31 Ağustos 2016 00:51

Tembellik çok güzel gelsene!

Fatih Polat, Şenay Aydemir’in Can Yayınları’ndan çıkan ‘Organik Bozukluk, 21. Yüzyılda Tembellik Hakkı’ kitabını yazdı

Paylaş

Fatih POLAT

“Tembellik hakkı” bugüne kadar, Şenay Aydemir’in dediği gibi hoş bir hayal olmanın yanı sıra , sosyalist aydın ve politikacı olmasına rağmen Marx’ın damadı olarak anılmaktan kurtulamayan Paul Lafargue’ın ünlü kitabının adıydı birçoğumuz için. 

Şimdi bir de, Şenay Aydemir’in geçtiğimiz günlerde Can Yayınları’ndan çıkan ‘Organik Bozukluk, 21. Yüzyılda Tembellik Hakkı’ olarak aklımıza gelecek. 

Bu kitap 1997-2014 yılları arasında Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde çalışan Şenay Aydemir’in, Radikal’in ardından yaşadığı işsizlik dönemini ne kadar anlamlı değerlendirdiğinin de somut hikayesi.

Kitabın başında şöyle diyor Şenay Aydemir: “Bundan 135 yıl öncesinin koşulları nasıldır bilinmez ama Lafargue yine de umutluydu. Umudunun nedeniyse makinelerdi. Bu yüzden kitabını şu sözlerle bitirmeyi tercih etti: ‘Hâlâ anlamıyorlar makinenin insanın kurtarıcısı olduğunu; insanı aşağılık ve ücretli işlerden kurtaracak olan, azat eden, boş zaman ve özgürlük veren Tanrı olduğunu!’

Ama yanılıyordu. Makineler, bambaşka toplumsal koşullarda belki insanoğluna aradığı boş zamanı verebilirdi.”

Kitapta, epey zamandır da sinema yazılarını da keyifle okuduğumuz bir gazeteci ve sinema yazarının işsizlik dönemini kendisi için, çalışmanın sıkıcı rutini içinde ertelediği pek çok şeyi yapma fırsatının yarattığı hazzı görmenin yanı sıra, kendimizin ertelediği birçok şeyi de buluyoruz. Kitapta ‘tembellik’ dönemi faaliyeti olarak keyifle anlatılanlar, aslında gazetecilik dışındaki alanlarda çalışanlar açısından da kendini bulacağı, bazen tebessümle, bazen de yüksek sesle gülerek ‘evet, aynen’ diye aklında geçireceği cinsten şeyler.

İşsizliğin ilk günü evi şöyle bir dolaşmak, tütünü ve filtreyi telaşsız bir biçimde kağıda yerleştirerek sakin bir biçimde sarmak, ardından da kahveyi keyifle yudumlarken sigarayı keyifle tüttürmek. Mahallenizi, çevrenizdeki esnafı yoğun iş rutini içinde keşfedemediğiniz özellikleri ile hissedebilmek...

Peki ‘tembellik hakkı’ eşittir hiç çalışmamak demek mi? Sözü burada Şenay Aydemir’e bırakalım: “Çalışmanın size unutturduğu şeyleri hatırlamanın tam zamanıdır işte. Her gün en az iki saat bu unuttuklarınızı hatırlamaya çalışın. Resimleriniz en büyük galerilerde sergilensin ve büyük paralara satılsın, müziğiniz stadyumlarda inlesin, herkes imza almak için peşinizden koştursun diye değil, kendiniz için. Bunca yıldır ihmal ettiğiniz özelliklerinizden, yeteneklerinizden, okumadığınız kitaplardan, yazmadığınız yazılardan, kaçındığınız düşüncelerden özür niyetine. 

‘Tembellik hakkı’nın en çok zevk veren tarafı budur. Çalışmayı kendiniz ya da sevdikleriniz için yapmak.”

TEMBELLİK YAN GELİP YATMAK MIDIR?

Tüm bunların yanında tembellik hakkı başka nedir? Örneğin hafta içi olmasına rağmen kendini erken kalkmak zorunda hissetmemek ve bir malak gibi yattıktan sonra, ardından özenle hazırladığınız kahvaltıyı yayıla yayıla yapmak mıdır? Evet biraz da budur. 

Şenay Aydemir’in kitabında tüm bunlar, yaşamış bir insanın ağzından tadını çıkara çıkara anlatılıyor. Ardından kentin çalışırken kullanılan ana caddeler dışındaki semtlerini keşfetmek ve gezdiğin sokaklar içinde kendine de bu özgür halinle yeniden keşfetmek. O konuda da hoş bir benzetme kitapta sizi bekliyor: “Kediler sokaklarda özgürce dolaşıp dururken, köpeklerin sahiplerinin elindeki tasmaların boyu kadar özgür ve yalnızca tuvaletlerini yapabilecek bir süre kadar evlerinde dışarı çıkarıldıkları gerçeği can sıkıcıdır. Köpekler hüzünlüdür bu yüzden. Özenerek bakarlar kedilere ve içten içe sinir olurlar. Siz şimdi, tasmanızdan kurtuldunuz. Köpeklerin başkaları tarafından kontrol edilen hayatlarını içlenirken, sokaklarda gamsızca yayılan kedilere daha yakın hissedeceksiniz kendinizi.”

Ancak işsizlik maaşı ve tazminat da eridikten sonra tembellik hakkının insanı istediğini yapıp etmek konusunda sunduğu konforlu özgürlük zemini de ayağınızın altından yavaş yavaş kaymaya başlar. Bu aşamaları siz de yazar ile birlikte yaşayarak hissedersiniz. İşsizliğin ilk zamanlarındaki keyifli hali, yerini yeniden çalışmak zorunda olmanın ve iş bulabilmek için eşe dosta haber vermenin sıkıcı telaşına bırakır.

Keyifli, eğlenceli ve okurken insana ‘Tembellik çok güzel, gelsene’ dedirten bu kitap, gündelik hayatımızı derinlemesine kuşatan kapitalist sistemin ve paranın bozuşturduğu ilişkilerin, yine gündelik hayatın içinden eleştirisini sunuyor. 

Kitabı değerli kılan en önemli yanlardan birisi de, yazarın kendi iç dünyasını komplekssiz bir biçimde okurla paylaşması oluşturuyor.

Şenay Aydemir, Paul Lafargue’nin kitabını son kez eline aldığında okuduğu ve aklından çıkmayan cümleyi de şöyle aktarır: “Kapitalist toplumda çalışma, her çeşit düşünsel yozlaşmaların, her türlü organik bozuklukların nedenidir.” 

Ve kitapta yeniden dönülen iş dünyasındaki şu çarpıcı son ile biter:

Karşıda, genel müdürün devasa odasının girişindeki yan duvarda bir yazı belirir: Arbeit macht frei!*

Ekran siyaha düşer...

*Arbeit macht frei; “Çalışmak özgür kılar”; “Çalışmak insanı özgürleştirir” anlamlarına gelen bir Almanca deyiştir. Alman Yazar Lorenz Diefenbach, “Arbeit macht frei” ifadesini 1872 yılında yazdığı kitabının başlığı olarak kullanmıştır. Deyiş, birçok Nazi toplama kampının girişinde yer almasıyla ün kazanmıştır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Gördüğüm en kötü lig başlangıcı

SONRAKİ HABER

Demokrasi nöbetinde kahraman hak arayışında terörist!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa