Darbe girişimi ve kamu emekçilerinin durumu
Geç kalmadan, öncüsü kadınlar olmak üzere birleşik mücadelenin önemi daha da can yakıcı olarak kaşımızda durmaktadır.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından hükümet yine kendine bir çıkış yolu bulma çabasına girerek on beş yıldır sürdürülen yanlış politikaların sonucu yaşananları sadece ortağına yıkmaya çalışıyor. 15 Temmuz darbe girişiminden önce, eşit yurttaşlık, insanca yaşam, demokratik bir Türkiye istediği için katliamlara, saldırılara, işten atmalara uğrayan yurttaşlara yapılanların sorumluluğunu FETÖ örgütüne yıkarak kendisini kurtarma çabası içerisinde. Oysa ki, Türkiye’de yaşayan emekçi halklar, demokrat, sosyalist, Alevi ve Kürt çevreleri, bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumun on beş yıllık ortaklığın bir sonucu olduğunu biliyor.
Cemaatin devlet içinde örgütlenmek istediği ya da şöyle diyelim, devleti ele geçirme isteğinde olduğu yaklaşık otuz yıldır çeşitli kurumlar, aydınlar, yazarlar tarafından getiriliyor. Ancak hiçbir hükümet bu uyarıları dikkate almadı, siyasi çıkarları uğruna kulaklarını tıkayarak yollarına devam etti. Ta ki çıkarlar çatışıncaya kadar!
Hal böyle olunca herkes elindeki gücü kullanmaya kalktı ve sonuç 15 Temmuz darbe girişimi olarak karşımıza çıktı, yaklaşık üç yüz insan hayatını kaybetti. Devamında ise bütün kamu kurumlarında açığa almalar ve tutuklamalar başladı.
En büyük mağduriyet ise eğitim sektöründe yaşanıyor. Birçok eğitim emekçisi açığı alındı ve KHK’larla bu okullar kapatılarak binlerce öğrenci mağdur edildi. Bu özel okulların kapatılması yerine devletleştirilerek eğitim ve öğretime devam etmesi gerekirdi. Diğer yandan bir cemaatle ilişkiyi kesmeye çalışırken, diğer cemaatlere devletin kapılarını açmak ya da onlara dokunmamak, bir on sene sonra yeni darbelerin ayağının örülmeyeceğinin garantisini vermiyor.
Eğitim emekçileri ile birlikte bütün kamu kurumlarında açığa alınan kamu çalışanlarının sayısı on binleri aşmış durumda. Açığa alınmaların başlaması ile birlikte insanların yüzünde korkuyu, endişeyi gözlemlemek mümkün. Çalışanların bu konu üzerinde yorum yapmak ya da konuşmak şöyle dursun, birbirine selam vermekten bile kaçınır hale geldiğini gözlemlemek mümkün. Diğer yandan hükümet tüm bu yaşananlardan istifade edip KHK’lar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişikliğe gidip, çalışma güvencesini kaldırarak adeta kölelik düzenine köklü geçiş yapmak niyetinde. Ayrıca rotasyon, performansa göre ücret uygulaması yine kadınları vuracak. Bir yandan kadına, sermayeye ucuz iş gücü için üç-beş çocuk doğurmaları, diğer yandan iş güvencesinin ortadan kaldırılması vb. şeyler dayatılacak.
Bugün haklılığımızı haykırmanın tam zamanı. Hatta geç kalmadan, öncüsü kadınlar olmak üzere birleşik mücadelenin önemi daha da can yakıcı olarak kaşımızda durmaktadır.
Bir kamu emekçisi / ANKARA