23 Ağustos 2016 00:56

Nusaybin: Tel örgülerin ardında yakılıp yıkılmış bir kent

Sur’dan Cizre’ye Dayanışma Koordinasyonu olarak Mardin/Nusaybin, Cizre/Kumçatı-Şırnak'ı ziyaret eden EMEP GYK Üyesi Halil İmrek yazdı.

Paylaş

Halil İMREK*
Mardin-Şırnak

Sur’dan Cizre’ye Dayanışma Koordinasyonu olarak HDK, HDP, ÖDP, İHD, EMEP, İşçi Sözü, SODAP, Devrimci Parti, YSGP, Halkevleri, DHF, DKH, MHD, Ovacık ve Mazgirt Belediye Başkanlarından oluşan heyetle 17-19 Ağustos tarihlerinde Mardin/Nusaybin, Cizre/Kumçatı-Şırnak hattında ziyaretlerde bulunduk. Mardin ile Şırnak arasındaki 200 kilometrelik alanda 7 Haziran sonrası başlayan savaş, çatışma ve yıkımı yerinde gördük, bölge halkıyla dayanışma içinde olacağımızı belirttik.

İlk durağımız Nusaybin Belediyesi. Tarihi İpek yolundan ilerliyoruz. Mardin, Nusaybin arası yaklaşık 60 kilometre. Yolun her iki tarafında bulunan araziler Çukurova ve Konya Ovası’nı hatırlatıyor. Verimli ve uçsuz bucaksız tarlalar. Ekilen buğday ve arpalar biçilmiş. Karakol bölgesine çevrilen ‘güvenlik’ alanları ve mayınlı alanlardan dolayı kullanılamayan tarım arazileri dikkatimizi çekiyor.

KOVBOY ŞAPKALI GÜVENLİK GÖREVLİLERİ

Yol üstündeki karakollar, çift şeritli devam eden yolu kimi yerlerde kapatmış ve tek şeride düşürmüş. Karakolların önü beton bariyerlerle kapalı. Araçla karakolun önünden geçmek yasaklanmış. Nusaybin girişinde heyetimiz durduruluyor. Kimlik kontrolü ve araçların bagajına bakılıyor. Nereye gittiğimiz soruluyor. Özel tim, polis ve jandarmaların başlarındaki kovboy şapkaları, kıyafetleri, hal ve hareketleri ile uyumlu. Bellerine silahlar takmışlar, ellerinde de uzun namlulu silahlar var. Çoğu genç. Ama 90’larda burada görev yapıp emekli olmuş, tekrar göreve çağrıldığı söylenen sakallılar da yeniden iş başında.

TEL ÖRGÜLERLE KAPATILMIŞ MAHALLELER

Nusaybin’e girdiğimizde kentin ana caddesinde bazı bölgelerin telle çevrildiğini görüyoruz. Tellerin üzerinde sık aralıklarla ‘girmek tehlikelidir’, ‘girmek yasaktır’, ‘yasak bölge’, ‘girilmez’ yazılı tabelalar, Türk bayrakları ve duvarlara yazılan ırkçı sloganlar dikkatimizi çekiyor. Nusaybin’de tellerle çevrili olan ve giriş çıkışların yasak olduğu 6 mahalle bulunuyor. Bu 6 mahalle şehrin merkez mahalleleri ve Nusaybin’in yarısına tekabül ediyor. 

Belediye binasına girdiğimizde halktan kalabalıklar görüyoruz. Sosyal yardım ve barınma için form dolduran veya çocuğunun cenazesine ulaşmaya çalışan aileler var. 

‘TEK İSTEĞİMİZ TELLERİN KALDIRILMASI...’

Belediye Eş Başkanları Sara Kaya ve Cengiz Kök’ün odasında Barış Anneleri ve DBP yöneticileri ile bir araya geliyoruz. Nusaybin’deki durum hakkında bilgi alıyoruz. Öncelikle ziyaretimizden dolayı teşekkür ediliyor. Morale ve dayanışmaya ihtiyaç duyduklarını belirtiyorlar. Nusaybin’de hayatın normale dönmesi için kamuoyunun duyarlı olmasını istiyorlar. 6 mahallenin boşaltıldığını, sağlam evlerin de kullanılamaz hale getirildiğini, yakılıp, yıkıldığını anlatıyorlar. “Tek istediğimiz tüm demok-rasi güçlerinin desteği ve katkısı ile tellerin kaldırılması ve cenazelerimize ulaşmak” diyorlar. 

ALTI MAHALLE TECRİT ALTINDA VE GİRİLEMİYOR

Altı mahalle abluka altında, tel örgülerle çevrilmiş. Girişin yasak olduğu bu mahallelerde insanların evleri, eşyaları var. Bu altı mahallede işyeri ve ev olmak üzere toplam 11 bin yapı bulunuyor. Bu da 45-50 bin kişinin yaşam alanı demek. Barınma sorunu ile yüz yüze kalan aileler, tellerin dışında kalan binaların bodrumlarında, sığınaklarında 3-4 aile bir arada kalıyor. Belediye eş başkanları “Tellerden dolayı bir şey yapamıyoruz. Devlet kendi yapmadığı gibi bizim de yerleşim yerlerini yeniden yapmamıza müsaade etmiyor” diyor. Altı mahalle içindeki binaların hepsi yıkılmış değil. Az hasarlı veya hasar almayan yapılar da var. İnsanların eşyalarını almalarına dahi izin verilmemiş. Birçok aile gidip tel örgülerin arkasında kalan evlerine uzaktan bakıyor. Gerek belediye başkanları gerekse altı mahallede evleri bulunanlar, bu mahallelerin güvenlik çemberine alınmasının ve girişe izin verilmemesinin yapılanların ortaya çıkmaması için olduğunu söylüyorlar. 

CENAZELERİ BEKLİYORLAR

Nusaybin’de şimdiye kadar yaşamını yitiren 58 kişinin cenazesi çıkarılmış. Adli tıpta bulunan 58 kişinin kimliklerinin tespit edilemez durumda olduğu belirtiliyor. Bunlardan sadece sekizinin kimlik tespiti yapılmış. Aileler DNA ve kan örnekleri verdiklerini ancak 4 aydır bir sonuç alamadıklarını belirtiyor. Bazı cenazelerin ‘Ailesi tespit edilememiştir’ denerek kimsesizler mezarlığına defnedildiğini aktarıyorlar. Adli tıpta DNA ve kan testi sonucu kimliği tespit edilemeyen bazı aileler ise çocuklarının halen tellerin arkasında olduğunu düşünüyor. Bir an önce tellerin kaldırılmasını ve çocuklarının cenazelerini çıkarıp, toprağa vermek istiyorlar. İki acılı anne “Bizi içeri bıraksınlar gidip çocuğumuzu buluruz. Evladımızın bir mezarı olsun. Tek istediğimiz çocuklarımızın cenazesi” diyor.

YEDİ BİN AĞACI SÖKÜLEN MUSA ANTER PARKI

Musa Anter Parkı çatışmaların olduğu dönemde saldırılardan nasibini almış. Parkın duvarları yıkılmış, ağaçları kökünden sökülmüş, talan edilmiş. Parktan, on yedi yaşında tam yedi bin palmiye ağacı kökünden sökülmüş. Tanklarla parkın talan edildiği belirtiliyor. Belediye Eş Başkanı Sara Kaya, belediyenin alındığı 1999 yılından bu yana her yıl parka ağaçlar dikildiğini, o yıllarda ağaçları diken ve onlarla birlikte büyüyen çocuklardan kiminin Nusaybin olaylarında yaşamını yitirdiğini söylüyor. Park daha önce yeşillikmiş, ağaçlardan karşı mahalle görünmüyormuş. Parkın içinden hayat fışkırıyormuş. Parkın karşısında bulunan Fırat ve Abdülkadir Paşa mahallesindeki yıkım çok net bir biçimde görülüyor. Parkın içinde ayakta duran tek şey; sarı, kırmızı ve yeşil renkli çocuk kaydırağı. Kaydırak şimdilerde sahipsiz ve çocuklar olmadan öylece duruyor.

EN ÖNEMLİ SORUN BARINMA

Altı mahalleden göç etmek zorunda bırakılan 45-50 bin kişilik bir nüfus tellerin dışında kalan mahallelere sığınmış. Aileler “Bıraksalar gider evimde kalırım. Yıkılmışsa da evimin önüne çadır kurarım” diyor. Altı mahalle halkı, diğer dokuz mahallede bulunan ailelerin yanına yerleşiyor. Kimileri bu evlerin bodrumlarında kalıyor. Belediyenin henüz yapımı bitmemiş iki taziyeevi, ailelerin yerleşim alanı olmuş. Nusaybin Kardeş Aile Kampanyası ise devam ediyor. Barınma sorunu ciddi boyutlarda.

DÖRT MEZARLIĞIN ÜÇÜ YASAK BÖLGEDE

Nusaybin’de toplam dört mezarlık var. Ancak şehir merkezinde olan üç mezarlık tellerle çevrili alan içinde kalmış. Sadece şehir merkezinin dışında olan bir mezarlık açık. insanlar cenazelerini şehrin dışındaki mezarlığa defnetmek zorunda kalıyor. Aileler “Gidip ölülerimizin yasını dahi tutamıyoruz” diyor.

NUSAYBİNLİLER DESTEK BEKLİYOR

Belediye eş başkanları ile Nusaybin merkezi dolaşıyoruz. Tellerle çevrili mahallelere giremediğimiz için etrafından dolaşarak ziyaretlerde ve izlenimlerde bulunuyoruz. Yaralarını sarmaya çalışan halk, kamuoyuna destek ve dayanışma çağrısı yapıyor. Ziyaretimizi çok önemsiyorlar. İlçe büyük oranda yıkılmış, yaşanmaz hale getirilmiş. İnsanlar yine de terk etmiyor. Hâlâ umutlular ve ‘barış’ diyorlar. Bütün yıkımların arsında, yaşanan acılar içinde çocukların geleceğe dair umutları sönmemiş, gülüşleri kaybolmamış. Bu durum bizi de sevindiriyor ve heyecanlandırıyor. Bizleri görünce gözleri gülüyor çocukların. Onca zor koşullar altında, oynayacak ve eğlenecek bir koşul yaratıyorlar. 

ASKERLERİN KULLANDIĞI EV…

Tel örgülerinin bittiği Moris mahallesine geçiyoruz. Askerler bu mahallenin belli bölgelerine el koyup, diğer mahallelere ateş açmış. Moris Mahallesi’nden Rojava’nın Qamişlo kenti çok yakından görülüyor. Arayı tel örgüler ve yeni yapılan beton duvar ayırıyor. İç içe, komşu bir mahalle gibi duruyor Qamişlo. Burada heyet olarak ziyaret ettiğimiz bir ev askerler tarafından mevzi olarak kullanılmış. Bodrum katına yerleşmişler. Evde tadilat yapılıyor. Misafir olduğumuz ev, olaylar başlamadan önce inşaat halindeymiş. Evin önündeki inşaat malzemeleri yakılmış. Evin önünde askerlere ait konserveler var. Yasak kaldıktan sonra geldikleri evde kan izleri, ceset parçaları ile karşılaşan aile yasakların kalkmasından sonra tamir ve tadilat işlerine başlamış. Bir taraftan evin önünde ektikleri bostan ve yeniden faaliyete başlayan tandır ile yaşam devam ediyor. 
Ziyaretimiz esnasında tellerle çevrili bölgeden büyük bir patlama sesi ile irkiliyoruz. Heyet dışındakiler soğukkanlı ve rahat. Patlamalar hayatlarının bir parçası olmuş. Üzerine espri dahi yapıyorlar. DİHA ve Özgür Gündem muhabirleri var yanımızda. ‘Beyaz duman yükseliyorsa kontrollü’ patlamadır diyorlar.


Şırnak’ın yüzde 60’ını yıkmak istiyorlar

Nusaybin’den ayrıldıktan sonra Şırnak’ın Kumçatı beldesine gidiyoruz. Nusaybin çıkışında yine kontrol noktası var. Bizi Kumçatı Belediye Başkanı Berivan Özlem Kutlu, Şırnak Belediye Eş Başkanı Serhat Kadırhan ve DBP yöneticileri karşılıyor. Şırnak’a giriş yasak olduğu için belediye eş başkanı da Kumçatı’da kalıyor. Eş Başkan Serhat Kadırhan, kentte olan bitene dair bilgi veriyor: “Şehrin değişik noktalarına konuşlandırılmış tanklar, obüs topları ile şehrin yüzde 60-70’i sürekli bombalanıyordu. Ciddi çatışmalar yaşandı. İki ay sonra biz şehirden çıktık. Biz çıktıktan yirmi gün sonra operasyonların durduğu açıklandı. Ancak abluka sürüyor. Şehrin yüzde 60’nın yıkılacağı belirtiliyor. Bu da yaklaşık 7 bin konut demek. Şu an itibarıyla 40 bin kişi evsiz. Kışı evsiz geçirme tehlikesiyle yüz yüzeler.” 

Çatışmaların başladığı dönem Cizre ve Silopi örneklerini bilen insanların şehirden ayrıldıklarını belirten Kadırhan, bir tek şehir dışındaki kenar mahallelerde yaşayan iki, üç bin Şırnaklının kentte kaldığını söylüyor. Bunlar da kimi korucu aileler ile AKP’ye yakın çevrelermiş. Şırnak’tan göç edenler, Kumçatı ve civarında, Siirt’te, Cizre’de, Silopi’de, Balveren-Uludere hattında, Cudi eteklerindeki çadırlarda, Güçlükonak’ta, Beytüşşebap’ta kalıyor. Diyarbakır ve Batman’a giden aileler de olmuş. Az sayıda aile de Mersin’e gitmiş. Şırnak’ın çevre köylerine yerleşenler de var. Buralarda bir evde 3 veya 5 aile birlikte kalıyor. 

KUMÇATI VE ÇEVRESİNDE 500 AİLE ÇADIRDA KALIYOR

Barınma sorununu çözemeyen aileler çadırlarda kalıyor. Kumçatı ve çevresinde 500 aile çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Belediye alt yapısı hazırlanmış ve sağlıklı çadır kentler kurmak istemiş ancak devlet izin vermemiş. Cudi Dağı eteklerine çadır kuran 100 kadar ailenin elektriği yok. Kumçatı’ya yakın afet evlerde kurulu çadır alanını geziyoruz. Kışın yaklaşması aileleri endişelendiriyor. Belediye iki üç kez gıda yardımı yapmış. Su ve elektrik sorununu çözmüş. Haşereye karşı ilaçlama da yapılmış. Foseptik çukurları kurulmuş. Ama sağlık önemli sorun. SES birkaç defa sağlık taraması yapmak istemiş ancak buna da izin verilmemiş. Çadırlar arasında gezerken oyun oynayan çocuklarla karşılaşıyoruz. Bizi görünce zafer işareti yapıyorlar. 

HARİTADAN SİLİNMEK İSTENEN ŞIRNAK

Şırnak’ın arkası Nazar Dağı. Bir tarafı Cudi diğer tarafı Gabar Dağı. Nazar Dağı’nın arkası Besta gerilla alanı. Üç tarafı dağlık olan Şırnak için soruna güvenlik merkezli yaklaşan devlet çözümü de insansızlaştırmada buluyor. Belediye Eş Başkanı Serhat Kadırhan, Şırnak’taki ablukanın, yasağın bir an önce kalkmasını istiyor. Türkiye’nin bütün demokratlarını, sosyalistlerini bölgeye davet ediyor. “Gelip burada yaşananları görsünler, buradaki insanlarla görüşsünler. Bu heyetin gelmesi çok önemli. Bu ziyaretler bizlere moral ve güç veriyor. Devamının gelmesini bekliyoruz. Bu halk direndi direnmeye devam edecek. Ancak mücadelenin başarıya ulaşması için el ele vermeliyiz. Birlik olursak, dayanışmayı büyütürsek kazanırız. Botan özgürleşmeden batı da özgürleşmiş olmayacak” diyor. 

‘DAĞDAKİ ÇİÇEKLER GİBİ RENGARENK VE ÖZGÜR 

Herkesin gözü önünde yaşanan savaşın, çatışmanın, yıkımın, tahribatın izlerini gördük. Yakılmış, yıkılmış sindirilmeye çalışılmış kentlerle ve insanlarla karşılaştık. Ama yaşananlara rağmen halkın ayakta durmaya çalıştığını da gördük. Nusaybin’de, Cizre’de, Şırnak’ta halk, yıkım politikalarını reddediyor. Bir an önce ablukaların, yasakların son bulmasını ve hayatın normale dönmesini istiyor. Fiziki olarak ciddi bir darbe yemiş bu kentlerde halkın umutları ve mücadele arzusu yok olmamış. Her şeye rağmen barış, demokrasi diyorlar. Ana dilleriyle, özgürce kendi kendilerini yöneterek yaşamak istiyorlar. Çadırları gezerken yaşlı birinin Kürtçe söylediği sözler, Türkçeye çevriliyor ve hepimizde derin bir etki yaratıyor: “Biz hepimiz şu dağlarda yeşeren rengarenk çiçekler gibiyiz. Biz o dağlardaki çiçekler gibi rengarenk ve özgürce yaşamak istiyoruz.”

* Emek Partisi (EMEP) 
Genel Yönetim Kurulu Üyesi

ÖNCEKİ HABER

Yıldırım: 500 bin insan Suriye'de anlamsız iç savaşta öldü

SONRAKİ HABER

Gazeteciler Zana Kaya ve İnan Kızılkaya tutuklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa