20 Ağustos 2016 00:52

OHAL: Sermaye için olanak işçi için baskı

Akademisyenler Özgür Müftüoğlu ve Doç. Dr. Nilgün Tunçcan Ongan OHAL dönemini sermaye ve işçiler açısından değerlendirdi.

Paylaş

Fırat TURGUT
İstanbul

OHAL’in uygulandığı son bir ayda, Avcılar Belediyesi işçilerinin çadırı söküldü, BEDAŞ’ta işçiler işten atıldı, Elazığ’da 25 AKSA Elektrik işçisi gözaltına alındı, direnişteki Tedi işçilerine polis saldırdı, havaya ateş açtı, İMES’te zam isteyen işçilere “OHAL var, aklını başına al” dendi. İşçilere yönelik bu baskı ve saldırıların OHAL gerekçesiyle yapıldığını hatırlatan akademisyenler, “Darbelerin, OHAL’lerin, ekonomik krizler sermaye için olanakken, ekmekleri için mücadele eden emekçileri baskı altına almanın bir aracı olarak kullanılıyor” dedi.

SÜREÇ EMEKÇİLERİN ALEYHİNE İŞLİYOR

Türkiye’de darbelerin, OHAL’lerin, ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerin temel bir özelliği olduğunu dile getiren Akademisyen Özgür Müftüoğlu, “Bu dönemler her zaman için sermaye birikiminin önünü açmak için kullanılır. Yani bu dönemlerde sermayeye daha büyük olanaklar sağlanır. Çünkü bu dönemler toplumu baskılamanın bir aracı olarak kullanılır” dedi. Bu dönemlerde emekçi sınıfların da baskı altına alındığını belirten Müftüoğlu, “Dolayısıyla onların hakları kullandırılmazken bunlar sermaye için rahatça daha fazla kâr alanı açacak bir hale dönüştürülür. Şimdi bugün de bunun bir örneğini yaşıyoruz” diye konuştu. 15 Temmuz’dan sonra OHAL’in de ilan edilmesiyle birlikte hükümetin çıkardığı bütün düzenlemelerin, KHK’lerin, yasa tekliflerinin, sermayenin çıkarına olduğunu ifade eden Müftüoğlu şöyle devam etti: “Yani toplumun kaynaklarını sermayeye peşkeş çekme, en ucuz şekilde ona sunmayı amaçlıyor. Bunun içerisine üretim sürecindeki emek ve sermaye arasındaki ilişkiler de giriyor. Ve burada OHAL dönemleri, ekmekleri için mücadele eden emekçileri de baskı altına almanın bir aracı olarak kullanılıyor. Dolayısıyla burada temel olarak şunu düşünmüyoruz, hiç karşılaşmıyoruz. Böyle dönemlerde kalkıp da devletin sermayeye ‘Böyle bir dönemdeyiz, sen işçilerin haklarını öde, haksızlıkları mahkeme yoluyla ya da diğer yollardan bitir’ şeklinde bir tavrını göremiyoruz. Tam tersine süreç daha fazla sermayenin çıkarına işliyor. Dolayısıyla sınıflar arası ilişkilerde eşitsizlikleri, emekçiler aleyhine daha da derinleştirecek bir politika izlendiğini görüyoruz. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de 1 aydır yaşanan durum budur.”

HAK ARAMAK DARBEYMİŞ GİBİ...

Müftüoğlu, “Bir ayda, işçi sınıfının örgütlü mücadelesine yönelik baskıların, hem fırsata çevrilen OHAL durumunun, sermayeye inanılmaz teşvikler sunan, özelleştirmelerin önünü açan, kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldıran düzenlemeleri gündeme getiren, bir süreci gerçekten yaşıyoruz” dedi.

Türkiye işçi sınıfının en ciddi baskı altında olduğu bir dönem olduğunu düşündüğünü söyleyen Müftüoğlu, “Bu noktada, her türlü hak aramanın sanki darbeye destekmiş gibi algılandığı bir süreç de birlikte yaşanıyor sokakta. Dolayısıyla burada emekçiler, örgütler haklarını aramak için seslerini de çok fazla yükseltemiyorlar. Çünkü ciddi bir baskı söz konusu. Bundan da sermaye patronlar yararlanıyorlar. Bu arada da emekçilerin de haklarını olabildiği kadar tırpanlayan tarihsel rollerini bu süreçte de görüyoruz” diye konuştu.

EMEK MÜCADELESİ AÇISINDAN İKİ SIKINTI VAR

Doç. Dr. Nilgün Tunçcan Ongan da AKP’nin iktidara geldikten beri uyguladığı piyasa merkezli ve sermaye kârını artırmaya yönelik, üzerindeki finansal yükleri her geçen gün azaltmaya yönelik bir ekonomik programı olduğunu ifade etti. “Küresel piyasalarla da zaten bu politika üzerinden eklemleniyor” diyen Ongan şöyle devam etti: “Darbe girişimi sonrasına ve OHAL’e baktığımızda tüm bu politikaları daha da geliştiren, özelleştirmeleri yüzer yüzer gündeme getiren, ‘Satılmadık hiçbir devlet işletmesi kalmasın, hiçbir güvenceli çalışma yaşamında herhangi bir emek gücü piyasası kalmasın. Kamuda güvencesiz istihdam kural haline gelsin’ diyen bir anlayış var. Bunun tabi iki faydası var. Hem özelleştirmeleri daha kolay hale getiriyor. Böylece yatırımcı güvencesiz bir ortamda çok daha rahat alabiliyor. Hem de güvenlik başlığı altında istemediği herkesi atabiliyor.”

Emek mücadelesi açısından da iki büyük sıkıntının olduğunu belirten Ongan, “Birincisi hukuksal açıdan. Çünkü yargı yolu kapandı kararnameyle. Kolaylıkla emekçiler atıbiliyor. Zaten baktığımızda görüyoruz. Açığa alınanlar, atılanlar, sadece o darbeli yapıyla ilişkili de değil. Eğitim Sen üyeleri, sosyalistler, CHP’liler, Barış Akademisyenleri var. Dolayısıyla istediği herkesi açığa alabiliyor ya da atabiliyor. Öte yandan fiili mücadeleyi de çok zorlaştırıyor. Her türlü direniş, OHAL var diye engellenebiliyor. Bunu kimi yerde patronun güvenliği, kimi yerde polis engelliyor. Oysaki OHAL, tüm egemenlerin canı istediği şekilde yaşadığı, istediği her şeyi engelleyeceği anlamına gelmiyor. Sonuçta burada valiliğin yetkileri var. Valiliğin iznine ve denetimine tabi. Ama gördüğümüz gibi son derece keyfi bir şekilde yürütülüyor” diye konuştu.

ÖNCEKİ HABER

Tariş yönetimi grevci işçileri cezalandırıyor

SONRAKİ HABER

‘Darbe girişimi’ ve OHAL sonrası metal işçileri ne diyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa