26 Ağustos 2016 00:59

Daha kaç cemaat büyütülüp beslenecek?

SES üyesi sağlık emekçisi yazdı: Daha ne kadar sürecek bu cemaat seviciliği ve daha kaç cemaati büyütüp besleyeceksiniz..

Paylaş

SES üyesi sağlık emekçisi
İstanbul

15 Temmuz darbe girişiminden bugüne, aynı dünya görüşüne sahip iki kesimin birbirleriyle olan rant kavgasının ülkeyi getirdiği nokta, adım adım savaşın içine sürüklenme ve kaos ortamının canlı tanıkları oluyoruz her birimiz.

Bu karanlık günleri bize yaşatan rant kavgası ve kirli ilişkiler yumağını, ardı ardına gelen itiraflarıyla birlikte kandırıldık yalanlarının neden, niçinlerini ve bu beladan nasıl kurtulabileceğimizi her gün kalemine ve aklına güvendiğimiz bu ve benzeri 1-2 gazeteden yazarların ifadeleriyle anlayıp, aydınlanmaya  çalışıyoruz.

O günden bugüne bütün kamu kurumlarında başlatılan cadı avında mevcut hukuk kurallarının hiçe sayıldığı, iş barışının tamamen ortadan kaldırılıp, gönüllü muhbirliğin, ispiyonculuğun hiç olmadığı kadar prim yaptığı ve nasıl bu kadar canı gönülden yapıldığı  üzerine bir paylaşım yazısıdır bu.

BİAT ETTİĞİNİZ SÜRECE

15 Temmuz ya da ondan bir öncesine gidersek 17 Aralık tarihine kadar, işe alınmak için girilen bütün sınavlardan en yüksek puanı almak, atama ve terfilerde her daim öncelikli olmak, yönetim kadrolarında hatırı sayılır bir yer edinmenin tek ve yegane bir  kuralı vardı Cemaat ya da cemaatlerle iyi ilişkilerinizin olması. Eğer cemaatlerden iyi bir referansınız var ise bütün kapılar sonuna kadar açılır, biat ettiğiniz sürece her yıl bir üst kademeyi garantilerdiniz.
Hemen her kamu çalışanının bildiği, alenen konuşulmasında hiçbir sakınca görülmeyecek kadar meşrudur hangi bakanlıkta hangi cemaatin daha güçlü olduğu gerçeği.
Az ya da çok, alenen ya da üstü kapalı yürüyen bu kirli ilişkiler yumağı sanki yeni keşfediliyormuş gibi, sanki her dönem iktidarının kendi cemaatini nasıl besleyip büyüttüğü bilinmiyormuş gibi üç maymun oynanmaya devam ediliyor halihazırda.
İktidar ve şurekasının aldatıldık, kandırıldık diye haykırması biz geride kalanların en azından Cemaat ya da benzeri hiçbir kirli yapıyla ilişkisi olmayan biz kamu emekçilerinin hafızasıyla dalga geçmektir. Çünkü bu uzun ve oldukça kirli bir yolculuğun sonucudur.
Daha 4 yaşında küçücük çocukların kız-erkek ayrı sınıflarda okutulduğu sübyan mektepleridir bu örgütlenmelerin ilk tohumlarının atıldığı yuvalar. Devamında paranız var ise cemaat okulları, yok ise yurtları oda olmaz ise kıdemli ‘ablalar ve abiler’in kontrolünde yerleştirilen cemaatevleri filizlenip yeşerdiği yerlerdir. Hele kıvrak bir zekaya sahip ve koşulsuz biat edenseniz gelsin sınav soruları aralansın en iyi üniversitelerin kapıları. Okul bitince diplomalı işsizler ordusuna eklenmemek için girilen KPSS engelini aşmanın da yine ve tek yegane adresi o sihirli kelime Cemaat ya da cemaatlerin yandaşlığı olacaktır.

ARKADAŞLAR BİRBİRİNDEN ŞÜPHELENİR OLDU

Uzunca bir eğitim hayatı boyunca Cemaatin takdirini kazanmış, gözde bir nefer iseniz eğer, kamu ya da özel sektörde sonsuza kadar yapışıp kalacağınız koltuğunuz ve itibarınız garantidir artık, taa ki yukarıda bir oyunbozanlık olana kadar.
Buradan en başa döner isek; kamu kurumlarında özellikle belediyeler, eğitim ve sağlık iş kolunda sayıları yüz binlerle ifade edilen ihraç edilme ve açığa alınmalarda insana ‘Yok bu kadarı olamaz’ dedirtecek hukuk dışı ve onur kırıcı uygulamalara şahit oluyoruz. Yıllardır aynı odayı paylaştığımız iş arkadaşlarımızın bir sabah işe geldiğimizde sosyal medya paylaşımı, banka hesabı ya da çocuğunu verdiği dershane gerekçe gösterilerek açığa alınıyor, yani düne kadar her kapıyı açan Cemaat gönüllülüğü, şimdi en ağır bir cezalandırılmanın aracı oluveriyor birdenbire.
Öyle bir kin ve nefret tohumları atıldı ki iş hayatımız ve arkadaşlığımıza artık iki kişi birbirinden şüphe eder oldu.
Çok değil bundan 1 yıl öncesi herhangi bir çalışanın yaşadığı en küçük bir sorunda bütün çalışanlar kenetlenirdik onun etrafında, çünkü biz  kocaman aileydik ve o ailenin içinde herkes birbirine tamamen zıt dünya görüşüne sahip olsa da işyerinde yaşadığımız sorunlar ortaktı ve haklının yanında olmak her daim en erdemli duruştu. 24 saat kesintisiz nöbete kaldığınız, birlikte ameliyata girip o  ameliyatın bütün riskini paylaştığınız meslektaşınız sohbet arasında geçen bir cümleden pekala sizi terör örgütünün destekçisi veya darbeci diye kuruma şikayet edebilir ve hiçbir gerekçe sunulmadan  soruşturma açılıp işinizden edilebilirsiniz veya yaptığınız bir telefon görüşmesine kulak misafiri olan  ‘Çok sorumluluk sahibi başka bir çalışan’ orada beğenisine ters bir cümleden dolayı sizin ‘makama hakaret’ ettiğinizi varsayıp hemen kurumuna bildirip,bununla kahramanca gurur duyabilir. Yine resmi yazıyla çağrılıp çoğu kez zorunlu kılınan sözde demokrasi etkinliklerine gidip en önde şakşakçılık yapıp bunu da paylaşmaz iseniz yine sonunuz aynı olabilir. Hatta yönetici kadrolar bu ve hafızaları zorlayacak benzeri işgüzarlıklarlada yetinmeyip, kendi beyanı yanında, çalışma arkadaşının siyasi aidiyetini ve bağlılık derecesini, iktisadi desteğinin olup olmadığını gösteren ‘personel  formu’nun doldurularak ilgili birimlere iletilmesi istenmektedir. Şimdiden sonunun daha karanlık göründüğü mevcut durum bu kadar acı, somut ve gerçektir

CEMAATLER HEP KARŞIMIZA ÇIKTI

Çalıştığımız kurumlarda yıllarca hep aynı yöntemle terbiye edilmeye çalışıldık biz. İki klinik arası yer değiştirmede, birim sorumlusu ve nöbetten muaf olmada, bütün liyakat ilkeleri, çalışma yılı, eğitim durumu hemen rafa kaldırılıp tek kriter olarak cemaatlerin kamu kurumlarında tek örgütlenme aracı olan sendikalara üye olma dayatması ile karşı karşıya bırakıldık. Her yeni gelen yöneticinin ilk işi, klinik şeflerinin, akademik kadronun ve birim sorumlularının hangi sendikaya üye olduklarını sorgulamak oldu. Çok nadir de olsa eğer o kişi KESK’e bağlı SES üyesi ise istifa ettirildi, olmadı geri hizmete alınıp yerine idarecinin her sözünü emir sayan Memur-Sen’e bağlı Sağlık-Sen temsilcisi bir çalışan atandı.
Daha görevde yükselme/unvan değişikliği sınavının duyurusunu duymadan, sonuçlarıyla birlikte,  kazananlarını da öğrendik. Çoğunluğunun ya da, her birinin ayrı bir cemaatten olduğunu öğrendiğimiz gibi.  
Bütün çalışanlar adına sokağa çıkıp en doğal, en meşru ve en haklı taleplerimiz olan;
* Performans değil,temel ücretimizin artırılması,
*Yıpranma payı ve fiili hizmet zammının verilmesi,
* Angarya ve fazla mesaiye son verilmesi,
* Ücretsiz kreş ve ücretsiz servis  istediğimizde yöneticilerden önce, cemaatin sendikası ilk çıkan oldu karşımıza.
Hele;
* Kadın cinayetleri son bulsun,
* Tecavüzcüler ve buna göz yuman kurumlar kapatılsın,
* Demokrasi, laiklik ve toplumsal barış gibi en özlem duyduğumuz taleplerimizi, yinelediğimizde, hemen ‘bunlar terörist ‘yaftalaması ile en uzak durulması gereken ve en tehlikeli kişiler ilan edildik çalışma arkadaşlarımızın gözünde.
Oysa o demokrasi isteği işte bugünler ve her birimiz içindi.

SENDİKALARIN GERÇEK GÖREVİ

Şimdi bu kadar kirlenmişlikten nasıl arındıracağız kendimizi, gerçekten suçlu ile suçsuzun ayrımı yapılırken yine aynı kirli ilişkilerinize mi sığınacaksınız? Bu rant paylaşımında açığa alınan binlerce çalışanın yerine şimdi hangi cemaat ya da cemaatlerin dindar, badem bıyıklı abilerini, dini bütün ablalarını yerleştireceksiniz.
Bugün Gülen Cemaati idi, yarın sıra kimde, öyle ya sırada bekleyen onca cemaat var iken önceliği Menzil Gurubu ve Mahmut Efendi Cemaati kendi arasında mı paylaşacak, yoksa  İsmail Ağa ve Süleymancılar mı daha ağır basacak bu rant paylaşımı kavgasında? Daha ne kadar sürecek bu cemaat seviciliği ve daha kaç cemaati büyütüp besleyeceksiniz..
Ve bunların kamudaki ayağı sendikalar, siz ne  zaman hatırlayacaksınız ‘sendikaların en temel görev ve sorumluluklarını’.
Sendikaların bir hak alma, aldığını koruma örgütleri olduğunu, iktidarın değil, her daim ve koşulsuz  olarak emekçinin, haklının yanında olmanız gerektiğini.

ÖNCEKİ HABER

Siyasilerden, Kılıçdaroğlu'na 'Geçmiş olsun' mesajı

SONRAKİ HABER

Direnen belediye işçileri: Bizleri niye görmüyorsunuz?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa