28 Ağustos 2016 05:05

Adem ERKOÇAK

Geçen hafta evlendim. Artık ev kiralarken göğsümü gere gere “evliyim” diyebilecek, sevgilimle güneş battıktan sonra da aile izni olmaksızın gezebileceğim. Evliliğimizin temelleri bunlar üstüne kurulu. Çünkü bekârsanız hayat gerçekten zor. Herkes yaşam tarzınıza dilediği kadar müdahale etme hakkına sahip. Biz de düşündük ve hem hayatımızı kolaylaştırmak, hem de evliliğin getirdiği kutsal örtüyle, yapılan/yapılacak müdahalelerden kurtulmak istedik.

Nikahta keramet olduğunu, daha belediyeden tarih almaya giderken gördüm. Bürokratik işlemlerden uzak ve dalgın bir insan olduğum için sürekli bir şey götürmeyi unutuyordum. Her seferinde akbil basmamak için şaka olsun diye şoföre “Nikah tarihi için koşturuyorum, gecikirsem istediğimiz tarihi alamayacağım, beni bırakır mısın?” dediğimde aslında akbilimi çıkaracaktım. Fakat şoför teklifimi kabul edip tüm hayırlı duaları da bize yollayınca formülü bulmuştum. Fotokopi sırası olsun, bir kamu kurumundan belge almak olsun, hepsinde aynı şeyi yaptım. Aradaki git-gellerde otobüslere de ücretsiz bindim! 

Toplum olarak evliliğe bakışımız belli. O nedenle bu küçük iyilikleri abartmayayım dedim. Ama yılların sosyalisti arkadaşlarıma, düğün yapacağımızı utana sıkıla duyurduğumda bile bu çok normal karşılandı. Evlilik denilince hemen ardından gelen “E çocuk?” sorusuna “Şimdilik sıcak bakmıyoruz,” dediğimizde aynı cenahtan bir arkadaş “Çocuk yapmayacaksanız niye evleniyorsunuz!” diye tepki verdi. Evet, evlilik aşkı öldürüyormuş. 

Ailenin ve özel mülkiyetin her kesimde bu denli kutsal olduğunu Facebook’ta bile yaşadım. Bugüne kadar 200’den fazla beğeni alan sadece 2 adet fotoğrafım oldu. Bunlardan birinde anne ve babam, diğerinde ise düğünde dans ederken çekilmiş halimiz vardı. Evlilik, aşkımızı kamuya mâl etmek oldu. “Ben şu kişiyle artık aynı evde yaşayacağım”, “Aynı soyadı ile vergilerimizi ödeyecek, toplumsal sistemin bir parçası olacağız”, “Devlet birimizden birine mutlaka ulaşabilir olacak”, “Eşimi fidye için kaçırırsanız..,” Pardon, bu yanlış oldu!  

Günümüzdeyse aşklar topluma mâl olmuş durumda. O özel aşk dünyasını somut bir takım nesneler ve mekânlar aracılığıyla, ehlileştirilmiş ve standart bir şekilde yaşamamız isteniyor. Böyle olunca da duygular ve samimiyet aşınmaya başlıyor; öyle ki, bir yerden sonra bu ikisi önemsenmez oluyor.

Samimiyeti ve duyguları yok eden toplumsal baskı yöntemi ise evliliğin kurumsallaşması. Daha kötüsü, evliliğin iktidarların politik aracına, piyasanın da ticari bir faaliyetine dönüşmesi. Henüz ilk adımda, evlilik teklifiyle başlayan bu süreç, bir girdap gibi çiftleri içine çekmeyi başarıyor. Neden olduğu baş dönmesi ise ömür boyu geçmeyecek bir sıradanlaşmaya dönüşüyor. 

TANIŞMA ÇİÇEĞİ, NİŞAN BAŞI, DÜĞÜN KIYAFETİ

Daha somut konuşalım. Evlenme teklifi yapacak erkek insan, önce bunu gerçekleştireceği özel mekân için bir bütçe ayırır. Ardından “tektaş” gelir. Bunlar ileride yapılacak masraflar yanında bir hiçtir. Ancak sorun masraf yapmak değil, manasız şeylere para harcanılan bir tüketim çılgınlığıyla hareket etmek. 

Aile tanışması, tanışma çiçeği, tanışma çikolatası, tanışma günü saç yaptırması, isteme yüzüğü, kıyafeti, sözlülük sürecinde aile üyelerine alınan hediyeler, nişan hazırlıkları, nişan kıyafetleri, tepsileri, yüzükleri, yemekleri, nişan saçı, nişanlılık rütbesine geçilmesiyle aile büyüklerine alınan pahası daha fazla hediyeler, düğün kararı, düğün hazırlıkları, düğün kıyafetleri, yemekleri, kına gecesi ve onun gereği olan kıyafetler, gereçler, yemekler, kına saçı, düğün öncesi kıyafetleri, gelin arabası ve süslenmesi, nikah şekeri, davetiyeler, düğün saçı, düğün salonu vesaire... 

Üstelik, işin en kötü yanı da tüm bu tüketim sürecinin kadınlar üzerinden yapılması. Bunu yaparken de en çok kullanılan kullanılan anahtar kelimelerse “özel” ve “ömürde bir kere.” Bize bunu her söylediklerinde, mesela diyelim düğün salonu için pazarlık ederken, ben de şöyle söyledim: Madem bu kadar özeliz, bu cümlelerin aynısını neden her gelen çifte söylüyorsunuz? Öyle ya, sanki düğünlerin her biri için özgün prodüksiyon sahneleri kuruluyor. Neyle başlarsan başla, düğün halaya, oyun havasına bağlanıyor bir yerden sonra! İsmimiz bile anonim: Gelin-Damat. 

En çok duyduğumuz “ömrünüzde bir kere” mantığını ise hiç anlamadım. Sadece tek sefer kullanım hakkı verilen herhangi bir tüketim malzemesini fahiş fiyata satın aldığınız oluyor mu? Ama düğün sürecinde herkes bizi böyle davranmaya zorladı. İlk kez uçağa binecek birisine uçağı satın almayı teklif etmek gibi bir şeydi bu. 

Ailelerimize dedik ki, “Gelin şöyle sade bir şey yapalım. Evin arka bahçesinde, imece usulü süslemeler yapalım, yemekler hazırlayalım, eli saz tutanlardan yardım isteyelim, ampulleri boyayalım, sevdiklerimizle samimi bir şekilde eğlenerek bu günü yaşayalım.” İnsanlara ayıp olurmuş. İyi de, hepsi zaten tanıdığımız, bildiğimiz kişiler. Ayrıca düğüne konuk çağırırken kıstas o kişiyi sevip sevmemek değil, onun sana takı borcu olup olmamasıymış. O nedenle de böyle kişiler bu türden “ucuz organizasyonların” lafını ederlermiş. Hem bu şekilde düğün tertip etmek “elâleme” ayıp olurmuş!

Sonuçta, düğünü yaptık. Bir dayanışma geleneği olan düğün hediyesi, yani takının ne derece çirkin bir hale geldiğine tanıklık ettik. Gelen takı miktarıyla düğün mekânına harcanan paranın eşit olduğunu görüp, hiç tanımadığımız insanlara “ben yiyemedim, sen ye” diye haybeden epey para kazandırdık. En kötüsü de, ekonomik döngüye mümkün olduğunca az katkı sunmak üzerine kurulu hayat düzenimiz, bizim yüzümüzden yaratılan bu harcama balonunun hacmiyle büyük bir yara aldı. Umarım, evlilik adına yaptıklarımız bunlarla sınırlı kalır ve “en az üç çocuk” seviyesine asla ulaşmaz. 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yağma iklimi

Yağma iklimi

Enerji şirketlerinin patronlarının bizzat yönetimine girdiği Saray iktidarı, “iklim değişikliğiyle mücadele” adı altında sermayeye yeni kaynak aktarma hazırlığında. İktidarın Meclise getirdiği tasarıya göre karbon emisyonu ticareti sistemi kurulacak, “atmosferi kirletme hakkı” alınıp satılan bir mala dönüşecek. Sistem karbon ticareti zenginleri yaratırken, halka zehir kalacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
CHP'li belediyelere silkeleme ve sabah dörtte operasyonlar yapılırken AKP'li Sincan Belediyesine Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 30 milyonluk bağış yapıldığı iddia edildi.

Evrensel'i Takip Et