04 Eylül 2016 05:10

Fırsatçılık, karanlık, düşmanlık ve bülbülü öldürmek

Ömer Furkan Özdemir “672 sayılı KHK” ile akademisyenlerin ihraç edilmesi üzerine yazdı.

Paylaş

Ömer Furkan ÖZDEMİR

Küçük bir anımsıyla başlayalım… Küçükken anneannem perşembeyi cumaya bağlayan gecenin “mübarek”liğini sürekli hatırlatır, o gece edilen duaların kabul olacağını ve o gece akıldan dahi geçirilen kötülüklerin büyük günah olacağını anlatırdı. Aradan geçen onca yılda “yaşadıklarımdan öğrendiğim hiç bir şey” olmadığını varsaysak bile geçtiğimiz perşembeyi cumaya bağlayan gece yaşananları anneannem görseydi, muhtemelen, onurlu insanların işlerine son verenlerin, “kul hakkına girenlerin”, “cehennemde nasıl yanacaklarını” anlatırdı… Ben ise ona, bu kötülüğü yapanların, yüzlerce insanı işsiz bırakanların bizzat kendilerinin “alınları secdeye değenler” olduğunu söyleyip “hangi cehennem”in bunun cezasını verebileceğini anlatmaya çalışırdım. 

Geçtiğimiz cuma sabahına “672 sayılı KHK” ile binlerce kamu çalışanının işlerine son verildiği haberiyle uyandık. 15 temmuz sonrasının darbecilerle ve ‘FETÖ’cülerle mücadele eden “demokrasiye sahip çıkmış” Türkiye’sinde binlerce insan bir gecede işsiz bırakıldı. KHK’nın “ekli liste”sindeki isimlerde ise bu satırları yazanın yıllardır tanıdığı hocaları, arkadaşları da vardı. OHAL kapsamında çıkarılan bu “kanun hükmünde” kararnameyle, yaşamlarını laik-demokratik bir ülke mücadelesiyle geçiren birçok akademisyen/bilim insanı, inanılmaz bir şekilde, FETÖ’cü/milli güvenlik tehdidi bahanesiyle işten çıkarıldı. Ülkede daha fazla kan dökülmemesi için hazırladıkları bir bildiri yüzünden devletin en tepesinden aylardır hedef gösterilen birçok akademisyen zaten soruşturma ve açığa almalarla sindirilmeye çalışılırken ve bir çoğunun görevine son verilirken o gece bazı üniversitelerden bir çok akademisyenin “soruşturmasız”, “sorgusuz-sualsiz”, “yargısız” ve üstelik tamamen asılsız suçlamalarla işten  çıkarıldıklarına tanık olduk.

Peki böyle bir aymazlık insanın kendisine dahi nasıl anlatılır, insanlara nasıl tarif edilir, “yarınlar”a ne söylene bilir? Bir küçük gazete yazısına bu büyük alçaklık nasıl sığdırılır? Nasıl açıklanır?

Belki de en basit haliyle “fırsatçılık”la açıklanır…“Yukarı”dan gelen, “FETÖ’cü listesi” buyruğunu fırsata çevirerek, “FETÖ”yle uzaktan yakından ilişki şöyle dursun, her türden cemaatlerin egemenliğine karşı her daim laikliği savunanları bu listeye dahil etme pervasızlığıyla…

Ya da en uygun ifade olan “utanmazlık”la açıklanır… Tek derdi bilimsel faaliyet olan, üniversitelerin, bilimin ticarileştirilmesine karşı mücadele edenleri “milli güvenlik” tehdidi olarak görüp iftirayla ihbar etmek ve birgün “rüzgar tersine döndüğünde”, “bu insanların yüzüne nasıl bakacağım” diye düşünmemekle…

En yalın ifadeyle “karanlık”la açıklanır… Üniversitelerin aydınlık yüzlerini tırpanlayarak çökertilmek istenen karanlıkla; bilimin kalan kırıntılarını da yok etme gayretiyle…

Aslında hiçbirisi “düşmanlık”la açıklamak kadar iyi ifade edemez… Barışa, barış isteyene düşmanlık, bilime, ülkenin geleceğine düşmanlık, laikliğe, onurlu bir yaşama düşmanlık, iyiye-güzele dair ne varsa ona düşmanlık… Çünkü onlar “…sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman,vatan ki bu insanların evidir, sevgilim, onlar vatana düşman”*

Nihayetinde, yapılmak istenen şey en iyi“Bülbülü Öldürmek”le açıklanır… “Herkes”in gözü önünde, herkesin de bildiği üzere, kendilerine ve ülke insanına veremeyecekleri tek bir hesabı olmayan bilim insanlarının kurban edilmeye çalışılmasıyla… Oysa herkesin bildiği gibi “Bülbüller insanlara şarkı söyler, bu yüzden bülbülü öldürmek günahtır!”**

Geçtiğimiz cuma sabahında bizi uyandıran 672 sayılı KHK kapsamında işine son verilenler arasında Hakan hoca (Koçak) vardı, bu ülkenin işçi sınıfının, emekçilerinin tarihini araştıran ve gelecek kuşaklara aktaran; Derya hoca (Demirer) vardı öğrencilerine her adımda bilimsel eğitimi sunmaya çalışan; Kuvvet hoca (Lordoğlu) vardı göçmenlerin-mültecilerin kahredici yaşam koşullarını ortaya çıkartan… Akademinin yüz akı onlarca bilim insanı vardı, bilimi, şirketlerin kar hesabına değil emekçilerin, halkın yaşamına dahil etmeye çalışan… Fırsatçılıkla, düşmanlıkla, karanlıkla ve utanmazlıkla üniversitelerden, işlerinden uzaklaştırıldılar.

Perşembeyi cumaya bağlayan gece işlenen bu büyük suçun hesabını sormak ise “öte taraf”a kalmayacak çünkü “bu dünya”da er geç barış, bilim, onur ve adalet kazanır,ve hiç şüphesiz kazanacak da!

*Nazım Hikmet
**Harper Lee, Bülbülü Öldürmek

ÖNCEKİ HABER

Lirik bir şiirdir Ernesto

SONRAKİ HABER

31 Ağustos - 2 Eylül: ‘Otoriter kalkışma’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa