14 Ağustos 2016 06:18

Prensese talip olup bölüm sonu canavarına kalmak...

Suriye’de yaşayan Gazeteci Hediye Levent, savaşın en kritik cephesi Halep’i yazdı. Türkiye’nin Suriye'deki emellerinin geldiği noktayı değerlendirdi.

Paylaş

Hediye LEVENT

Halep yine dünya gündeminde. Suriye’nin sanayi kenti olan Halep, ikinci başkent sayılıyordu. 2011’den günümüze Halep’ten geriye ne fabrikalar, sanayi tesisleri, dokuma tezgahları kaldı ne de kilometrelerce uzanan tarihi çarşılar…
Ticaret erbabı muhafazakar Sünnilerle zanaatkar Hristiyanların yüzyıllardır inşa ettiği kültürel doku da kitlesel göçlerle, evlerin zeminindeki desenlere kadar her bir izin birkaç parçaya bölünmesiyle ağır hasar gördü. 
Efsanelerle iç içe binlerce yıl ayakta kalabilmiş, onca yıkım atlatmış Halep’ten geriye harap çarşılar, yıkılmamışsa da delik deşik olmuş binalar, hızla büyümeye devam eden mezarlıklar, savaş yorgunu yüzbinlerce insan kaldı.
Suriye içindeki en zor savaş bölgesi de Halep. Şimdilerde adını değiştiren el Kaide uzantılı Nusra Cephesi ve IŞİD gibi radikallerin baskın güç olduğu Halep ve çevresinde onlarca irili ufaklı silahlı grup var.
5 yıl boyunca Suriye ordusunun kontrolündeki kent merkezi ile silahlı gruplar arasındaki mesafe bazı yerlerde birkaç yüz metrenin altına düştü. Banliyölerden kırsala büyük bir alan belki onlarca defa el değiştirdi. Suriye ordusundan x grubuna, x grubundan y tugayına, y tugayından z operasyon odasına… Çatışma hatları kadar çatışan tarafların da birbirine karıştığı Halep’te bir sokağın bir ucunu tutan bir silahlı grupla öteki ucunu tutan başka bir grubun çatışması da şaşılacak şey değil. 
Yüz binlerce insan göç etti. Kırsaldakilerin bir kısmı Türkiye’ye gitti, bir kısmı Halep merkeze sığındı. Halep merkezdekilerin bir kısmı Lazkiye gibi kentlere dağıldı, bir kısmı başka ülkelerde yeni hayatlar kurma savaşı veriyor.
Aslında bu savaş, Halep’in kendi isteğiyle dahil olduğu bir savaş da sayılmaz. 2012 yılının ortalarında kırsalına çatışmaların sıçradığı Halep, mezhepçi yaklaşımlarla ayaklanacağına kesin gözüyle bakanları yanılttı. Ayaklanmadı. “Halep Sünni ve muhafazakar” denklemine tutunanların atladığı önemli bir nokta vardı; Halep, ticaret kenti… Hem de yüzyıllardır. O yüzden Halep mezhebe değil istikrara, vaade değil vizyona bakar. 2 milyona yakın insanın neden onca tehlikesine rağmen ve Suriye ordusunun veya YPG’nin kontrolündeki bölgelerde yaşadığı, kitlelerin şehirlere göre bile farklı motivasyonlarla hareket edebileceği, her ülkenin hatta her kentin kendi dinamikleri olduğu gerçeği gibi faktörler belki önümüzdeki aylarda tartışılmaya başlanır.
Diğer silahlı grupların kontrolündeki bölgelerde yaşayan sivil sayısına dair net bir rakam yok. 50 binden 400 bine kadar farklı rakamlar zikrediliyor.
İki taraftan da sivillerin her gün en az 20’şer 30’ar öldüğü Halep’te son haftalarda cepheler yine ısındı. “Büyük Halep Savaşı başladı” söylentileri bir kez daha yayılmaya başladı. Halep, Suriye’deki savaşın kaderini belirleyecek bir cephe ancak son birkaç haftadır kentte yoğunlaşan çatışmalar Halep’in kaderini belirleyecek hamleler değil. Bir süredir, “Suriye’de 2016 yazının çok sıcak geçeceği, özellikle de Halep ve çevresinde şiddetin tırmanacağı” tahminleri yapılıyordu. 
Rusya’nın hava saldırıları dahil birçok alanda, Hizbullah’ın da karada desteği ile Suriye ordusu, ABD ile Rusya’nın çeşitli düzeylerde desteklediği Suriye Demokratik Güçleri ve YPG’nin 1 yıldan fazladır yürüttüğü operasyonlar sahayı yavaş yavaş yeni bir düzene zorladı. 
Bu çerçevede Suriye ordusu ve müttefiklerinin geçtiğimiz yıl başlattığı Şam kırsalı, Humus kırsalı, Hama-İdlip ve Lazkiye kırsalının olduğu dikdörtgen alan ve Halep’in doğu ve güneyinden başlayan 4 büyük kara operasyonu devam ediyor. Bu operasyonlarla birlikte IŞİD’in toprak kaybı ve çekilirken başka silahlı grupları yerinden ederek domino etkisi yarattığı söylenebilir. Bu durum silahlı gruplar arasında geçişlere, birleşmelere ve yer yer çatışmalara sebep oldu. 
Rakka-Halep bağlantısı kesilirken, IŞİD’in Rakka’dan Halep’in kuzey kırsalına (Türkiye sınırındaki bölge) açılan lojistik hatları da koptu. Yine Humus’a bağlı Palmira-Tedmür’ün IŞİD’den geri alınması örgütün Irak sınırından Suriye içine uzanan güzergahını büyük ölçüde zayıflattı.
Diğer taraftan SDG ve YPG’nin koalisyonun ve Rusya’nın hava saldırıları desteğiyle önce Irak’tan Haseke’ye uzanan hattını kesmesi ardından da Haseke-Deyrezzor üzerindeki bazı noktaları ele geçirerek IŞİD’in ikinci önemli lojistik yolunu baltalaması çatışmaların seyrini değiştiren hamleler arasında. 
Suriye ordusu ve müttefiklerinin Halep-İdlip arasındaki Nubul ve Zehra’yı alması, SDG ve YPG’nin Halep kırsalında son olarak Menbic’i ele geçirdiği ilerleyişi IŞİD’i zayıflattı. 
IŞİD’in önceki yıllara görece zayıflaması zaman zaman Nusra Cephesi’nin bile faydalandığı ve irili ufaklı onlarca silahlı grubu gölgede tutan sürecin de bitişine sebep oldu. Bulunduğu yerde tutunma veya çekilirken başka yeri ele geçirme gibi sebeplerle silahlı gruplar arasında yaşanan çatışmalar örgütleri zayıflattı.
Sahadaki sıcak savaşın yanı sıra Suriye’deki savaşın taraf olan ülkeler açısından kontrolden çıkması, Türkiye dahil bazı ülkelerin yürüttüğü politikaların iflasa yaklaşması, Suriye’yi Orta Doğu’ya giriş kapısı olarak gören Rusya’nın siyasi platformda yürüttüğü diplomatik girişimler gibi faktörler sahaya az veya çok yansıdı. 

SAFLARI SIKLAŞTIRALIM SAVAŞI

Halep’te giderek tırmanan çatışmaları safları sıklaştırma savaşı olarak yorumlamak hatalı olmaz. 
Uluslararası toplum düzeyinde siyasi çözüm süreçlerinin ilerlediği, Türkiye dahil bazı ülkelerin desteklediği silahlı gruplara verilen desteklerin önceki yıllara göre azalmaya başlaması, her ne kadar hâlâ ÖSO adı kullanılsa da silahlı grupların hızla radikalizme kayıyor olmaları birçok silahlı grubun ilerlemesini, yeni yerler almasını engelliyor. Dar bir alana sıkışmaya başlayan onlarca silah gruptan çoğu cihatçı on binlerce silahlının bulundukları yerleri korumaları hayati önemde artık.
Suriye ordusu ve müttefikleri yaklaşık 2 yıldır Halep banliyölerinin bir kısmının dahil olduğu bir çember oluşturmaya çalışıyordu. Son olarak Türkiye sınırından Halep içlerine kadar uzanan ve kent içindeki silahlı grupların en önemli lojistik hattı olan Kastillo Yolu Suriye ordusunun eline geçti. Aslında yol daha önce YPG ve çeşitli silahlı gruplar arasında da birkaç kez el değiştirmişti. Bu güzergahın kaybedilmesi ile birlikte Halep içindeki grupların Türkiye, Halep kırsalı, İdlip üzerinden desteği kesilmiş oldu. 
Nusra Cephesi ve ittifak yaptığı birkaç grup Halep’in güney-güney batısındaki bazı noktalara saldırarak kuşatmayı kırmayı başardı. Şiddetli çatışmaların devam ettiği bu bölge Halep-Şam bağlantısını sağlayan yola çok yakın olması nedeniyle önemli. Silahlı gruplar bu saldırı sırasında içinde yüksek miktarda mühimmat olduğu belirtilen askeri bir kompleksi de ele geçirerek avantaj kazanmış oldu. 
Genel olarak Halep banliyölerinden kırsalına uzanan bölgedeki çatışmalar her bir grubun kendi yerini sağlama alma, mümkünse en yakın düşman hattı ile araya güvenli sayılabilecek bir mesafe oluşturma amacında…
Halep’te bir taraftan çatışmalar devam ediyor ancak Halep’in savaşarak ele geçirilemeyeceği veya elde tutulamayacağı konusunda genel bir kanı var. “Türkiye sınırından İdlip ve Halep kuzeyi üzerinden Suriye içine destek sağlandığı sürece Halep savaşının bitmeyeceği” savunuluyor. 
Dolayısıyla sıcak çatışmalar devam etse de Halep’in kaderini belirleyecek olan siyasi çözüm… 
Bu çerçevede Halep içinde sıkışan silahlı gruplara yönelik af, uzlaşma süreçleri gibi girişimler yürütülüyor. Ancak o bölgedeki silahlı gruplara destek veren ülkelerin ikna edilmesi için de yoğun pazarlıklar sürüyor. 
Bu pazarlıklarda öne çıkan ülkelerden biri de Türkiye…

TÜRKİYE-RUSYA YAKINLAŞMASI

Angajman kuralları doğrultusunda Rus uçağı düşürüldüğünden beri gergin olan Türkiye-Rusya ilişkileri yumuşamaya başladı. Ancak Türkiye’nin dünyada yalnızlaşması, Rusya’nın uyguladığı yaptırımların yarattığı hasar, Türkiye’nin sürdürülemez Suriye politikası, Rusya açısından Suriye’nin Ortadoğu’daki varlığı için büyük önemde olması dahil birçok faktör Rusya’nın elini kuvvetlendiriyor gibi görünüyor. 
Türkiye’nin politika değiştirebileceğine dair sinyallerin de geldiği bu günlerde Türkiye’den zayıf tonlarda da olsa 5 yıllık söylemlerden farklı açıklamalar yapılmaya başlandı. 
Gerçi Türkiye-Rusya yakınlaşmasının başladığı günlerde son bir hamle ile Nusra Cephesi isim değiştirdi, karşılıklı rıza ve izinle el Kaide’ye biatını kaldırdı ancak görünen o ki bu durum ne ABD ne de Rusya’yı etkiledi. 

HALEP KİMİN MİLADI?

Halep’teki son gelişmelerin milat olduğuna dair yorumlara kısmen katılmak mümkün ancak kimin miladı olacak Halep?
Halep’teki mevcut durumun birkaç yıl daha sürdürülmesi mümkün değil. Kentin kuzeyindeki silahlı grupların lojistiğinin önemli bir kısmını Türkiye üzerinden sağladıkları biliniyor. Halep’in doğu, güney ve batısından sonra Suriye ordusu, müttefikleri, SDG ve YPG’nin Türkiye’ye daha da yaklaşacağı yeni bir çatışma döneminin başlaması halinde Türkiye’nin tavrı ne olacak? Türkiye, angajman kurallarını devreye sokup, Rusya ile tekrar ipleri koparma riskine rağmen bu grupları desteklemeye devam edecek mi?
Gün gün değişen sahadaki durumla birlikte önümüzdeki aylarda Suriye’nin komşuları dahil birçok ülkeyi ilgilendiren yeni bir sorun kendini dayatmaya başlayacak: yıllardır sahada aktif olarak savaşan, bir kısmının gidecek yeri olmayan, aileleri ile birlikte Suriye’ye gelmiş olan on binlerce cihatçı nereye gidecek?
Şüphesiz her ülke kendi cihatçısının Suriye içinde kalmasını tercih eder ancak on binlerce savaşçı ve ailesinden bahsedilen bir ortamda “cihatçılara ne olacak” sorusunun cevabı hayati önem taşıyor.
Mesela, yerel kaynaklar yerel aşiretler ve ailelerle birlikte Irak ve Suriye’de sadece IŞİD içindekilerin sayısının 150 binden fazla olduğunu savunuyor. El Kaide ideolojisine sahip Nusra Cephesi gibi örgütler, IŞİD ve Nusra Cephesi ile zaman zaman işbirliği yapan farklı gruplardaki savaşçılarla birlikte cihatçı tanımına girebilecek savaşçı sayısı oldukça yüksek…
Türkiye, Suriye politikasını değiştirmeyip bu gruplara desteğini sürdürdüğünde sınıra yığılacak olan cihatçıları ülkeye alacak mı? 
İkinci ihtimale göre Türkiye, Halep ve çevresindeki mevcut duruma ek olarak Rusya ile yakınlaşmasının da etkisi ile Suriye politikasını değiştirmeye başlarsa ne olur? 
Bu gruplara verilen destek azaltılacak mı veya kesilecek mi? Suriye ordusu ile doğrudan temas olmasa da Rusya ile paralel hava harekatları mı yapılacak? 
Politikasını değiştirip desteğini kesen Türkiye, radikal grupların ve ülke içindeki uzantılarının hedefi olmaktan nasıl korunacak?
Türkiye, mevcut politikasını sürdürse de değiştirse de cihatçı sorunu ile yüzleşmesi kaçınılmaz. 
Bu açıdan bakıldığında Halep Suriye içindeki savaşın kaderi kadar Türkiye’nin Suriye politikasının ömrünü de belirleyecek. Türkiye’nin politikasını sürdürme veya değiştirme kararı ise farklı senaryolarla birlikte yıllardır ötelenen cihatçı tehdidi ile yüzleşilmesini tetikleyebilir. 
Halep savaşı geldi kapıya dayandı ancak ne yazık ki henüz Türkiye’nin gündeminde pek yer bulmayan cihatçılar nereye gidecek, bu cihatçılar kimdir, Türkiye bu savaşa hazır mı sorularının cevapları yok… 

BÖLÜM SONU CANAVARINA HAZIR MIYIZ?

Suriye’deki ayaklanmanın başından beri sahada olan cihatçıların varlığı artık bütün kesimlerce kabul edilmiş durumda. 
Bu grupların “en şeytanı” IŞİD, hatta IŞİD ile savaşanlara “iyi cihatçı” muamelesi yapıldığı da oluyor. Günün sonunda hepsinin cihatçı olduğu ve aynı zeminden beslendiği unutuluyor. 
Türkiye’de sadece IŞİD’e dair algılar bile bu tip örgütlerle mücadeleden henüz uzak olunduğunu gösteriyor.
Mesela,
IŞİD ayak takımı, mağara adamı görünümlü, gözünü kan bürümüş güruh… Kısmen doğru sayılabilecek bu anlayış örgütün içinde çok iyi öğrenim görmüş, teknolojiyi ve sosyal medyayı çok iyi kullanan, hedef aldığı kitle ile iletişim kurmak için her türlü yöntemi kullanmaya yatkın, korkutma dahil psikolojik savaşı da yürütebilen kapasitede çok sayıda militan olduğunu göz ardı ediyor.
Askeri yöntemlerle mücadele ile bu tip yapılar yok edilebilir… Edilemez, hatta en etkisiz yöntemin silahlı mücadele olduğu bile söylenebilir. İdeolojik zemin, sosyo-ekonomik durum vb faktörler askeri yöntemlerle bir süre yok edildiği zannedilse de bu tip örgütleri yeniden ve yeniden yaratabilir. 
IŞİD, el Kaide’nin türevi ancak el Kaide gibi değil. Hatta IŞİD’in kendisi bile 2 yıl önceki gibi değil. Sürekli kendini yenileyen örgüt, başka ülkelerdeki örgütlerden biat kabul edip o örgütlerin eylemlerini üstlenebiliyor. Yine bu örgütün içinde bir süre kalıp ayrılmış veya hiç katılmamış ancak sempatizanı olan kişileri bireysel eylemlere teşvik ediyor.
IŞİD dahil cihatçı örgütlerin hem kendini hem de terör konseptlerini değiştirdiğini söyleyebiliriz. Mesela her bombalı saldırı veya eylemden sonra basında “Saldırı emrini bizzat Bağdadi verdi, Rakka’dan 100 militan gönderdi” benzeri haberler okuruz. Ancak “IŞİD gerçekten o kadar uzak mı Türkiye’ye” diye sormak gerekiyor. El Kaide’yi takip edenler komuta kademesinin isimlerini ve merkezlerini bilirdi. IŞİD’in komuta kademesi kimlerden oluşuyor? Bilen var mı acaba? IŞİD’in dağıldığını varsayalım, bünyesinde bunca zaman kalmış olan cihatçılar ne olacak?
Bu tip örgütlere karşı Türkiye’deki yaklaşımlara dair örnekleri çoğaltmak mümkün. IŞİD gibi bütün dünyanın konuştuğu bir örgütün dahi bilindik örgütler üzerinden tanımlanmaya çalışılması, bu tip örgütlerin beslendiği dini kaynaklara örgütsel propagandaya cevap verebilecek derli toplu çalışma yapmaktan çok “gerçek İslam bu değil” söylemleri ile mücadele girişimlerinin ötelenmesi tehlikeyi daha da büyütüyor.
Elbette IŞİD veya Nusra Cephesi Türkiye’de kentleri ele geçirip emirlik ilan etmeye girişmeyecek. Her ülkede hatta ülke içindeki şehirlerde bile farklı strateji ve yöntemlerle hareket eden bu örgütlerin Türkiye içinde edindikleri zemin ve destekleri sorgulamalardan uzak. 
Suriye’deki savaş boyunca Türkiye’yi güzergah olarak kullanmış olan yabancı cihatçılar veya Türkiye’den Suriye’ye gidip savaşanlara yönelik henüz sağlıklı bir hukuki düzenlemenin yapılmamış olması da bir diğer sorun. Yine bu kesimin Türkiye içinde bağlantılar kurduğunu, bulundukları şehirleri az çok tanıdıklarını da göz önünde bulundurmak gerek.
Bölünmüş toplumlarda çok daha hızlı büyüyen bu tip yapıları sempatik gösteren, “bizden olmayana düşman ” anlayışı ile göz yuman, kullanışlı araç olarak gören eğilimlerin faturaları kanlı ve ağır olabilir.
Velhasıl Türkiye’nin kapısına dayanmış olan cihatçı sorununa ve cihatçılara dair çok şey yazılıp söylenebilir. Ancak gerçek ve etkili mücadelenin hukuk, silah, din adamları, toplumsal uzlaşı, siyasi dil, medya dili dahil çok boyutlu bir mutabakat gerektirdiği açık. Türkiye buna hazır mı?

ÖNCEKİ HABER

Can Baba, şiir, şarap ve çoğul türkülerimiz

SONRAKİ HABER

15 Temmuz’un ardından: Kürtleri kim öldürdü?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa