18 Eylül 2016 06:43

Eğitim emekçileri neden hedefte?

Selahattin ALP*

AKP’nin başta kamu emekçileri olmak üzere toplumun tüm kesimlerini hedef alan antidemokratik uygulamaları darbe girişiminden sonra da artarak devam ediyor. Darbe girişiminden hemen sonra bunun etkilerini ortadan kaldırma amacıyla OHAL ilan ettiğini ifade eden hükümet  OHAL’i pratikte kendine muhalif olan tüm kesimleri sindirmek, dağıtmak amacıyla kullanıyor. Darbeyle hesaplaşması ve demokratikleşme için adımlar atması gereken iktidar bunun yerine faşizme parmak ısırtan antidemokratik uygulamalarını sürdürüyor.
Son olarak 14 bin eğitim emekçisinin açığa alınmasıyla AKP iktidarına karşı toplumda var olan rahatsızlık daha da arttı.
AKP, ilan ettiği OHAL’i  darbe girişimi ve  bunun başta AKP olmak üzere çeşitli alanlardaki uzantılarıyla mücadele için kullanmak yerine  kamu emekçilerine yönelik hukuksuz uygulamaların aracı haline getirdi. OHAL sonrası on binlerce kamu emekçisinin görevlerine hiçbir somut veri ortaya konulmadan, şeklen bir soruşturmaya dahi gerek görülmeden bir gecede çıkarılan KHK ile son verildi.
Darbe girişimi sonrası sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının hayata geçirilmesi ve atanacak öğretmenlerin mülakata tabi tutulması AKP’nin hayata geçirmek istediği güvencesiz yaşam ve çalışma politikalarından bağımsız ele alınamaz. AKP hükümeti bilindiği gibi 2012 yılından bu yana izlediği neoliberal politikalarla kamu alanını tasfiye etmek ve güvencesiz esnek çalışma sistemini hayata geçirmek istiyor. Sözleşmeli öğretmenlik uygulaması ve atanacak öğretmenlerin mülakat ile belirlenecek olması iş güvencesi açısından kabul edilemez bir uygulama. AKP iktidarının bu uygulamayı da darbenin hemen sonrasında hayata geçirmesi OHAL ilanının AKP tarafından nasıl kullanıldığına dair bir örnek.
OHAL ilanından sonra yaşanan kamu emekçilerinin iş güvencesine yönelik saldırılar, açığa almalar ve ihraç gibi hukuksuz uygulamalar kamu emekçilerine yönelik baskının geldiği aşamayı göstermesi açısından dikkat çekici. 
İçinde bulunduğumuz süreçte kamu emekçilerine yönelik bu azgın saldırıların karşısında sessiz kalan hatta emek düşmanı politikaları meşrulaştırmaya çalışan sahte sarı sendikaların maskesi bir kez daha düştü. Binlerce üyesi işten atılan sarı sendikanın üyelerinin geleceği hukuksuz bir şekilde karartılırken sessiz kalması emek tarihine kara bir leke olarak geçti.
Elli bini aşkın kamu emekçisinin sağlıklı bir soruşturmaya tabii tutulmadan görevlerine son verilmesi ve bağlı oldukları “sendika”ların sessizliği emek ve demokrasi mücadelesinin siyasal iktidarlar eliyle büyütülen sarı sendikalara bırakılamayacağını bir kez daha gösterdi. 
Emek mücadelesinin Türkiye’deki  en önemli temsilcisi ve sürdürücülerinden olan KESK’e yönelik saldırıların da bu dönemde artarak devam etmesi üzerinde incelikle durulması gereken bir durum.
Türkiye’de tarihsel olarak yüz yılı aşan sınıf mücadelesinin geleneğini devralan  KESK, emek mücadelesinin bir gereği olarak demokrasi ve özgürlük mücadelesinin de en önemli yürütücülerinden oldu. Bu nedenle KESK her dönemde savaşa karşı barış mücadelesi yürüttü ve yaşam hakkını savundu. 
KESK’in dünya emek mücadelesinin birikimine sahip olması, diğer yandan sendikal hareketin yaşadığı krizi demokratik toplumcu bir anlayışla aşma gücünün bulunması giderek artan saldırı ve baskı politikalarına maruz kalmasına sebep oluyor.
Bu saldırıların en yoğun ve şiddetli yaşandığı dönem ise AKP dönemidir. AKP bir yandan sarı sendikaları palazlandırırken diğer yandan zor politikaları ile emek örgütlerini toplumsal mücadeleden uzaklaştırarak üyelerinin salt özlük ve ekonomik haklarını savunabilecek bir çizgiye çekmek istiyor. Bu amaçla demokratik ve özgür bir yaşam talep eden, barış ve yaşam hakkı mücadelesi yürüten, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal hakları savunan emekçilere yönelik baskı ve sindirme politikaları yürütüyor. 
Bu politikalar çerçevesinde barış talep eden, yaşam hakkını savunan kamusal hakların korunmasını isteyen binlerce emekçiye adli ve idari soruşturmalar açılarak, cezalar verilmiş, onlarca emekçi meslekten men veya sürgün edilmiştir. Bu dönemde adli ve idari soruşturmalar yoluyla, sendikal etkinlikler fiilen yasaklanmak istenmiştir.  Yine karanlık güçlerin 10 Ekim 2015 tarihinde yapılacak olan “Emek, Barış, Demokrasi” mitingine saldırısı ve bu saldırıda 103 yoldaşımızın yaşamını yitirmesi içinden geçtiğimiz döneminin karakterini yansıtması açısından önemli bir veri.
14 yıllık AKP iktidarı döneminde yaşanılan emek karşıtı uygulamalara ve hukuksuzluklara  en son örnek ise Başbakan Yıldırım’ın  Bölgede 14 bin eğitim emekçisinin açığa alınacağını açıklaması oldu. Başbakanın açıklamasının ardından yaklaşık 10 bini Eğitim Sen üyesi olan 11 bin 285 eğitim emekçisi görevlerinden uzaklaştırıldı. Açığa alınan eğitim emekçilerinin sendikal eylem ve etkinlikler dışında hiçbir soruşturmaya tabi tutulmayan kişiler olduğu ve açığa alma işleminin keyfi ve hukuksuz yapıldığı ortada. Siyasal iktidar ilan edilen OHAL’i fırsata çevirerek emek ve toplum karşıtı politikalarının önünde engel olarak gördüğü tüm demokratik muhalefeti ve sendikal mücadeleyi tasfiye etmek istiyor. 
Bu hukuksuz ve keyfi uygulamalar nedeniyle özellikle açığa almaların yoğun olarak yaşandığı bölgelerde eğitimde var olan kaosun daha da derinleşeceği, birçok okulda öğrencilerin öğretmensiz kalacağı bir gerçek.
Açığa alınan eğitim emekçilerinin AKP’nin eğitimin dinselleştirilmesi için hayata geçirdiği politikaların karşısında mücadele eden bilimsel, anadilinde, laik eğitimi savunan eğitim emekçileri olduğunu  görmekteyiz.
Siyasal iktidarın savaş politikalarının yarattığı çatışmalı ortamda tüm yurttaşların yaşam, eğitim ve sağlık hakkı başta olmak üzere kamusal haklarını savunduğumuz ve barış talebini yinelediğimiz 29 Aralık grevine katılan üyelerimizin tamamının açığa alınması da dikkat çekici. Bu nedenle KESK’in genel merkezinin kararı ile hayata geçirilen 29 Aralık grevine katılan tüm eğitim emekçilerinin açığa alınması sendikal faaliyetlerin açığa alınmaya gerekçe yapıldığı kanısını güçlendiriyor. Tüm bu veriler açığa almaların KESK ve Eğitim Sen’in yürüttüğü emek mücadelesine yönelik olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
Bu nedenle AKP’nin sendikal mücadeleyi tasfiye etmeye yönelik politikalarını boşa çıkaracak kamuoyunun desteğini alan bir sendikal mücadele hattının acilen oluşturulması ve hayata geçirilmesi gerekiyor. Açığa almaların yoğun olduğu Amed, Dersim, Antakya gibi illerde eğitim emekçilerinin başlattığı ve tüm ülkeye yayılan demokratik direniş şimdiden kamuoyunda yankı buldu. 
Eğitim Sen genel meclisi ve KESK danışma meclisinin AKP’nin tüm bu saldırılarına cevap olacak, toplumsal muhalefeti güçlendirecek karar ve planlamaları hayata geçirmek için acil olarak tek gündemle toplanması önemli bir gelişmedir.
KESK tarihsel mücadele birikimiyle gerek kamu emekçilerine gerekse de demokratik güçlere yönelik siyasal iktidarın geliştirdiği saldırılara karşı toplumun tüm kesimleri  ile birlikte  fiili, meşru, sendikal mücadele ile cevap olacak güce ve programa sahiptir. 
Yürütülecek kapsamlı mücadelenin ilk hedefi AKP’nin toplumsal özgürlükleri ve kazanımları ortadan kaldırmak için hayata geçirdiği hukuksuz uygulamaların dayanağı olan OHAL’in derhal kaldırılması ve mağdur edilen, görevine son verilen binlerce kamu emekçisinin haklarının iade edilmesi olmalıdır. AKP’nin toplumsal muhalefeti ortadan kaldırmak için hayata geçirdiği hukuksuz ve  baskıcı uygulamalara karşı etkili ve sonuç alıcı bir mücadele hattının geliştirilmesi demokratik muhalefetin de çok güçlü bir çıkış yapmasını sağlayacaktır. 

*Eğitim Sen Diyarbakır 2 Nolu Şube Eş Başkanı 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Antep’te patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı binlerce işçinin katıldığı grevlere öncülük ettiği için tutuklanan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen Evrensel’e konuştu: “Tutuklanmam patronların kurduğu kölelik düzenine itiraz etmeyin mesajıdır. Vereceğimiz yanıt bizleri köleliğe mahkum etmek isteyenlere inat, BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmektir.”

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et