temin ediyorum. Bütün sevincim, dostlarıma, akrabalarıma ve her şeyden üstün tuttuğum hürriyete kavuşmaktan ileri geliyor. Bu gece sırtüstü yatıp gökyüzüne bakacağım. Yıldızları, uçsuz bucaksız ufukları seyredeceğim. Çünkü hapishanede yattığım yerden tavandan başka bir şey görmüyordum.”
Piraye’nin Çamlıca’daki evine gitmedi Nâzım; Münevver Hanım’la Vâlâ Nurettin’in Üsküdar’daki evine konuk oldular. Kısa süre burada kaldıktan sonra, bir ara annesi Celille Hanım’da konakladılar. Neden sonra yazdıklarıyla geçinmenin yolu açılır gibi olunca Münevver ile Kadıköy’e taşındılar. Ressam Balaban da “Baba” dediği Nâzım’da kalıyordu artık. Mehmet de o evde dünyaya geldi. Nerede, hangi evde kalsalar farketmedi, polis daima en görünen yerde, kendini saklamaya gerek görmeden, gece gündüz nöbet tuttu karşı kaldırımda.
Nâzım’ın içeriden çıktığı yaz Güzin ve Abidin Dino, Ragıp Paşa’nın kızı için yaptırdığı Caddebostan’daki yalıya ait küçük evi tutmuşlardı. Taş evin önünde üstü hep yapraklarla dolu bir havuz vardı. Melih Cevdet de eşiyle sık sık konuk olurdu Dinolar’ın evine. Nâzım’la ilk karşılaşmaları o küçük evin havuzu kenarında oldu. Nâzım ilk anın heyecanıyla boynuna sarıldı Melih Cevdet’in ve “teşekkür ederim,” dedi.
.  .  .
8 Nisan 1950’de “Canımı dilekçeme pul olarak yapıştırdım,” diyerek açlık grevine başlayan Nâzım’a dünyadan ve Türkiye’den inanılmaz destek vardı. Akademisyenler, gazeteciler, müzisyenler, hukukçular, şairler, yazarlar, milletvekilleri, karikatüristler, tiyatrocular, mühendisler, bankacılar, desinatörler, dekaratörler, emekliler Nâzım’ın içeriden çıkması ve uğradığı haksızlığın son bulması için imza kampanyası başlattılar.
Adnan Adıvar, Halide Edip Adıvar, Samim Gönensoy, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Melih Cevdet Anday, Orhan Veli, Oktay Rifat, Ercüment Behzat Lav, Neyzen Tevfik, Cahit Sıtkı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Peride Celal, Yaşar Nabi, Ahmet Reşit Rey, Adnan Saygun,Nuri İyem, İbrahim Çallı, Bedri Koraman, Cüneyt Gökçer, Gazanfer Özcan, Sabiha Sertel, Zekeriya Sertel, Nadir Nadi gibi onlarca isim dilekçeyi imzalamış,  çoğaltılan dilekçe üniversitelerin çeşitli bölümlerindeki öğrencilerce de imzalanmıştı. Saldıranlar, çıldıranlar, kara çalanlar yok muydu? Olmaz mı? Uzun mesele…
Yaprak dergisinin 15 Mart 1950 tarihli yirmi ikinci sayısının birinci sayfasında şöyle yazıyordu: “Adli bir hata yüzünden on üç yıldan beri hapiste yatan şair Nâzım Hikmet’in son günlerde açlık grevine kalkması bütün memleket aydınlarını heyecana düşürdü. (…) başka başka topluluklar ayrı ayrı Cumhurbaşkanı’na, Meclis Başkanı’na ve Başbakan’a başvurup şairin serbest bırakılmasını istediler.” Altında Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rİfat’ın imzası vardı.
Yaprak’ta yer alan dilekçeyi imzalaması için Melih Cevdet, Necatibey’de oturan Refik Fersan’a ulaştı. “Nâzım’ın hapiste yatması benim derdimdir,” diyerek dilekçeyi imzaladı Fersan ve eşine seslenerek onun da imzasını aldı.
Orhan Veli, Abidin Dino ve Melih Cevdet bir araya gelip Falih Rıfkı Atay’ı aradılar sonrasında. Ankara Palas’ta buluşup meseleyi konuştular. Melih Cevdet’in “Akan Zaman Duran Zaman” adlı kitabında yazdığına göre Falih Rıfkı, “Bunu bu akşam bende bırakın, baştan yazayım,” dedi. Cumhurbaşkanı’na seslenen dilekçe “rica ederiz,” diye bitiyordu. Falih Rıfkı “istiyoruz,” diyerek meseleyi keskinleştirdi.
Melih Cevdet Anday, Orhan Veli ve Oktay Rifat iki gün açlık grevi yaparak Nâzım’a destek verme kararı aldı. Greve destek kararı İstanbul’da duyulunca nice şair geç haber almanın pişmanlığıyla üzgündü elbette. Özellikle de Cahit Irgat. Abidin Dino’ya çektiği telgrafta “Hazırız!” demişti Irgat.
Üç şair Ankara’nın parklarında dolaşarak geçirdiler zamanı. Durağanlık bitmiyor, saatler yavaş ilerliyordu. Okuyup yazamıyorlardı; ama yaptıkları eylemden son derece memnundular. Seçim nedeniyle gazetelere siyasal yazı ve haber yasağı getirildiği için üç şairin açlık grevi haberi çok ilgi görmüş, Ankara’daki günlük gazetelerin birinci sayfasında haber olmuşlardı.  Nâzım’a özgürlük kampanyası dünya ölçeğinde devam ettiği için ulusal ve yerel düzeyde kalmamış, üç şairin açlık grevi haberi Fransız gazetelerine de girmişti.
Grev, Melih Cevdet’in evinde sona erdi. Güzin ve Abidin Dino şişeler içinde meyve suları getirmişti şairlere. Orhan Veli bir kadeh rakı içmenin peşindeydi ama ilk yudumdan sonra içemeyeceğini anlayıp çorbaya devam etti. Olmasına vardı masada yemek ama iki gün açlıkla avarelik eden şairler çorba kaşıklamaktan öteye gidemediler o gece.
Devletin boşluğuna gelmiş olamaz elbette ama bu eylemlerinden ötürü üç şaire soruşturma açılmadı.
Aylar geçip Nâzım özgürlüğüne kavuştuğunda, Melih Cevdet ile o üstü yaprakla dolu havuzun kıyısındaki ilk karşılaştıklarında “teşekkür ederim” demesi boşuna değildi.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et