25 Eylül 2016 05:51

Yoksullukla mücadele

Adem ERKOÇAK

Yeryüzündeki tüm devletlerin ortak düşmanı yoksulluktur. Bununla baş etmesi için kurulan hükümetlerin en önemli vaadi “yoksullukla mücadele” olur. Bu mücadele yoksullukla birlikte mi verilir, ona karşı mı, bu çoğu kez gözden kaçırılır. Daha doğrusu, gözden kaçırılması için uğraş verilir. Esas dert yoksulluğu ortadan kaldırmak değil, sürdürmektir. “Sürdürülebilir ekonomi” diyorlar ya, o işte. 

Yoksulluğun sürmesi tek bir kesimin işine gelir: Zenginler. Kim bu zenginler, kim bu yoksullar? Çok geniş tanımlamalar olsalar da, var olan yoksul insan sayısı milyarları buluyor. Zenginlerin, sayıları değil ama mal varlıkları milyarlarca. Mesela, günlük ortalama 1 milyon dolar kazancı beğenmiyorlar. Bu miktar TL cinsinden yaklaşık 3 milyon lira eder. 3 trilyon yani, milyon deyip de değerini düşürmeyelim. 

Diyelim, 5000 lira -2 gün önce TÜİK açıkladı, ülkemizde 11 milyon 750 bin kişinin aylık geliri sadece 700 lira- kazanıyorsunuz. Yılda 60 bin (milyar) lira yapar. Ve bugünkü 5000 liranın alım gücünü hiç yitirmeden 30 yıl çalıştınız. Merak etmeyin, sonunda Bahçeli gibi “Kırk yapar” hesabına girmeyeceğim. Bu sürenin sonunda ele geçecek miktar 1 milyon 800 bin liradır (1 trilyon 800 milyar). Yani, ülke maaş ortalamasının üstündeki bir kazançla 30 yıl sonunda bile o adamların beğenmediği bir günlük paranın ancak yarsını elde edebiliyorsunuz. O bir günde, siz otuz yılda. Düşünemediniz, değil mi?

BAKICIYA MUHTAÇ BİRER BEBEKLER

“Kimsenin kazancında gözümüz yok” derler ya, vallahi benim böyle bir kazançta gözüm var. Bu miktar biz fanilerin çalışmayla, alım satımla, faiz geliriyle loto kazanmasıyla, futbolcu olmasıyla filan elde edebileceği bir miktar değil de ondan. Kimi devletlerin maddi varlığından kat kat büyük bir para bu. Günde 1 milyon dolar kazanan ve bunu az bulan arkadaşlar diyorlar ki, “yoksulların sorunu tembel olmaları, biz çok çalışıyoruz.” Tembel olmak için öncelikle bir işte çalışmak gerek. İşi olmadığı için intihar edenlerin ülkesindeyiz maalesef. 

Hadi biz tembeliz, ama siz hiç çalışmıyorsunuz ki! Hiç kendi çayını koyan, ayakkabısını giyen, çamaşırını kirli sepetine atan, tırnaklarını kesen bir zengin gördünüz mü; kaldı ki, her sabah kalkıp işe gidecek. Onlar işe gitmez, “iş takibi” yaparlar. Hatta o iş takibini yapması için de birilerini tutarlar. Hizmetçisiz ya da yardımsız çalışabilen tek şeyleri sindirim sistemleri. Aslına bakarsanız, bakıcıya muhtaç birer bebekler. 

Biz yoksulların en büyük hatası onların sözünü dinlemek, onlara güvenmek. İnsan yaşamı için gerekli en temel ihtiyaçları dahi, bir lüks olarak görmek. Hakkımız olan şeyi almayı bir lütuf zannetmek. Onların birçok CEO’larından birileri olan politikacılara inanmak. Bizi sevselerdi, bize seslenirken bile aramıza metrelerce mesafe koymak istemezlerdi. İnsanların inançlarını bile paraya tahvil etmezlerdi. İnsan onuruna layık şeyleri söyleyen ya da bunu için mücadele eden insanları şeytanlaştırmazlardı. 

Bunları neden görmüyoruz? Çünkü “kanaat” üretimi için gerekli gücümüz yok. Kendi düşüncelerini ifade ve empoze etmek için kurdukları devasa medya organlarını düşünün. O medya organlarına çıkan “satın alınmış” konuşmacıları düşünün; ki o konuşmacıların unvanları da “satın alındı.” Her türlü değer yargımızın nasıl belirlendiğini, hangi alana yatırım yapmışlarsa ona doğru kah sağlıklı, kah ekonomik olduğu için yönlendirildiğimizi. En üzücü şeyse, onlara bu güçlerini verenin bizler olması. Sattıkları her şeyi, ürettikleri her düşünceyi yememiz.

Dolaysıyla, onlar “yoksullukla mücadele” derken, bizlerle mücadele etmeyi kastediyorlar. Bizlerin önünü kesmeyi, hayatımızı zorlaştırmayı, bir çeşit onlara bağımlı büyük bir kitle yaratmayı. İnsanoğlu gibi insanlar, yaşamı yok etmeye çalışan şeylerle mücadele eder; hastalıklarla, ırkçılıkla, sapıklıkla, eşitsizlikle... İnsan yaşamını yok eden en büyük tehditse zenginliktir. O nedenle, eğer mücadele edilecek bir şey varsa, o da zenginlerdir. 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et