03 Eylül 2016 10:07

Kendi hayatının akışını değiştirdi

“Evlendim, çocuklarım oldu, ev işi, misafir, temizlik, ütü derken baktım eski Güler gitmiş yerine yeni bir Güler gelmiş.”

Paylaş

Ebru YİĞİT
Güler, Derince’nin Öğretmenler Mahallesinde yaşayan, ailesiyle işlettikleri fırına her gittiğinizde sizi güler yüzüyle karşılayan ve deyim yerindeyse beş dakika yerinde duramayan emekçi bir kadın.
Güler, ilkokul ikinci sınıftan sonra ailesinden ayrı yaşamış. Yatılı okulda okumaya başladığı andan itibaren kendi ayakları üzerinde durduğunu söylüyor ve başlıyor zorlu yollardan geçen hayat hikâyesini anlatmaya; “Babam okumamı çok isterdi, uyanık bir çocuk olduğumdan ‘Benim kızım avukat olsun’ derdi. Okumak için elimden geleni yapsam da liseye devam etmek için İstanbul’a gönderilince oraya alışamadım, Erzurum’a geri gelip okumaya devam ettim. Ancak eskisi gibi olmadı ve okulu bırakmak durumunda kaldım. Ama hala bile okumaktan vazgeçmiş değilim. Fırında zaman buldukça gazeteyi takip edip ülkenin durumuna kafa yoruyorum kendimce.”
 

HAYAT BÖYLE GEÇMEZ 
Kendisini “çalışmaya aşık bir kadın” olarak niteleyen Güler, çalışmaya başlayana kadar zor günler geçirmiş. “Evlendim, çocuklarım oldu, ev işi, misafir, temizlik, ütü derken baktım eski Güler gitmiş yerine yeni bir Güler gelmiş. Evde kaldıkça kendimi sadece yemek yapan, evi temizleyen, dört duvar arasında kalmış bir kadın olarak hissediyordum. ‘Hayat böyle geçmez’ deyip kütüphaneye kaydoldum, her hafta oradan bir kitabı bitirip yerine yenisini alıyordum. Evin dışına çıkıp hayatın akışına karışmak istedim. Ve fırında çalışmaya başladım. Çalışmaya başlayınca kendimi işe yaramış hissediyordum. İktidardakiler “kadınlar evinde otursun, çocuk yapsın” dedikçe çok sinirleniyorum; çok istiyorlarsa onlar yapıp baksınlar. Biz evin içine mahkûm edildikçe psikolojimiz bozuluyor.
 

‘KADINLAR ÜRETİCİ VARLIKLAR’
Çalışma temposunu soruyorum Güler’e, “Fırıncı olmak demek günün en erken saatlerinden itibaren ayakta olmak demek” diye özetliyor durumunu. “Kışın fırına 4’te geldiğimiz oluyor, yazın akşamları 8.30’a kadar çalışıyoruz… Ne için? Ekmek paramızı kazanmak için. O yüzden insanlar emeklerinin karşılığını almalı. Hükümet 3 çocuk yapsın diyor ya; çocuk yapmaya yaparsın da, aç susuz kaldıktan sonra nasıl büyüteceksin o çocukları?”
Fırıncılığa başladığında erkek işi diye vazgeçirmeye çalışmışlar başlarda ama “insanlar beni gördükçe alıştı” diyor. “Ben üretimden yanayım, kadınlar üretici varlıklar. Bizim kafamız detaycı çalışıyor, o yüzden yaptığımız her işte başarılı olacağımızı düşünüyorum… Ben tezgâhta çalışmaya başladıktan sonra baktım ki fırına gelen giden sayısı artmaya başladı. Güler yüzlü olunca, insanlara yardımcı olmaya çalıştıkça kendimi iyi hissediyorum. Burası emekçi bir mahalle kimin neye ihtiyacı var, az çok biliyorsun. Ekmeğe zam geldikten sonra bayat ekmek alan insanların sayısı arttı. Düşündüm ki devlet istediği kadar geliştiğimizi, zenginleştiğimizi söylesin, cebimize girende bir değişiklik olmuyor ki. İnsanlar 1300 lira asgari ücretle ev geçindirmeye çalışıyor. Bazen yeri geliyor cebinde ekmek parası yok. Haliyle insanız, biz de veriyoruz, aç mı kalsın insanlar?” 

ŞİDDET VAR ÇÜNKÜ EŞİTLİK YOK
Darbe gecesini soruyorum; malum, fırıncı olmak iki kat önemli olur öyle günlerde... Darbe gecesi uyuduğunu, her şeyden habersiz olarak sabah fırına geldiğini anlatıyor Güler. “Eşim o gece korkmayayım diye beni uyandırmamış, onlar geceden fırına gelmişler. İnsanlar fırına gelip ekmek almışlar tabi o korkuyla. Ben sabah anladım… Ama ülkenin gidişatına üzülüyorum. Bazen diyorum ki, öyle böyle deyip bu adamlar şeriatı getirecek, başkanlığı getirirlerse de zaten artık her istediklerini yaparlar.”
Söz dolanıyor geliyor son dönemde çokça tartışılan hadım meselesine. Güler’in bu konudaki görüşleri şöyle: “Her gün televizyonlardan bağırıyorlar ‘Burası Müslüman bir ülke’ diye. Kuran’da da kadın ile erkeğin eşit olmadığı yazıyor. Zaten bu kadar kadın cinayetinin, şiddetin olmasını da buna bağlıyorum, eşitlik yok çünkü. O yüzden hadım bir denensin bakalım, belki erkekler kadınlara tecavüz etmekten vazgeçer.” Dünyada bazı Müslüman ülkelerde bunun uygulandığını ama bir karşılık görmediğini hatırlatıyorum Güler’e. Yanıtı, umutsuz bir dileği söyler gibi: “Belki bizde bir çözüm olur…” 

ÖNCEKİ HABER

Demleyelim mi bi çay?

SONRAKİ HABER

İşimizin ekmeğimizin peşini bırakmayacağız!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa