18 Eylül 2016 07:36
/
Güncelleme: 09:47

The Night of: Katilin kim olduğunun ne önemi var!

Şenay AYDEMİR

Her ne kadar bir cinayet hikayesi gibi görünse de “The Night of” öyle değil aslında. Evet, polisiyenin olmazsa olmazı olarak ‘Katil kim’ sorusunun yakıcılığını son ana kadar korumayı başarıyor. Fakat dizi bittiğinde katilin kim olduğunun da pek fazla önemi kalmıyor aslında. ‘Yargılama’ dediğimiz sürecin nasıl işlediği, adalet sisteminin DNA’sına işleyen ayrımcı rutinleri, hapishane koşullarının normalleşmesi ve tabii ki ‘savumna’nın yöntemleri asıl önemli olan.

2008 tarihli BBC dizisi “Criminal Justice”in ABD uyarlaması olan diziyle ilgili bir magazin ayrıntısıyla başlayalım önce. Dizide başrol olarak önce James Gandolfini düşünülüyormuş. Ancak usta oyuncunun zamansız ölümü üzerine Robert De Niro ismi öne çıkmış. O da olmayınca rol John Turturro’nun olmuş. İyi ki de olmuş, çünkü dizinin bütün duygusu onun canlandırdığı John Stone’da cisimleşiyor ve Turturro bu ağırlığın altından ustalıkla kalkmayı başarıyor.

Bilmeyenler için yapılabilecek en kısa özet şöyle: Nasir Khan isimli Müslüman Amerikalı bir genç, bir gece babasının ticari taksisini izinsiz alıp ev partisine gitmeye karar verir. İçine kapanık, biraz da çekingen ama başarılı bir üniversite öğrencisi olan Nasir’in gecesi planlandığı gibi gitmez. Genç bir kadın aracına biner, onunla vakit geçirmek hoşuna gidince partiye gitmekten vazgeçer. Uyuşturucu ve alkol dolu bir gecenin sabahında uyandığında kadın öldürülmüştür. Hem de vahşice. Bütün kanıtlar Nasir’i işaret etmektedir. Karakolda bekletilirken, avukatlık işi bulmak için hayat kadınlarını, sokak serserilerini, sarhoşları ‘avlayan’ bir avukat olan John'un dikkatini çeker.

Dizinin bundan sonrası, bir yandan ‘masum’ olduğuna inanmak istediğimiz Nasir’in akıbetinin ne olacağı ama daha çok ABD’de adalet ve hukuk sisteminin işleyişine dair. Dizi daha ilk bölümden, Amerikan polis karakollarındaki bürokratik işleyişin, iş yapma biçimlerinin, siyahlara, müslümanlara karşı önyargıların röntgenini çekmeye başlıyor. Varolan kanıtlara değil, işine yarayan kanıtlara ulaşma derdindeki emekliliğini bekleyen dedektif, Nasir’i ücretsiz savunup medya üzerinden reklam yapmayı planlayan büyük hukuk şirketleri, kariyerini ve geçmişteki ezikliklerini Nasir üzerinden temize çekmeye çalışan yeni yetme avukatlar, şahitlere işlerine gelecek cümleleri kurdurmaya çalışan savcılar. Çok basit gibi görünen bu cinayet davası, John'un dikkatli gözleri ve hisleri sayesinde sarpa sardıkça Amerikan hukuk sisteminin de tamamen bir görüntüden ibaret olduğunu, varlığının adaleti sağlamaktan ziyade suçlu yaratmak  üzerine kurulu olduğunu seriyor önümüze.

Steven Zaillian ve Richard Price’ın kaleme aldığı ve tasarladığı projenin yukarıda anılan sorunlara değinilen filmlerden, dizilerden ayrılan tarafı şu: “The Night of”, bütün bunları o kadar normalmiş, sıradanmış gibi anlatıyor ki, izlerken bu sakinlik karşısında donup kalıyorsunuz. Polislerin ırkçı konuşmaları, savcının adli tıp uzmanını yönlendirmesi, deneyimli dedektif Box’un gerçek katili bulmak yerine önüne gelen kanıtlarla ilerleyip bir an önce emekliliğine kavuşma çabası öylesine sıradan anlarda ve diyalogların içinde geçiyor ki; nasıl organize bir bozukluk olduğunu ancak dizi bittiğinde anlayabiliyorsunuz. Dizinin temposunun ağırlığı, bazı ağır çekim kullanımlarının sanat olsun diye değil de, sistemdeki ağırlığın ve hantallığın temposuna uyum sağlasın diye gerçekleştirildiğini anladığınızda yaratıcılara bir kez daha şapka çıkarıyorsunuz. İzleyenler için tek bir sahneyi hatırlatmakta yarar var. Öldürülen kadının üvey babası Don Taylor’un karakolda koridordaki bankta oturduğu bir sahne var. Kamera önce koridoru sonra Taylor’un yüzünü gösteriyor. Garip bir tedirginlik görüyoruz. Ama bu tedirginliğin, bulunduğu ortamdan mı yoksa bizden bir şey sakladığından mı olduğunu anlamıyoruz. Sonra telefon çalıyor. Taylor polis memurunun olduğu kabine bakıyor, telefonu dinliyor. Kendisinden bahsedilmediğini anladığında önce bir rahatlama sonra daha da büyüyen tedirginlik. Bu sahne boyunca kamera büyük oranda Taylor’da kalıyor. Ama iki dakikalık sahne hem karakterimiz hakkında bize fikir veriyor hem de dizinin ilerleyen bölümlerinde yaşanacaklarla doğrudan bağlantılı.

NASİR VE CEZAEVİ

Meselenin bir de cezaevi ayağı var. Amerikan cezaevlerine dair birçok hikaye izlemiş, okumuş olabiliriz. Nasıl birer cehennem olduklarını, grupların birbirlerine tahakküm kurmak için uyguladıkları şiddeti defalarca izledik. “The Night of” da bunlardan azade değil. Ama tıpkı adalet sisteminin işleyişinde olduğu gibi burada da meseleyi kendi gerçekliği içinde ve hiçbir katarsis kullanmadan anlatıyor. Nasir’in cezaevinde düştüğü andan itibaren oranın gerçekliğini kabullenişi, davranışlarındaki değişim ve hayatta kalmak için yaptıkları sakin sakin geçiriliyor seyirciye. Üstelik, yaratıcılar burada da ikili bir durum kurmayı başarıyor. Bu dönüşümde Nasir’in bastırdığı kişiliğinin bir payı var mı yoksa zorunlu olduğu için mi bunu yapıyor anlamamıza olanak verilmiyor. Çünkü ikisi de olabilir.

MEŞHUR EGZAMA!

Dizinin en önemli ayrıntısı ise hiç kuşku yok ki, John'un bir türlü geçmek bilmeyen egzaması. Dizinin ilk bölümleri boyunca ayağındaki egzama nedeniyle terlikle dolaşmak zorunda kalan, doktor doktor dolaşıp çare arayan John'un bu hallerini “dizi aynı zamanda Amerikan sağlık sistemine de dokunduruyor” diye yorumlayabiliriz. Bu doğrudur belki de. Ama finaldeki mahkeme sahnesinde bu geçmeyen, tam geçti sanılırken bir kez daha ve daha güçlü geri dönen hastalığın Amerikan adalet sisteminin büyük yarası olduğunu anladığımızda her şey birbirine daha kolay bağlanıyor.
Tam da bu noktada katilin kim olduğunun bir önemi kalmıyor. Zaten dizi de bununla ilgilenmiyor. Adalet yoksa, katilin kim olduğunun ne önemi var ki!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Antep’te patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı binlerce işçinin katıldığı grevlere öncülük ettiği için tutuklanan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen Evrensel’e konuştu: “Tutuklanmam patronların kurduğu kölelik düzenine itiraz etmeyin mesajıdır. Vereceğimiz yanıt bizleri köleliğe mahkum etmek isteyenlere inat, BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmektir.”

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et