03 Eylül 2016 10:47

Biz ne zaman bu kadar ayrıştık?

Bombalar sadece bedenleri değil birlikte yaşam umudumuzu da parçalıyor...

Paylaş

Kader BAYRAM
Hava o kadar sıcak ki güneş gökyüzünde değil sanki evlerin içinde. Millet kendini sokaklara atmış duvarın gölgesini kovalıyor. Güneş batmıştı ama boncuk boncuk akan ter hala insanları sersemletiyordu. Serinlik versin diye yıkanan damlara çıkılmış, kilimler seriliyor akşam yemeğine hazırlanılıyordu. Babaların yolunu bekleyen çocukların damdan aşağıya sarkan başları gözüküyordu. Yemekler yendi, bizler de kendimizi dama atmış yedi kadın sohbet ediyorduk. Havanın serinlemesiyle dört bir yandan davul, orkestradan müzik sesleri gelmeye başladı. Ardından silahlar patladı. Tüm kadınlardan “Şu silah sıkmayı bir türlü engelleyemediler” sitemi yükseldi. Çaylarımızı yudumlamaya başlamıştık ki bir patlama sesi duyuldu. Hepimiz birden gökyüzüne baktık. Havai fişek patladı sandık ama gökyüzünde bir şey gözükmüyordu. O an “Bu bomba” dedik. Birden hepimiz ayağa kalktık, sesin geldiği yere yöneldik. Evler dip dibe olduğu için komşular birbirine sormaya başladı. Siren sesleri ortalığı inletince “Neresi acaba?” dediler. Sesin geldiği yerde cemevi vardı ve aklıma ilk gelen yer orası oldu. “Orada ne vardı?” diye birbirimize sorarken, “Cemevi var, kesin orası” dememle aynı anda Cengiztopel Mahallesi’nden bir dumanın yükseldiğini karartı halinde gördük. Orada bir şey yoktu... Bir düğünün olacağı aklımızın kıyısından bile geçmemişti. 
 

AKIL ALMAZ SÖZLER
Ben cemevi dediğimde az önce beraber çayı yudumladığımız, 15 Temmuz gecesinde nasıl korktuğunu anlatan kadının ağzından dökülen “Atsınlar, orası zaten Alevilerin gittiği yer” sözlerine ablam, “Bizim yanımızda bir daha böyle şeyler söyleme” diye tepki gösterdi. Kadın “Niye, siz Alevi misiniz?” diye sorunca “Değiliz de onlar da bir can taşıyor” diye cevap verdi. Ben diğer damdaki komşulara cevap veriyordum ki “Yürü, aşağı iniyoruz!” diye bir emir cümlesi duydum. Ne olduğunu anlamadan aşağı indik. Ablam “Bir insan bunu nasıl söyler” diye söylenerek evinin yolunu tuttu. Saldırının Kürt düğününe olduğu duyulunca sadece “Yazık olmuş” dedi herkes ve sustu. 
Olayla ilgili bilgi vermek için televizyonlara çıkanların “Orası Kürtlerin yoğun yaşadığı, ayrıca PKK’ye sempati duyanların eylem yaptığı yer” gibi ayrıştırıcı söylemler kullanmaları az önce ablamın “Aklım almıyor” diye söylenip sorduğu sorunun da cevabını veriyordu. Söylenen her söz sokağın da ağzındaydı... 
Sabah gördüğüm her kadına soruyordum, “Ne düşünüyorsunuz?” diye; özellikle de AKP’ye oy vermiş olanlara. Çünkü Kürt kadınları kime oy verirse versin hepsi “Hawar” dedi, sinesini yumrukladı. Bir kadın “Ya düğün sahiplerinin IŞİD’le bağı varmış. Ayrılmışlar ondan patlatmışlar,  internetten okudum” dedi. Bir diğeri “Hep Türklerin içinde patladı, bu defa da Kürtlerde olsun” dedi. Ölenlerin çoğunun çocuk olduğunu duyunca “Analara Allah yardım etsin. Kendi çocuklarım gözümün önüne geldi” dedi. Bir diğeri “AKP’ye oy verdim ve oy da topladım. Pişmanım. Bu şerefsizleri başımıza bela eden onlar. İnsanları o kadar ayrıştırdılar ki insanlıktan çıktık, birbirimizin acısına sevinir olduk. Ölümün Kürdü Türkü olur mu? Bugün onlara yarın bize...” dedi. “Vallahi sabah kapının önünde düğün çalmaya devam edince insanlığımdan utandım. 50’den fazla can ve çoğu çocuk. Çocuklarıma sarılmaktan utandım” diyor bir başkası da.
 

NASIL DÜZELİR, NASIL YAŞANIR BU ACIYLA
“Sen ne diyorsun bu olanlara Emine abla?” dememle Emine Abla, elini birbirine vurup başlıyor; “Sen anlatmıştın da ben böyle olduğunu fazla bilmiyordum. Üniversite hastanesine gittik. Orada yaralı bir çocukla kadını gördüm. İnsan insana bunu yapar mı? Nasıl düzelir, nasıl yaşanır bu acıyla. Kaynım karakolda polis, patlama olunca onlar da olay yerine gitmiş. Bir çocuğun kopan kolu damdaymış. Çocuğun elinde cips varmış. Yavrumun yediği son şey o olmuş. İçim yandı yandı kül oldu. Bu memlekette Kürdü de Türkü de Alevisiyle Sünnisiyle bak bir aradayız. Ayrı gayrı olur mu? Benim gözümde ‘Kürtlere iyi olmuş’ deyip söyleyenlerle bombayı patlatan kişi aynı.  Anam, sesini de çıkartamıyon, tuttuklarını içeri atıyorlar. Valla şu çocukları ölen kadınlar ‘vatan sağ olsun’ diyor ya boğasım geliyor o kadınları. Benim vatanım ölmüş sen daha ne diyorsun...” Emine Abla konuşuyor ama yüreğinin acılar içinde kaldığını gözlerinden, sesinin titremesinden anlıyorsun. Sende yarattığı duygu, ‘İnsan olmak böyle bir şey’ dedirtiyor. 
Mahallemde konuştuğum tüm kadınlar televizyonda duydukları sözleri tekrarlıyorlar. Söylenen sözler karşısında zaman zaman aklın dimağın duruyor. Yüreğimize ekilen kin tohumlarının nasıl da filizlendiğini, siyasilerin söylediği her ayrıştırıcı sözle nasıl sulandığını gördükçe, canlı tanıklığımızın karşısında omuzlarımıza binen yükün altında ezim ezim eziliyorum. Yaşanan vahşet öyle büyük ki kelimelere dökmek kolay olmuyor. Evladı ölen bir ananın yerine kendilerini koyduklarında anlıyorlar. Az önce söyledikleri sözleri boşa çıkartırcasına, “Yavrum nasıl acı çekmiş, analarının yüreği nasıl yandı” diyebiliyorlar. 
Tüm bu söylenenleri heybemize doldurup, giden canlara rağmen “Barış için umudumuz var” diyebilmeliyiz. Buna, acılarımızda ortaklaşarak başlayabiliriz. Yok bir farkımız birbirimizden ve barışa hepimizin ihtiyacı var!

ÖNCEKİ HABER

Karaburun Bilim Kongresi: Son KHK akademiye bir darbedir

SONRAKİ HABER

Bu karanlıktan çıkışın anahtarı; BARIŞ 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa