Sovyet örneği ışığında sosyalizmin konut politikası
Sosyalizmin altın çağını yaşadığı 60’lara kadar olan süreç ve hatta sonrasındaki konut politikası sayesinde ücretsiz konut hakkı sağlanıyordu.

Okay DEPREM
Dünyada ülkelerin çok boyutlu gelişmişlik kıyaslamasında önde gelen ölçütlerden birisi, konut politikasını nitelik ve nicelik bakımından ne ölçüde çözüp çözemedikleridir. Yirminci yüzyılda halen dünyanın çoğunluğunu teşkil eden ve günümüzde ise yerkürenin hemen hemen tamamını oluşturan kapitalist kampa dâhil ülkelerin çok mühim bir kısmı konut sorununu, nüfusun kimi zaman ekseriyeti kimi zaman ise azımsanmayacak bir oranı açısından henüz çözüme kavuşturamamıştı. Buna rağmen; yirmi birinci asırda gelinen noktada en ilerlemiş ve sayıları Kuzey Amerika, Batı ve Kuzey Avrupa ile Okyanusya’da onu-on beşi ancak bulan ülke, konut sorununu bazı açılardan ve göreli olarak halledebilmiştir. Oldukça uzun süredir üretici güçlerin gelişmesinde hiçbir kesinti ve yıkım yaşamamaları, olağanüstü bir sermaye birikimi yaratabilmiş olmaları ve de inanılmaz genişlikte ve bollukta topraklara sahip olmaları neticesinde ABD, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya bu konuda başı çekmektedir.
SOSYALİZMİN KONUT SORUNUNDA KAPİTALİZME ARTISI
Anamalcı dünyanın motor gücü konumundaki ülkeler her şeye karşın, konut politikasında çok kısa bir süre zarfında başta SSCB olmak üzere sosyalist ülkelerin kimi noktalarda yarattığı kazanımların gerisinde kalmışlardı. Bunun başında ise, yetişkinlere erken yaşlarından itibaren ücretsiz konut sağlanması gelmekteydi. En nihayetinde, ortalama konut büyüklükleri ve evlerin kalite standartlarından önce, her iki sistemin konu bağlamındaki mukayesesinde öncelikli kriter; ister aile şeklinde olsun isterse bireysel, toplam yetişkin nüfusun ne kadarının ve ortalama hangi yaşlarda konut sahip olabildiğidir. Fert başı reel hayat standardının en yüksek olduğu kapitalist toplumlarda, en dar gelirli kesimden iki yetişkinin (aile formatında) ortalama büyüklük ve nitelikte bir konutun maliki olabilmesi için, birlikte çalışma hayatına atıldıkları andan itibaren en iyimser tahminle 10 ila 15 yılın geçmesi gerekiyordu. (Bugün de bu parametre açısından çok fazla bir şeyin değiştiğini söylemek gerçekçi olmaz). Dolayısıyla söz konusu sosyo-ekonomik kümeye ait olup, 20’li yaşların başından itibaren istihdam edildiği varsayılan evli bir çift en erken 30’lu yaşlarının başlarında veya ortalarında konut (en mütevazı ölçülerde) sahibi olabiliyordu. Öte yandan, eğer ergenlikten yetişkinliğe geçerken kişi evlenmeden tek başına bir hayat inşa etmek istiyorsa, bu süre 15-20 yılı çok rahat bulabiliyordu. Tek başına bireyin çalışma hayatına olabilecek en erken yaşta atıldığı farz edilse bile, kendi mülkiyetinde olan en basit ve sıradan konut tipine çıkabilmesi pekâlâ 30’lu yaşlarının sonunu veya 40’lı yaşlarının başını bulabiliyordu.
ÇALIŞMA HAYATININ BAŞLARINDA İKAMETGAH SAĞLANIYORDU
Sosyalist düzenin SSCB’de altın çağını yaşadığı 60’lara kadar olan periyotta, hatta sonrasında dahi, konut politikası alanında en gelişmiş kapitalist ülkelere kıyasla meydana getirdiği en büyük artı; okul, teknikum, enstitü, akademi veya üniversitelerini bitirdikten sonra aile formatındaki (Sovyet ülkesinde aile biçimi dışında bireysel hayat kurmak çok ender rastlanan ve teknik açıdan çok zor bir tercihti) yetişkin bireylerin olabilecek en makul sürede “ücretsiz ve süresiz kullanım hakkına” sahip olacakları daire şeklinde konutlara kavuşabiliyor olmalarıydı. Her ne kadar, İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı maddi yaraların hızlıca sarılmasını takip eden on yıllarda hiçbir zaman yeni evli tüm yetişkinlerin istisnasız hepsinin, çalışmaya başlar başlamaz konut edinebildikleri (elbette ki sosyalizmin ana prensiplerinden biri gereği, kimseye meskenlerinin mülkiyet hakkı verilmiyordu) bir alt yapı tesis edilememiş olsa da; yine de çok önemli bir bölümüne ve en fazla birkaç yıl kadar bir bekleme sonunda bu olanak sağlanıyordu.
KONUT BÜYÜKLÜĞÜ VE KALİTESİNDE İDEAL HEDEFE ULAŞILAMADI
Sovyetler Birliği’nde gerçek sosyalizmin yaşandığı 1960’lı yıllara kadar olan süreçte rejimin ortalama bir aile için inşa edebildiği daire şeklindeki konutların büyüklüğü aşağı yukarı 2 oda ile sınırlıydı. Türkiye konut terminolojisiyle: 1+1. Oda sayısı ise, seyrek görülmek üzere ve de daha ziyade metropoller ile büyük şehirlerdeki binalarda en fazla 3’e çıkıyordu, yani 2 + 1’di. İlk kez Stalin devrinde uygulamaya konulan kolektif konut politikasının nihai gayesi, resmi ve kitlesel olarak deklare edilmese de; er ya da geç ayrıcasız tüm genç yetişkin çiftleri, işe başlamalarını takiben, vakit kaybettirmeksizin eve kavuşturmak olduğu gibi; onları asıl olarak medeni hayatın gereklilikleri paralelinde maksimum büyüklükte/genişlikte ve de azami konforda ve teknik alt yapıdaki konutlarla/dairelerle buluşturmaktı. Sosyalist kolektif emek birikimi ivme ve hızında yaşanan tedrici düşüşe, planlama ve toplumcu ilkelerin hızla terk edilmesi de eklenince bu genel hedefe hiçbir zaman ulaşılamaması bir yana; birincisi net konut alanlarında/büyüklüklerinde, ikincisi ise onların dayanıklılıkları, teknik altyapılarında ve de mimari-estetik özelliklerinde ciddi geri gidişler yaşanacaktı. Nitekim takribi bir kestirimle, konu bağlamında J. Stalin dönemi ilkelerinin en az 10-15 yıl daha sürdürülmesi ve üretici güçlerin yetkinlik ve uzmanlığının katlanmasıyla, konut politikasında çağın her yönden tartışmasız en gelişkin ölçütlerine varılabilecekti.
Sovyetlerin son zamanlarında başkent Moskova’da bile, istatistiklere bakılırsa, kişi başına düşen ortalama net konut alanı 10 metrekare civarındaydı. Aile bileşimlerinin genel olarak 2 yetişkin ve 2 çocuk veya ergenden oluştuğu dikkate alınırsa, ortalama apartman dairelerinin genişliklerini hesaplamak için bu rakamı öncelikle 4 ile çarpmak gerekecektir. Elde edilen 40 metrekareye, genel olarak o günün şartları gereği epeyce ufak tasarlanan mutfak, banyo ve tuvaletin de toplamda denk düştüğü 15-20 metrekare de eklendiğinde, toplamda balkonlar ve atıl alan hariç 55-60 metrekare kadar bir hacim ortaya çıkmaktadır. Ancak bu verinin ortalamayı yansıttığı hatırlanırsa, sayısız aile için toplamda tek veya iki odalı (artısız yani 1+0 veya 2+0) daire tipi konutlar (35-40 metrekare) oldukça yaygındı. Bundan dolayı da; dairelerin ezici bir bölümünde salon / misafir odası bulunmamakla birlikte, evin temel seksiyonlarını rahatlatıcı şekilde birbirlerinden ayıran ve iç mekânı temelde ferahlatan koridorlar da yer almamaktaydı. Anne-babanın her halükarda ayrı müstakil odası olduğundan hareketle, cinsiyetlerinden bağımsız 2 veya bazen 3 çocuğun da aynı odada 17-18 yaşlarına kadar barındıkları tahmin edilebilir. Doğumlarından itibaren sosyo-seksüel kimliklerinin olgunlaşma sürecinde erkek ve kız kardeşler haliyle sürekli aynı kapalı uzamı paylaşmak durumunda kalıyorlardı. Ailelerin çoğu zaman geçici/günübirlik konuklarını ağırlayacakları ayrı-ilave bir alanları, odaları mevcut olmadığından; bu ihtiyaç çoğu zaman odamsı bir yapıya büründürülen antrede, odalar arasındaki koridorumsu geçişte hatta mutfakta karşılanıyordu. Hanelerin yatıya gelen misafirler ise ancak çocukların olduğu odada bir kenarda veya oda/odalar ile mutfak/banyo/tuvalet arasındaki boşluk alanda geceleyebiliyordu.
BİREYSEL YAŞAM TİPLERİNE DE KONUT SAĞLANABİLMELİ
Yukarıda tasvir edilen ölçüler kuşkusuz ki, sosyalizmin hele hele ileriki aşamaları açısından asla başarı kabul edilemezken, bir yerde kapitalist düşman kamp karşısında geçici yenilginin kayda değer emarelerinden birisi olarak telakki edilmelidir. Aile formatı üzerinden gidersek; her çocuğun küçüklüğünden itibaren ayrı ve her türlü hareket olanağına mahal veren odalarda yetişebildiği, banyo ve tuvaletin ayrı ayrı ve en ferah şekilde tasarlandığı, geçici ve kalıcı ziyaretçilerin tercihen ayrı bir odada ağırlanabildiği, ve ideal olarak çamaşır yıkama-kurutma-ütüleme, vb. işler için ilave bir ev bölmesi ile kilerin bir arada düşünüldüğü konut tiplerinin nüfusun tamamı için standardize edildiği aşama sosyalizmin, komünizm safhasından dahi çok önce buluşması kaçınılmaz bir merhaledir. Rakamsal bazda ifade etmek gerekirse; 4 kişilik bir aile formasyonu için ortalama konut büyüklüğünün 150 ila 200 metrekareye yükseltilmesi sosyalist kaidelerin gereğince uygulanması manasını taşıdığı gibi, en kalkınmış kapitalist ülkelerin de geride bırakıldığının ilanı demek olacaktır. Bu da, Sovyetlerin ulaştığı en ileri ortalama çıtanın 3 - 3.5 katı anlamına gelir. Diğer yandan, çoktandır modern yaşamda giderek daha yaygın bir yer tutmaya başlayan bireysel-yetişkin hayat biçimleri için de, bundan sonra kurulacak yeni sosyalist sistemlerin bir konut siyaseti olmalıdır. Nüfusun ne kadarını ve hangi şart altında oluşturduklarına bakılmaksızın, aile kurumuna girmemiş yetişkin bireylere; ihtisaslarından hemen sonra herhangi bir devlet işletmesinde göreve başlar başlamaz maksimum büyüklükte, teknik-mimari-estetik konfor ve alt yapıda daire tipindeki konutların sağlanması, sosyalist prensipler gereği şüphesiz elzemdir. Sayısal açıdan bakıldığında, yetişkin bireylere temin edilecek daire-konutların 50-60 metrekareden ufak olmaması gerekir.
GAYE, KAPİTALİZMİN SUNİ KALIPLARINA ERİŞMEK OLMAMALI
Ünlü Marksist düşünür Hans Heinz Holz bundan 10 yıl kadar önce İstanbul’daki bir konferansı sırasında, “Sosyalizmin ne olursa olsun, kapitalizmin insanlar için ürettiği tüketimsel alışkanlıkları, suni ihtiyaçları kendisine hedef olarak koyup onlarla yarışmaması gerektiğini” kaydetmişti. Peki, sosyalist rejimin konut politikası bağlamında bu önermeden somut olarak neyi anlamalıyız? Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, son zamanlarında Sovyetler Birliği’nde de; ABD’ye, Amerikan yaşam tarzına hayranlığın özgün yansımalarından biri de, büyük ve bahçeli müstakil konut tipleriydi. Dünyanın ‘en gelişmiş’ ülkesinde, en yüksek sermaye birikiminin yaratıldığı topraklarda nüfusun azımsanmayacak bir kesiminin geniş ve göreceli konforlu bahçeli evlerde yaşayabiliyor olduğundan hareketle; sosyalizmin de karşıt sistem ile rekabetinde söz konusu alt yapıyı önüne teknik bir amaç olarak koyması abesle iştigaldir ve düşünülemez. Yetişkin bireylerin ve ailelerin yaşadığı tek tek konutların düzeyini kantitatif ve kalitatif açılardan en yukarıya çekmek nasıl ki vazgeçilmez başat maksat ise; olabildiğince çok sayıda insan kitlesinin, en rahat ve doğal şekilde kaynaşıp sosyalleşebilmelerine; iş-çalışma saatleri dışındaki kolektif ilişkilerini yaşam mekanlarında, çevrelerinde de yeniden üretip geliştirebilmelerine en uygun ve estetik-mimari en aşkın kriterlerle donatılmış sarayımsı-devasa toplu konutlarda hayat kurgulamak, bundan sonra yaşanacak sosyalist deneylerin ileriki safhalarında önlerindeki teknik ödevlerden birisi olmalıdır…
Evrensel'i Takip Et