25 Eylül 2016 11:43

Gülşah KAYA

Kadınlık koca bir tarih, tıpkı erkeklik gibi. Fakat “ufak” bir fark, ikincisinin rolü zulümden geçiyor, ilki koca bir mücadele tarihi. Öyle bir tarih ki başı var, sonu yok. O koca tarihe yazılanlar zulmün her türünü görmüş; görmeye devam edenler de tarihe yazılmaya aday. Başka birinden değil, kendimden ve bu yazıyı okuyan bütün kadınlardan bahsediyorum. Hepimiz biliyoruz o üçüncü sayfa dediğimiz şeyin bugün yan komşu ya da Bağdat Caddesi’ndeki bir kadını, iş arkadaşını korumaya çalışan doktoru; yarın belki de bizi yazacağını. Bizi diyorum, çünkü o sayfalar çoğu zaman tıpkı mahkeme tutanakları, boşanma komisyonlarının raporları ve hükümet temsilcilerinin kâğıtlarındaki gibi bizi yazıyor. Öldüreni, tecavüz edeni, eziyet edeni, tekme atanı yazmıyor. Neden yazsın ki? Onların her daim meşru bir sebepleri var. Sebeplerden önce izinleri ve hakları var! Bir kere dahi devlet-i ali öldürene iki kelam etti mi? Ağzını her açtığında yine bana sana söylüyor. “Kahkaha atarsan tokadı yersin” diyor, “dekolte giyersen tecavüze uğrarsın” diyor, diyor da diyor… Sonunu hepimiz biliyoruz: “E kadın da yemeğin tuzunu atmamış, adam nasıl cinnet getirmesin!”

YİNE AYNISI OLMADI MI? 

“Ben onun normal bir adam olduğunu düşünmüyorum. Normal biri değil. Çünkü normal bir insanın yapacağı bir iş değil yaptığı. Hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın... Bu adamın geçmiş kayıtlarına bakılırsa bir tıbbi sorunu olduğu çıkacaktır. Hal ve hareketlerinde de bir gariplik var. Gülüyor mülüyor…” 

Günlerdir hepimizin nefretle izlediği o “gülen mülen adam” için başbakan bunları söyledi. Ne yaptı bu adam? Yalnızca şort giydiği için bir kadına saldırdı. Peki, nereden geldi bu cesaret? Hasta mı bu adam? Ya diğerleri?

Zaten kimilerine göre ülkede çok büyük bir salgın var. Erkekseniz doğduğunuz andan itibaren yakalanmama ihtimaliniz neredeyse yok. Ama kimse için de dert değil bu salgın. Hatta davulla zurnayla karşılanıyor, o derece! Olur a birine bulaşmamışsa, asıl ona hasta gözüyle bakılıyor, itinayla bulaştırılıyor. İlk belirtilerini konuşmaya başlar başlamaz küfür etmekle gösteren bu hastalık, tecavüz ve kadın öldürmeye kadar ilerleyebiliyor! O ilk sinkaflı küfrün ardından sırt sıvazlanıyor ya; sonunun katile, tecavüzcüye dönüşeceğini kimse düşünmüyor. Sonra öldürüyor sokak ortasında bilmem kaç senedir eziyet ettiği eşini, “ruh hastası” oluyor, gönüllere su serpiyor. Sorsan, her şiddet failinin illa ki psikolojik sorunları vardır. E mahkemede de ilk söz o olmuyor mu? “Bir adli tıbba gönderelim, ceza ehliyeti yok bu adamın. Yoksa aklı yerinde olan biri hiç benzin döküp yakmaya kalkar mı bir insanı? 50 yerinden bıçaklar mı?”

‘ERKEKLİK’ VE ‘RUH HASTALIĞI’

Peki, böyle bir şey mümkün mü? Tecavüz eden, eziyet eden, öldüren erkeklerin tamamı ruh hastası mı? Bu nasıl bir hastalık ki ülke nüfusunun yarısı olan erkeklerin “en az” yarısına yayılmış? Bu nasıl bir hastalık ki şort giymiş bir kadın ya da dekolte gördüğünde nüksediyor? Evlendiği günden beri onlarca kez ölümden dönen Çilem’in bir kez dahi cinnet geçirme “hakkı” yokken, bu adamlar bir anda nasıl psikolojik vaka oluveriyor? Hayret doğrusu!

Elbette hiçbiri sanıldığı gibi ruh hastası falan değil. Hatta herkesten akıllı ki ruh hastası olduğunu söylüyor ilk anda! Ona ne hacet, başbakan ondan önce söylüyor! Adamın kafası rahat, nereden ceza indirimi alacağını hesaplıyor “cinnet getirmeden” hemen önce. Çok da “ucuz” zaten; sokakta “dekoltesinden aldığın cesaretle” sarkıntılık et, reddederse çek vur, şansın varsa “ruh hastasıyım” der salınırsın, şansın yoksa 5 ay yatar çıkarsın!

SİSTEM HASTALIĞI

Dedik ya aklı başında bir adam yapar mı bunu diye; öyle de bir yapar ki…O aklı başında adam benzin de döküp yakar, pencereden aşağı da atar. Zira, ruh hastalığı değil, sistem hastalığıdır bu! Kısaca erkekliktir. O erkeklik ki, her hakkı kendinde görür; bazen cumhurbaşkanı olur kadına ‘yarım’ der, yatak odana girer ‘kürtaj olamazsın’ der; bazen baban olur ‘kocandır döver’ der, bazen kocan olur ‘çalışma evinde çocuk bak’ der, bazen imam olur ‘hamileyken sokağa çıkma’ der ve hatta hiç tanımadığın adam olur ‘o saatte sokakta ne işi varmış’ der. Sana böyle derken boş durmaz, erkeğe de ‘kızını dövmeyen dizini döver’ der, ‘namusunu korumak için vur’ der. Ondan sonra öldürünce bir kadını “öldürme hakkımı kullandım” deyiverir o erkek de! Biraz eziyet ettiyse zaten adı “hasta” olur, kimse de ağzını açıp tek laf etmez. Her gün dayak yiyen kadın bir gün gerçekten çileden çıkınca çekilen çileye bakılmaz tabii, “yoldan çıktı”olur.

Karanlık bir gelince pir geliyormuş. Hep birlikte gördük nasıl da saldırıyorlar dört bir yandan bize, çocuklarımıza, haklarımıza ve de hayatlarımıza... Devlet en çekirdeğinden yetiştiriyor katilleri, tecavüzcüleri; görevleri tamamlanınca “ruh hasta”larını korumayı da ihmal etmiyor. Bitmek bilmeyen, nesilden nesile aktarılan bu taciz, tecavüz, şiddet yani bir bütün olarak erkeklik “kültürü” sanki hastalıkmış gibi çıkarılıyor karşımıza. 

O cesaret ne dekolteden ne de şorttan, bizatihi “vur” emrini verenden. Kimse inandıramaz bunun hastalık ya da münferit olduğuna bizi. Hangi hastalık ülkenin yarısını diğer yarısına kırdırır? Adının da kendinin de erkeklik olduğuna emin olduğumuz bu “hastalığın” çaresinin de bizde olduğuna hiç şüphemiz yok! Geçmiş olsun!

Evrensel'i Takip Et