11 Eylül 2016 08:24

Değinmeler

Bir savaşa sürüyorlar seni, karşındakini düşman belleterek. Var gücünle atılıyorsun kim olduğunu bilmediğin –kardeşin, yakının olabilir- düşman üstüne

Paylaş

Adnan ÖZYALÇINER

SIĞINDIRILMAYANLAR

Ercüment Akdeniz’in Suriyeli mülteciler –sığınmacılar- için yazdığı kitabın adı: “Sığınamayanlar”. Kanlı savaşın topraklarından ettiği, savaşın öldüremediği, Ercüment’in “Sığınamayanlar” dediği o insanlar, sığınmaya çalıştıkları ülkelere yaptıkları yolculuklarla onlara kapatılan sınır kapılarında ölüyorlar şimdi.
Bu durumda onlara sığınamayanlar değil de sığındırılmayanlar demek daha doğru olmaz mı?

İNSAN ADALARI

Ege’de kaç ada var, Kardak Kayalıkları ya da başka ufak tefek kayalıklar dışında, benim bildiğim 12’si Yunanlıların, ikisi de bizim olan 14 ada.
Şimdi denizde yol arayan sığınmacı canların çoluk çocuk –büyük, küçük- yığınla boğuldukları yerlerde büyüklerden kaç ada, miniklerden kaç kayalık oluşur, oluşuyor hiç düşündünüz mü?

VUR PATLASIN, ÇAL OYNASIN

Bir savaşa sürüyorlar seni, karşındakini düşman belleterek. Var gücünle atılıyorsun kim olduğunu bilmediğin –kardeşin, yakının olabilir- düşman üstüne. Tankla, topla, tüfekle, uçak, bomba, obüslerle. Kimin kimi vurduğu belli olmayan oluk gibi kanın aktığı, tozun toprağa karıştığı –gökyüzüyle yeryüzü birbirine karışırdı o zaman- göz gözü görmeyen bir duman bulutu içinde vuruyor, vuruluyorsun. Ölürsen “şehit”sin. Öldürürsen “kahraman”. Ne çıkarsa bahtına artık. Kazancın, ya kısa bir süre adın saygıyla anıldıktan sonra unutulup gitmek; ya eskisi gibi, herhangi biri olarak, belki birkaç kuruş fazlasıyla -bir madalya, bir ikramiye gibi, gazi aylığı da olabilir- yaşamını kör topal sürdürmek. Savaştan elde ettiğin, edebileceğin bütün kazanç bu işte.
Bir de oyun kurucular var. Her iki taraftan. Onlar ne ölüyor, ne öldürüyor. Onlar öldürtenler. Parsayı da onlar topluyor. Ondan sonrası, her iki taraf için de, vur patlasın, çal oynasın!

ANILMAYANLAR

Oturdukları kent yerle bir olmuştu karşılıklı çatışmalardan. Dağdan inenlerle düzden gelenlerin silahlarından çıkan kurşunlar, birbirlerinden çok, sanki onları hedef almıştı/alıyordu. Bu algı hiç çıkmadı aklından. Algıdan çok gerçekti de. O yüzden kent yerle bir olmamış mıydı, oturdukları ev çökmemiş miydi, çocuklarından biri dedesinin kucağında ikisi birlikte ölmemiş miydi, öldürülmemiş miydi?
Birbirleriyle çatışan silahlardan çıkan kurşunlarla ölen onlardı. Yıkılan yerle bir olan. Yakanlar, yıkanlar, onları öldürenlerse “şehit” ya da “gazi” diye anılıp kutsanıyorlardı. Oysa ölen onlardı. Yakılan, yıkılan yerle bir olan. Çatışmada payı olmayanlar yani. Anılmayanlar.

YENİLEME

Kent yakılıp yıkılmıştı ya, yenilenecekti; taşıyla, toprağıyla yeniden kurulacaktı. “Daha ne istiyorsunuz?” diyorlar. Ekonomi paketleri açarak, açıklayarak.
“Ya ölenler?” diyor onlar. Kentin sahipleri. O yıkılan yakılan evlerde en azından çeyrek yüzyıl, yarım yüzyıl oturanlar, sessiz, sakin yaşayanlar: “Ölenleri geri getirebilir misiniz, savaşı durdurabilir misiniz?” diyorlar.
Cevap yoksa, yenilemeniz yarım kaldı/kalıyor demetir. Hep yarım kalacak.

ÖNCEKİ HABER

Aslı Erdoğan edebiyatı: Sözcüklerle dans

SONRAKİ HABER

Algan: Oyuncular heroizmi bırakıp işçi gibi mücadele etmeli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa