11 Eylül 2016 07:18
/
Güncelleme: 19:22

Sting ‘Rock’ sahnesine geri dönüyor!

Yepyeni şarkılarla Kasım ayında karşımıza çıkacak Sting. albüme, kayıt için stüdya gitmek üzere kullandığı sokakların adını vermiş.

Sting ‘Rock’ sahnesine geri dönüyor!

Murat mrt. SEÇKİN
Volkan AĞIR

Bir müzisyen hakkında yazarken sevdiğin ve hoşlanmadığın albümleri teraziye koyduğunda olumsuz kısım ağır gelirse sanki anlatacak olumlu bir şey kalmıyormuş hissiyatı doğuyor. Bir yandan da müzisyenden her seferinde kalburüstü iş beklemek onu yüklü paralarla transfer edilmiş bir futbol oyuncusu (ürünü) haline getirmekten çok farklı gelmiyor. Ancak günümüzde üretilip basılmış müziğin neredeyse bir fetiş materyali olmaktan çıkıp sayısal kodlara düşmüş olması “o kadar para verdik, bu ne biçim albüm” isyanlarımızı lüzumsuz bir yere koyabiliyor. Biz de bu yanılgıya girmeyelim diye Volkan ile yazıyı paylaştık. Ben 1985-1999 ve biraz da daha öncesi ile ilgili bir kaç kelam edeceğim, sonrasında Volkan bayrağı devralacak.

TEMİZ PUNK

Bence İngiliz müziğinde Beatles sonrası yaşanan en büyük heyecan olan Punk olmasaydı şu an dinlediklerimizin çoğu yavan sesler olarak ortalıkta dolaşacaktı. Punk, dünyanın her yerinden, ezilmiş halkların, emekçilerin, antimilitaristlerin ve nice nefret suçuna kurban gitmiş insanın sesi olarak hem müziğe bakış açısını hem de müziğin var olma şeklini değiştirdi. Sting’in ilk kez müzik dünyasına adım attığı The Police grubu da böyle bir ortamda var oldu. ‘Temizlenmiş Punk’ın yanına, onun var olmasına büyük katkısı olan reggae, dub ve ska materyallerini koyarak kimsenin beklemediği şekilde stadyumları doldurdu. Tabii bunda grubun üç ‘müzikşörü’nün kompozisyon ve enstrüman yeteneklerinin su götürmez katkısı da büyüktü. Üç kişilik standart bir grup on binleri coşturdu.
Sonrasında Gordon Matthew Thomas Sumner yani Sting kendi yolunda ilerlemeye karar verdi. 1985 yılındaki ilk solosu “The Dream Of The Blue Turtles” ile annesi sayesinde yıllarca eğitimini aldığı piyano ve caz altyapısına geri döndü. Omar Hakim, Darryl Jones, Branford Marsalis gibi mühim caz müzisyenleri ile funk, pop ve klasik cazı keyifle harmanladı bu albümde ve sonraki işlerinde de bu grafiği mümkün olduğunca düşürmedi. Arkasından yayınlanan “...Nothing Like The Sun” ise sanırım Sting’in zamane deyimi ile fenomen haline geldiği iş oldu. Sonrasında çıkarttığı albümlere rağmen kendisini hâlâ “Shape Of My Heart” ya da “English Man In New York” ile anmamız da bundan kaynaklanıyor. 

ÇÖLDE AÇAN BİR GÜL GİBİ

Murat’ın bıraktığı yerden, fenomen şarkı “English Man in New York”un evde zaman zaman mırıldanılması ile tanıştım Sting ile. Sonra televizyonda gözüme ilişen klipte, çöllerde gezen bir arabanın içinde görünüyordu. Sonra bir uzun hava giriyordu. “Desert Rose”dan (Çöl Gülü) hemen önce müzik dünyasında bomba etkisi yaratan ‘Ya Rayah’ parçasının sahibi Rachid Taha’yla düet yapan Faudel sanmıştık ilk olarak şarkının Arapça kısımlarını seslendireni. O zamanlar internet de yoktu, şansıma ki işlettiğimiz müzik markete erişim kolaylığımdan Sting’in “Brand New Day” albümünün kitapçığını okuduğumda öğrenebildim o sesin Cezayirli Cheb Mami olduğunu. Bugünlerde kendisi kadına şiddetten hakkında davalar açılmış bir müzisyen olarak tarihte yerini almış. Her neyse konumuz Sting ve onun 1999 yılında çıkardığı Türkçe mealiyle ‘Yeni Bir Gün’ albümü ve sonraki yılları. İlk satın aldığım Sting albümü olduğu gibi döne döne de dinlemişimdir. Adı gibi, Sting’in kariyerindeki yeni günlerin ilkidir bu albüm. 
En büyük başarıya ulaştığı albümün Brand New Day olmasının alamet-i farikası yapımcı değişikliği. O güne kadarki 5 albümün 4’ünde Hugh Padgham’la çalışmayı bırakıp Kipper olarak bilinen Mark Eldridge ile çalışmaya başlamış olması. Bir de albümün tek bir tarza sığmaması. Oryantal ezgiler de var, pop da, funk da caz da. Ve ilk defa bu albümle birlikte aynı anda En iyi Erkek Pop Vokal Performansı ve En iyi Pop Vokal Albümü Grammy ödüllerini alabildi Sting. Zirveye ulaştığı Kipper ile 2003’te aynı çizgideki Sacred Love albümü ile yola devam etti. Devamında ise belki doyuma ulaştığından belki de artık her müzisyenin denemesi gerektiği döneme girdiğinden, klasik müzik enstrümanlarının yoğunlukta olduğu albümleri sıraladı Sting. Deutsche Grammophon’dan çıkan Songs from the Labyrinth ve If on a Winter’s Night albümleri dönem dizilerinden çıkmış gibi. Symphonicities ise Britanya Kraliyet Filarmoni Orkestrası eşliğinde Sting şarkılarının tekrar hayat kazanması niteliği taşıyor. Bugün bildiğimiz elektronik enstrümanların atası olan enstrümanlarla yeniden yapılan düzenlemeler müzikal öze dönüş değeri taşıyor benim nazarımda. 2013’teki The Last Ship ise kültürel öze dönüş özelliği taşıyan Kelt müziği albümü Sting’in. 

YENİ ALBÜMDE PRINCE’E SAYGI DURUŞU 

Sacred Love’dan sonra ilk defa yepyeni şarkılarla 57th & 9th adını verdiği albümle Kasım ayında karşımıza çıkacak Sting. Albüme adını, kayıt için stüdyoya gitmek üzere kullandığı sokaklar vermiş. Eylül ayında ilk olarak “I Can’t Stop Thinking About You” parçasını dinleyenlerine sunan 64 yaşındaki müzisyen rock müziğine dönüş sinyali veriyor bu parçayla. Birçok albümde daha önce de birlikte çalıştığı, davulcu Vinnie Colaiuta -ki kendisini Zappa, Satriani ve Megadeth’le olan çalışmalarından da tanırız- ağırlığını koymuş olabilir. Sting’in menajeri Martin Kierszenbaum da “Sanırım The Police ile çıkardıkları Synchronicity’den bu yana böylesine rock bir albüm yapmamıştı” diyor. Albümde yer alan “50.000” isimli parçayı kendisiyle aynı yaşta (64) vefat eden Prince’e ithaf etmiş Sting: “Prince, David Bowie, Glenn Frey, Lemmy, hepsi bizim tanrılarımızdı. Onlar ölünce ölümsüzlüğümüzü acı bir şekilde farkedip kendimizi sorgulamamız gerektiğini anladım. Bu kibir en sonunda manasız kalıyor.” 
“Petrol Head” (Petrol Kafa) ve “Inshallah” adını verdiği parçaların da olması 57 th & 9 th albümüne dair merakımızı arttırıyor. Tavsiyemiz yeni albümü beklerken, Sting külliyatını şöyle bir gözden geçirin. İhmal edip yok saydığınız ne kadar çok güzel şarkısı olduğunun farkına vardığınızda şaşıracaksınız.

Evrensel'i Takip Et