12 Eylül Anneleri, darbe ve direnişi anlatıyor
12 Eylül askeri darbesinde çocukları cezaevine giren, darbeyle birlikte hayatları 12 Eylül öncesi ve sonrası diye ayrılan anneler anlatıyor.

Zeliş IRMAK
“12 Eylül öncesi normal bir anneydim, işte evimin kadını çocuklarımın annesi, onların her bir vazifesini yapan, onlara yemek yapan, onları giydiren, onları okula yollayan, yollarını bekleyen bir anneydim. 12 Eylül'de çocuklarım içeriye alındıktan sonra ise evde oturamaz oldum artık hep cezaevi kapılarındaydım.” 12 Eylül'de tutuklanıp 12 yıl cezaevinde kalan Turgay ve aynı dönem tutuklanıp işkence gören Mine Nazari'nin annesi Şükriye Nazari, 12 Eylül 1980 öncesi hayatını böyle anlatıyor. Şükriye anne diğer tutuklu aileleriyle birlikte hiç durmadan 11 buçuk yıl boyunca mücadele ediyor. Umudu hiç yitirmediği gibi çocuklarına da umut oluyor. Oğlu Turgay annesinin büyük emekleri sonucu sevgilisiyle cezaevindeyken evleniyor.
Darbeden önce 'normal' bir hayatı varken, 12 Eylül'den sonra mücadele 'normal'leri haline geliyor. 12 Eylül'den önce ve sonraya bölüyor hayatı. Başka pek çok kadın gibi...
Kendini tüm devrimcilerin annesi ve savunucusu olarak tanıtan Sümer Demirel, hayatını ikiye ayırıyor. “Sessiz ve itaatkâr biriydim. Benim ikinci yaşamım, hayata başkaldırdığım yıl 12 Eylül oldu.” Sümer Demirel kızı Nilüfer Demirel ile birlikte gelişiyor ve örgütleniyor. Sümer annenin asıl mücadele yılları ise kızı tutuklandıktan sonra başlıyor. 12 Eylül'den sonra başkaldırmayı öğrendim diyen Sümer anne İHD ile birlikte mücadele ediyor.
12 Eylül 1980 darbesi bahsi her açıldığında hatırlanan birçok rakam var. Resmi rakamlara göre gözaltına alınanların sayısı 650 bin. Birer rakam değil bahsetiklerimiz, insan. Umudu olan, hayali olan, güzel günler için yola çıkan insanlar. Her bir rakam bir anne demek. Her bir anne ise bir mücadele portresi.
Bu mücadele portreleri, gönüllü olarak bir araya gelmiş Doliche ekibinin '12 Eylül Anneleri' belgesel film çalışmasıyla bizlere sunuldu. Portrelerin yalnızca sözlü olarak kalmasını istemeyen ekip, röportajları kitaplaştırdı.
ANNELER SUSMUYOR, DİRENİYOR
Darbe dönemi yoğun baskı, hak ihlali, işkence demek. Ama anneler, bunu sessizce kabullenmek yerine direnmeyi seçer. Üstelik 12 Eylül'ün öğrettiği bu direngenlik hayatın her alanında devam eder.
İki oğlu da gözaltına alınan Artvinli Naciye Yüksel en yalın haliyle anlatıyor. “Dövüldük, sövüldüm o ki oldum ben devrimci. İşkenceye vermeselerdi, uygun bir dille anlatsaydılar olmazdım. Hama bele edince oldum. Nere götürürlerse götürsünler bu yürekten heç değişmem.”
Rizeli Memnune İmamoğlu ise iki oğlu Besim ve Yavuz Cihan'ı kaybetmiş ama mücadeleden vazgeçmemiş. “Gençlere güvenim sonsuz. Ben vazgeçmedim, mücadelemi devam ettiriyorum. Ne Çaykur'u sattırırım ne dereleri.”
‘HER ŞEYİ BİZE DEVLET ÖĞRETTİ’
12 Eylül yaşayanlar için elbette unutulmaz zamanlardı. Gözaltına alınan, tutuklanan, işinden edilenlerin hikayelerini dinledik yıllarca. 12 Eylül’de kimse tek başına bedel ödemedi, ailelere bedeller ödetildi.
Anneler ise bu dönemin en acı çekenleri. Çocuklarının gece yatağından götürülmelerini, darp edilmelerini, işkencelerini gördüler. Bununla da kalmadı. Çocuğunun peşinden koşan her anne de hakarete uğradı, darp edildi, işkence gördü, kimisi tutuklandı.
Zeki Şahin'in annesi Güzel Şahin'in hayatı da oğlunun tutuklanması ile değişenlerden. 17 yaşında gözaltına alınan oğlunu geri alabilmek için verdiği mücadele ile hayatı değişiyor. “Biz bilinçsizdik ama çocuklarımız açlık grevine başladıktan sonra değiştim, bir cengaver kesildim. Her şeyi bize devlet öğretti. Sistem bozuktu, bozuk olduğunu öğrendim.”
“Vallah Kenan Evren kalktığı zaman (yönetime geldiği zaman) halkı evlerde öldürüyorlardı, götürüyor dışarıda öldürüyorlardı, sokaklarda yakalayıp öldürüyorlardı. Her gün evimizi basıyorlardı. Neden diye sorduğumda siz Kürtsünüz diyorlardı. Kürtlerin başına gelen kimsenin başına gelmesin.” Diyarbakır'da yaşayan Şirine Onat 12 Eylül'de bölge illerinde yaşanan zulmü anlatıyor bizlere.
Annelerin anlattığı her hikayede yoksulluk da çarpıyor gözümüze. Kimisi büyük şehirlere göç etmiş kalabalık aileler, kimisi memlekette tutunmaya çalışan aileler. Birçok annenin ikiden fazla çocuğu var. Biraz da bu sebep olmuş ayakta kalmalarına.
Çok öfkeliler kadınlar ve bu öfkelerini saklamıyorlar. Öfkeli olmamak mümkün mü? Sokağa çıkma yasağı ilan edildiği için evinde doğum yapmak zorunda kalan ve bu sebeple çocuğu engelli doğan var. İdam edilen çocuğunun son yazdığı mektubu 26 yıl sonra alabilen var. Çocuğunun idam edilmeden önce son olarak istediği kadayıfı ulaştıramayan var. Bu sebeple yıllar geçmesine rağmen acıları da, öfkeleri de bugün hâlâ sıcak.
DARBEYLE HESAPLAŞMA: 'DEVLET DEVLETİ YARGILAR MI?'
Her hikayede onlarca polisin, askerin, hakimin adı var ama anneler en çok bir “tek adam”ın ismiyle anıyor 12 Eylül’ü: Kenan Evren!
Hayatlarından çalınan onca yılın ardından "Annelerin içi nasıl soğur?" sorusu en kritik sorulardan biri. Her anne adalet bekliyor, sorumluların yargılanmasını istiyor. Onlar çocuklarının haklı olduğuna inanıyor. Bu haklılığın hukuk önünde de kabul edilmesini istiyor.
“Benim gibi analar olarak ölmeden, haksız yere yargılanan çocuklarımızın, cezaevinde ölen veya çıkıp hayatı değişen çocuklarımızın, işkence yapılan çocuklarımızın ve işkence yapılan biz ailelerin hakkı için 12 Eylül'ün yargılanmasını istiyoruz. Beni rahatlatacak olan bu.”
“Hepsi yargılansınlar isterim. Biz mazlum idik. Onların arkasında ordu var. Benim neyim var ki. Devlet 12 Eylül'ü yargılayacaktı, hani kim yargılayacak? Devlet devleti yargılar mı?”
Cenazeler bulunur mu, dağılan aileler bir araya gelir mi, çalınan yıllar ne olur, peki ya işkence izleri silinir mi? Darbelerle gerçek bir mücadele olmadıkça bu sorular cevapsız, acılar ise taze kalacak.
'EŞİMLE AYNI KAFADAN DEĞİLDİK'
BİR de hem kocasına hem de 12 Eylül sistemine tek başına direnen kadınlar var. 12 Eylül’de tutuklanan Alev Çevik’in annesi Nedime Çevik pek çok kadının yaşadıklarını anlatıyor adeta. “Eşimle aynı kafadan değildik. Biraz titiz ve sinirliydi. Ben evde yemeğini, temizliğini yapıp gün içinde koşa koşa Metris’e giderdim.”
Memnune İmamoğlu da Rize'de iki oğlunun peşinde tek başına karakol karakol dolaştığını anlatıyor. “Çocuğumu Fındıklı'da tutmuşlar, peşinden aramaya gittim. Kocam tembeldi yani güçsüzdü, ben buldum oğlumu ama 18 gün sonra. 18 gün boyunca işkence etmişler.”
12 EYLÜL BİTTİ Mİ?
12 Eylül ile mücadele edeceğini söyleyen AKP iktidarı annelere pek çok söz vermiş. Ama o sözlere ne olmuş annelerden dinleyelim.
Nurettin Yedigöl’ün annesi Seycan Yedigöl dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile görüşmesini şöyle anlatıyor “Tayyip Erdoğan geldi buraya, konuştu benimle. Dedim ki Kenan Evren bize ciğer acısı verdi. Senden ricam onlar da çeksin. Dedi ki araştırırız, bir şeyler yaparız... Bu kadar.”
Nedime Çevik “O zaman 12 Eylül’dü, kötü şeyler yaşadık. Ama ben şu anda da yargıya, hukuka inanmıyorum. Parasız eğitim istiyoruz pankartı açanları içeri alıyorlar. Demokrasi var, Türkiye değişti diyorlar. Neresi değişti, neresi demokrasi? Demokrasi olması için o ülkede eylem olacak, yürüyüş olacak, muhalifler olacak, fikrini söyleyenler olacak. Sadece bir kişinin dediği olursa demokrasi mi olur?”
ANNELERİN ANLATTIKLARI BELGESEL OLDU
“12 Eylül Anneleri” çalışması 1980'den 1990'lı yıllara kadar gerek çocuklarının yaşadıklarını, gerek anne olarak kendi yaşadıklarını ortaya koyuyor. Aynı zamanda annelikten dava arkadaşlığına dönüşme sürecini de anlatıyor.
Bu çalışma 12 Eylül'ün tüm acılarını ortaya koyarken aynı zamanda değişen ve direnen annelerin azmiyle de tanıştırıyor bizleri.
Doliche ekibi şu isimlerden oluşuyor: Memik Horuz, Sevim Erdem, Seza Mis Horuz, Eyyüp Epekinci, Gülseren Yoleri, Ayça Atay, Hatice Kalpaklı, Coşku Can Horuz. 12 Eylül Anneleri, bu ekibin sekiz yıllık çalışmasının ürünü.
Bu kapsamda yapılan röportajlardan ortaya çıkan “12 Eylül Anneleri” belgesel filmin yönetmenleri Memik Horuz, Sevim Erdem, Eyyüp Epekinci. Röportajlardan oluşan aynı isimli kitap ise Memik Horuz ve Gülseren Yoleri tarafından yayıma hazırlanarak bizlere sunuldu.
Doliche ekibi Türkiye'nin her köşesinden 116 anne, birçok kardeş ve eşle çekim yaptı. İşte bu çekimlerden derlenen “12 Eylül Anneleri” çalışması bir tarihi süreci annelerin dilinden, yüreğinden bizlere anlatıyor.
İHD'NİN KURULUŞUNDA ANNELER
12 Eylül Anneleri çalışması tüm bu hikayeleri anlatırken başka bir gerçekle yüzleştiriyor bizi: Direnen ve örgütlenen kadınlar. Eviyle bakkal arasında başka yer bilmeyen ama sonradan cengâver olan kadınlardan, yaşadıklarını kitaplaştıranlara kadar her biri 12 Eylül’ün ardından bilinçlendiğinden, güçlendiğinden, örgütlendiğinden bahsediyor. Annelerin tecrübelerinden biri de, İHD’nin kuruluşunda yer almaları. Şükriye Nazari, esnafın, işçinin, hayat kadınının tüm ezilenlerin hakkını savunmak için İHD'yi kurduklarını anlatırken o günlerin umut ve coşkusunu yaşıyor hâlâ: “İnsan Hakları Derneği'ni kurduk bu arada. Hakkımızı aramak, bir arada durmak, dayanışmak için kurduk bu derneği.”
Tutuklanan ve yıllarca tutuklu kalan Doğan Fırtına'nın annesi Leman Fırtına da İstanbul'da İHD'nin kuruluşu için mücadele edenlerden. “İHD'yi kurmak için çok mücadele ettik. Yalnız tutuklu ve hükümlü aileleri olmasın dedik. Avukat olsun doktor olsun. Her türlü bize yardımcı olacaklarla beraber olalım. İki defa tüzüğümüzü geri çevirdiler. Tekrar tekrar gönderdik ve 17 Temmuz '86'da kabul edildi başvurumuz. İHD çok güzel işler yaptı. Hep beraber Adalet Bakanlığı'nın önünde, meclisin önünde, eylemler yaptık, çocuklarımız için...”
Evrensel'i Takip Et