28 Ağustos 2016 05:30

#Yalnızdeğilsindemokrasi

Nilüfer ALTUNKAYA

Son günlerde oldukça sık kullandığımız demokrasi sözcüğü ile genel olarak Batı tipi bir yönetim şeklini ifade etmeyi amaçlıyoruz. Peki, demokrasi neydi? Kavramsal açıdan tarihsel süreç içinde toplumsal olaylarla biçimlenerek farklı uygulamaların nitelendirilmesinde de kullanıldığı için ‘demokrasi’nin genel bir tanımını yapmak oldukça güç olsa da etimolojik olarak ‘halk iktidarı’ anlamına geldiğini biliyoruz.

Bir yerlerinden yakalamaya çalıştığımız bu Batı tarzı demokrasinin bazı belirgin özellikleri var ve bunlardan en önemlisi bilindiği gibi temsili sistem esası üzerine kurulmuş bir parlamento. Demokrasinin önemli yapısal özelliklerinden biri olan ‘kuvvetler ayrılığı’ ise çeşitli kurumlar arasındaki ilişkiyi belirlemekle kalmaz, hak ve özgürlükleri teminat altına alırken bireyler arasındaki eşitsizlikleri de engellemeyi amaçlar. 

Diğer yandan demokrasi, birey, devlet ve toplum arasındaki ilişkileri belirleyen hukuki kurallar dışında birçok kültürel etmene bağlı olarak var olur. Kâğıt üstünde belirlenen kuralların, pratikte nasıl işleyeceğini ise her toplumun sahip olduğu toplumsal değerler ve kültürel özellikler belirler. “Yani demokrasi aslında, o toplumda mevcut bireysel ve toplumsal değerler sayesinde kazandığı özelliklerle karakterize edilen biçimde gerçekleşebilir. İşte bu bakımdan demokrasinin toplumsal değerler açısından anlamı, demokrasinin kâğıt üzerinde tanımlanan özelliklerinden önce gelmektedir.”*

Kısaca söylemek gerekirse demokrasinin nasıl işlediğini belirleyen pratikler toplumun kendisidir. 

Bu noktada bireyin demokratik haklarından söz etmenin tam da sırası, çünkü uzmanlar demokrasinin işlerliğini bireyin toplumdaki haklarını arayış ve elde ediş durumlarıyla bağdaştırıyor. Yani bir birey hakkını ‘korkusuzca’ arayabiliyor, haklı olması durumunda bu hakkı elde edebiliyorsa o toplum demokratik bir toplum olarak nitelendiriliyor. 

Daha farklı yönetim biçimlerini de savunuyor olabiliriz elbette. Bu dünyanın şu anki haline ve yönetilme şekillerine bakarak demokrasi çare değil de diyebiliriz. Diğer yandan sosyalizmin sınıfsal yaklaşımlarından bambaşka temellere dayansa da insan hakları ve bireysel özgürlükler bakımından ve birey-devlet ilişkisinde bireyin haklarından yana güvence sunmak açısından eşitlikçi bir sistem gibi görünen ‘Batı demokrasi’sinin aldığı yol Ortadoğu ve İslam coğrafyasıyla kıyaslandığında azımsanacak gibi değildir. Yani emperyal hedefleri, kapitalist yapısı, sömürgeci zihniyetini unutmamak kaydıyla hak ve özgürlükler açısından daha iyi bir örneğe tanık olamadığımız için “demokrasi neydi?” sorusunun cevabını şimdilik Avrupa’da arayabiliriz. 

Bu temkinli yaklaşımla bile baktığımızda Batı tipi bir demokrasiyi model almış olan ülkemizin devlet kurumlarının hepimiz adına daha demokratik yöntemlerle kullanılmasının geleceğimiz için can alıcı önemde olduğunu unutmamamız gerekir. 

DEMOKRASİ NE DEĞİLDİ?

Biz, tarihi oldukça eskilere dayanan ‘demokrasi’nin ülkemizde kök salmasını ne kadar istesek de o, yerini beğenmeyen çiçekler gibi hemencecik soluveriyor ne yazık ki... Onun uğruna neler neler yapılmadı ki oysa? Sık sık raydan çıkıyor diye darbelerle yoluna sokulmaya çalışılmadı mı? Her kesintiden sonra alımlı çalımlı bir saksının içinde okunup üflenerek, toprağı değiştirilerek –atanan yepyeni siyasetçilerle hem de- yeniden kullanıma açılmadı mı? Yollar, otobanlar, köprüler, TOKİ evleri yapılmadı mı? Her sene eğitim sistemi tepetaklak edilmedi mi? (Diğer yapılanları siz anımsayıverin, malum ülkenin demokratikleşme tarihini satır satır yazacak kadar yerim yok.) 

Tam bağımsızlık da neymiş ABD’ye güdümlü olmak varken? Batı-Doğu arasında köprü olmamız nedeniyle ve jeopolitik önemimiz vesilesiyle falan ülkenin bölünmez bütünlüğü gibi silahla korunması gereken ulusal varlığımız oldu sonunda demokrasi. 

Ulusal ve devletle ilgili olduğu için biz onu çok sevdik. Hep demokrasiden yana olduk. Öyle taraf olduk ki kimsenin ona dil uzatmasına falan izin vermedik. Demokrasiyi devletimizle özdeşleştirip iç ve dış düşmanlardan sonuna kadar koruduk. Yaşasın demokrasi!

Bu aşkımız karşılıksız bir aşktı sanki. Çünkü uğruna ölsek de ne devlet ne demokrasi bizi pek sevmedi. Tam artık iyice sivilleştik derken ülkenin altını üstüne getiren 15 Temmuz gecesi yaşandı işte. Bu sefer rayından da çıkmamıştı hâlbuki. Ekonomi bile tıkırındaydı…

Böylece demokrasinin değerini yeniden anladık. Vatanseverliğimiz iyice depreşti. Laik, sosyal bir hukuk devleti olmanın ne anlama gelmesi gerektiğini bile hatırlar gibi olduk. Hatırlayabildik mi?!

CANIM DEMOKRASİ

Peki, şimdi asıl soruya gelelim; seçimle gelmiş olan hükümet iş başında ama demokrasi açısından her şey yolunda mı? Günlerce şaşaalı kutlamalarla nöbeti tutulan demokrasi ne durumda yani? Önce olması gerekeni bir özetleyelim:

Bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, nesnel kurallarla işleyen kurumların eşitlikçi anlayışı, bireyin devlet karşısında hak taleplerinin teminat altına alınması, yargının bağımsızlığı, basın ve doğru haber alma özgürlüğü, özellikle bir siyasi partinin uzun süreli iktidarlığı sırasında muhaliflerin ‘çoğunluk tahakkümü’ne karşı korunması, alternatif düşünce üreten siyasal oluşumların temel haklarının güvence altına alınması, aydın ve sanatçılara düşünce özgürlüğü açısından özellikle özen gösterilmesi vs…

Evet, demokrasinin koruyucusu gibi görünenlerin -şu son günlerde salt mevcut iktidarı korumayı demokrasiyi korumakmış gibi algılatmaları bir yana- bu ilkesel tutumları bırakın pratikte uygulamalarını düşünsel alanda tahammül etmelerine yönelik bile beklentimiz yok. OHAL ve sonrası, toplumda korkuyu hâkim kılarken demokrasinin bu kez bambaşka bir otoriter dönüşüm geçirdiğini görüyoruz.

Darbe de tek adam diktası da istemiyoruz, demek yetmiyor. Konuşmak yetmiyor, susmak içimize sinmiyor. Canım demokrasi! Biz seni her gün başka biri için açtığımız yalnız değilsin hashtagleriyle koruyoruz. #Yalnızdeğilsindemokrasi inan bana değilsin. Hep beraber can çekişiyoruz.

Şimdi derin bir nefes alıp soruyu tekrar soralım, demokrasi neydi? Ve Aytmatov’ca cevaplayalım: Demokrasi emekti.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et