Zorlu adı gibi zorludur
Eski bir Zorlu işçisinden mektup var: 'Zorlu Holding yeni yayınladığı reklam filminde herkesi mutlu ettiğini söylüyor...'
Mesude YILDIZ
Eski Bir Zorlu Çalışanı-Çorlu
Zorlu Holding yeni yayınladığı reklam filminde herkesi mutlu ettiğini söylüyor. Yaptığı bütün ürünlerini sergileyerek herkesi ne kadar mutlu ettiğini dile getiriyor. Bu ürünleri alanlar ne kadar mutlu olduğunu bilmem ama Ahmet Zorlu’nun çok mutlu olduğuna eminim. Kısa zamanda bu kadar büyüyen bir firmanın sahibi mutlaka mutludur.
Ama Ahmet Zorlu’yu, dünyayı mutlu eden o ürünleri üreten işçilerin durumunu hiç soran var mı? Ben eskiden Trakya’da Zorlu Holding’e bağlı Zehra Tekstil’de çalışan bir işçiydim. Eskiden çalışıyordum, çünkü baskılara ve çalışma koşullarına dayanamadığımdan dolayı ayrılmak zorunda kaldım. Yani biz çalışanlar hiç de mutlu değildik. Aksine mutsuzduk.
İlk Zorlu’ya girdiğimde çok mutluydum. Büyük bir fabrikaya girmiştim. Kreşi vardı, sosyal haklar vardır diyordum. Ama kısa sürede gerçeklerle yüz yüze geldim. İşe başladığımda fabrika içine iki firma olduğunu öğrendim. Bir trafta Taç marka tül üreten yer, diğer tarafta benimde çalıştığım nevresim üreten yer. Bu iki bölüm arsında bile bir ayrımcılık olduğunu öğrendim.
İşe asgari ücret ile başladım. İki yıl çalıştım, yine asgari ücret ile işten ayrıldım. Bir de performansına göre her ay prim veriyorlardı. Ama primi kazanmak için köpek gibi çalışıyorduk. Sürekli mesai yaparak ancak performansı tutturabiliyorduk. Yani üç kuruş daha fazla alıp çocuğumu sevindirmek için gece gündüz çalışıyorduk. Ama primi kazanmak için fazla çalışmak yeterli değildi. Bir de devamsızlığın, raporun olmaması ve hakkında tutanak tutulmamış olması gerekti. Prim almak için hasta olsak bile işe gitmek zorunda kalıyorduk. Evde hastan, cenazen var mı, yok mu hiç kimsenin umurunda değil. Biz ha bire çalışmak için kurulmuştuk. Bir de olur olmaz yerde tutanak yiyorduk. Yok tuvalete çok gittin, bugün az mal çıkardın diye. Olur olmaz ustalardan, şeflerden hakaret yemekte cabası. Yani Zorlu Holding’de çalışmak adı gibi zordu. Ve biz hiç mutlu değildik.
Çalışma koşullarına, baskı ve hakarete dayanamayan bir çok işçi arkadaşım kendileri haklarını bırakarak ayrılmak zorunda kaldı. Günde 250 adet mal çıkaran bir kadın arkadaşın eşi hastalanınca ertesi gün 250 adeti çıkaramayınca duymadığı hakaret kalmayınca ağlayarak işten ayrılmak zorunda kaldı. Ben de işten ayrıldım. Kadın işçilerin en büyük problemi çocuklarına ne olacağıdır. Ben işe başlayınca çocuğumu fabrikanın kreşine verdim. Kreşte yüzden fazla çocuk vardı. Ama yüz çocuğa 3-4 öğretmen bakıyordu. İlk aylar çok rahattım. Ama çok ağlıyor, yaramazlık yapıyor diye çocuğumu kreşten çıkardılar. Bundan sonra beni zor günler bekliyordu. Eşimde çalışıyordu ve ben çalışmak zorundaydım. Çocuğumu dışarıda bir kreşe verdim. Bundan dolayı mesailere kalamıyordum. Bunun için duyduğum hakaretin ve baskının haddi hesabı yoktur. En sonunda dayanamayıp ben de işten ayrılmak zorunda kaldım.
Kısacası Ahmet Zorlu çok mutlu olabilir, herkesi mutlu edebilir ama biz işçiler hiç de mutlu değildik. Bir de işin bu kısmının görünmesi için bu mektubu yazdım.