Sınıfını çocukken seçmiş bir genç: Ekrem Ekşi
Ekrem gür sesiyle haykırdı: “Arkadaşlar, Denizleri idam edenlerin önünde biz yere yatmayız!”

Dergimizde bu hafta 1980 yılında işkenceyle katledilen, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği (YDGD)’nde gençlik sekreterliği yapmış, İTÜ ve İstanbul gençlik mücadelesinde öne çıkmış Ekrem Ekşi var. Ekrem Ekşi’ye dair mücadele arkadaşı Sefariye Ekşi ile sohbet ettik.
Ekrem Ekşi, bu dönem gençlik kuşağının çok tanıdığı bir isim değil. Onu tanımak açısından mücadeleye nasıl ve hangi koşullar içinde katıldığını sorarak başlayalım.
Ekrem, 1974 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne başladı. 1968 hareketi ve sonrası, gençliğin Amerikan emperyalizmine ve Türkiye’nin egemen sınıflarına karşı mücadelesi, tüm ülkeyi etkiliyor, işçi ve emekçileri harekete geçiriyordu. 15-16 Haziran hareketi, fabrika işgalleri, köylülüğün ayağa kalkışı vb. Bu ayağa kalkışı bastırmak için generaller sahneye çıktı. 12 Mart 1971 askeri müdahalesini gerçekleştirdiler. Mücadeleyi bastırmak ve gözdağı vermek için Denizleri idam ettiler. Böylece bu hareketi susturacaklarını, bastıracaklarını planlamışlardı. Ama tam tersi oldu. İdamlara, işkencelerde katletmelere rağmen yılgınlık ve karamsarlık yoktu, Denizlere hayranlıkla dalga dalga yayılıp sokaklara taşan kitlesel bir mücadele başladı.
Ekrem de bu dönemde İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesine başlıyor. İTÜ, o yıllarda gençlik mücadelesinin yüksek olduğu bir üniversite. Ekrem de kendini bu dalga içinde buldu. THKO’ya sempatisi ve Denizlere hayranlığı üniversitedeki mücadeleye hemen en ileri safhadan katılmasını sağladı.
İTÜ öğrencisi Ekrem, gençlik mücadelesi içinde yer almış. O dönemin koşulları, gençlik mücadelesi açısından nasıl bir dönemdi? Ekrem Ekşi’nin hayatını nasıl etkiledi?
İTÜ’de öğrenci hareketinin iki yönü vardı. İlki polis korumasındaki sivil faşistlere karşıydı. 12 Mart aynı zamanda faşistleri de güçlendirmişti. İkinci öğretimdeki öğrencilere saldırıp bir öğrenciyi pencereden aşağıya atarak öldürdüler. Bu katliam öğrencilerde müthiş bir öfke yarattı. Kitlesel boykotlar ve yürüyüşlerlerle sivil faşistler İTÜ’den atıldı, derslere sokulmadı.
1977 yılında hepimiz için acı bir olay yaşadık. Sınıf arkadaşı Haluk Tamdoğan, sivil faşistler tarafından kaçırılıp Belgrad Ormanları’nda kurşuna dizilmişti. Okula gelmeyen Haluk’u günler sonra morgda bulduk Ekrem’le beraber. Ekrem’in Haluk’un cenazesi için forum salonunda yaptığı çağrıya istisnasız dekan dahil tüm okul kulak verdi ve muhteşem bir törenle Haluk’u uğurladık.
İTÜ’deki öğrenci hareketinin başka bir yönü akademik talepler için mücadeleydi. Bu iki mücadele alanında da Ekrem, YDGD’li bir genç olarak en önde yer alıyordu. Hem forumları, boykotları yönlendiriyor hem de kürsülerdeki sorunları için fakülte yönetimiyle tartışıyordu. Bu dönemde polisin gözaltılarına rağmen öğrenci temsilciliği seçimlerinde en fazla oyu almıştı.
Daha sonra mücadele ve dönem koşulları nasıl seyretti? Ekrem Ekşi hangi özellikleriyle öne çıktı?
Abartısız hem İTÜ’deki tüm öğrencilerin hem de ilerici öğretim üyelerinin sevgilisiydi Ekrem. 1977-1979 arası yıllarda okullardan polisin atılması için epeyce mücadele edildi. Polis çekildi ama diğer yandan da sıkıyönetimin ilanıyla okullara albaylar, askerler yerleştirildi. Ekrem tüm öğrencilerin lideriydi. Askerlerin de gözünden kaçmadı bu özelliği. Unutmadığım bir olayı anlatayım. 12 Mart 1980’de İTÜ Taşkışla’da 12 Mart’ı protesto eylemi için sınıflar boşaltılmış, boykot yapılmıştı. Öğrencilerin hepsi salonda toplanmış konuşmalar yapılıyordu. Albay geldi, “Yatın yere, yasadışı eylem yapıyorsunuz.” deyince kısa bir tereddüt yaşadı kitle. Ekrem gür sesiyle haykırdı: “Arkadaşlar, Denizleri idam edenlerin önünde biz yere yatmayız!” Ayağa kalkıldı ve dışarıya yüründü. Militandı, baş eğmezdi.
Ama mücadele alanımız üniversiteyle sınırlı değildi. Kasımpaşa’daki mahallelere, Bomonti’de, Alibeyköy’de köle gibi çalıştırılan genç işçilere giderdi. Tek değil, örgütüyle, gençlik grubuyla giderdi. Bir başka mutlu olurdu özellikle bu semtlere giderken. Her hafta İTÜ grubuna ait olan Kasımpaşa semtinde, Karaköy’de ve İstiklal Caddesi’nde elden 1500 tane “Halkın Kurtuluşu” gazetesi satardık.
Bir başka özelliği de hiç kimsenin, en geriden gelse bile sorununu es geçmemesiydi. Herkes için bir kulağı vardı, insana ait olan her sorunu kendisinin bir sorunu olarak görürdü.
Yine bildiğimiz kadarıyla o dönem gençlik sekreterliği görevini üstleniyor. Nasıl bir portre çizersiniz o sorumluluğu almış biri için?
Evet, 1979 yılında sıkıyönetim YDGF’yi kapattı. Gençlik federasyonumuzun 25 bin genç üyesi vardı. Üniversiteli, liseli, genç işçi. Yasaklanmasına rağmen kongreyi illegal yaptık. Ekrem 1980 yazında bu kongrede federasyon yürütmesine seçildi.
Ekrem zengin bir ailenin çocuğuydu. Küçüklüğünden bu yana yoksuldan yana ve insan sevgisi çok yüksek olan biriydi. Çocukluğunda ailesinin inşaatlarında çalışan işçilerle birlikte çalışıp babasından aldığı parayı işçilere vermekle safını belirlemişti. Kendi sınıfını inkâr edip ezilenlerin yanında yer aldı.
Yoldaşlarına bağlılığına, paylaşımcılığına dair şu örnekler belki her şeyi daha iyi anlatır. Gece yarısı yoldaşlarının kapısını elinde bir kese kağıdı turfanda meyveyle çalardı. Zengin olan ailesinin evinden getirdiği, yeni pazara çıkmış pahalı meyveler yalnız boğazından geçmezdi. Bir yoldaşının arkasından bakarken simsiyah kocaman gözlerinden dökülen yaşları saklayamaz, “O ölürse ben ne yaparım.” diye düşünürdü. Mücadelesine saygı duyduğu bir yoldaşla karşılaşsa gece mutluluktan uykuları kaçardı. Kafasına bir soru takılsa gece demez gündüz demez, kafasındaki sorunu çözmek, ertesi günkü adımını nasıl atacağının kararını vermek için birilerinin kapısını çalardı. Ama kafasına yatmayan bir konu oldu mu da susmazdı.
Katledilişine gelecek olursak, işkence ile öldürülüyor ancak asla onların istediklerini söylemiyor.
12 Eylül askeri darbesi iş başına gelmeden hazırlığını yaptı. Bir gecede gelmedi yani. Listeler hazırlandı, mücadele edenlere yönelik takipler vardı. Polis ve askeri güçler tarafından ilişki ağları açığa çıkarılmaya çalışılıyordu.
Onlara göre Ekrem gençlik lideriydi. Onu yakalayıp konuşturarak sözde gizli ilişkileri açığa çıkarıp darbe vuracaklardı. Onun için darbe sabahı, Türkiye’nin neresinde olursa olsun saat dokuza kadar bulunup getirilmesi gerekenlerin listesinde, “Bayrak” listesindeydi Ekrem. Ama Ekrem, işkencelere rağmen örgütü hakkında tek bir kelime dahi söylemedi.
Ekrem’i 13 Ekim 1980 günü akşam saatlerinde Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nin acil servisine bırakmışlar. Nöbetçi doktor baygın vaziyette yatan Ekrem’e kim olduğunu, kendisine ne olduğunu sormuş. Ekrem, “Adım Ekrem Ekşi. Beni polis birinci şubede bu hale getirdiler. Ama yine de ben kazandım.” demiş. Doktor, daha sonra Ekrem için “Sanki fetih savaşından dönmüş bir savaşçı edası vardı.” demişti. İşkencede bütün kemikleri kırılmış, karaciğeri patlamış. Doktorun bütün çabalarına rağmen kurtarılamadı, 14 Ekim sabahı hayatını kaybetti.
O zamanın üzerinden epeyce zaman geçti, bugüne bakacak olsanız ne söylemek istersiniz?
Ezilenlerin, sömürülenlerin nihai kurtuluş mücadelesi inişli çıkışlı uzun bir yol. Bu yolda olmazsa olmaz bir silahımız, tek bir silahımız var: Ekremler, Erdallar, Hasan Asker Özmenlerin kolektifi. Ve Türkiye devrimci mücadelesi onlar sayesinde ilk defa kesintisizce sürdürülüyor. 1971’den bu yana 45 yıldır. Ekrem “Kazandım.” demişti. Bu boş bir umut değil. Tarihsel bir gerçek.
Günümüz gençliğine ilişkin söyleyeceğiniz bir şeyler olur mu?
Bugünkü gençlik bu tarihin ışığında zorlu bir mücadeleye, kurtuluşa götürecek bilincin eşliğinde her türlü zorluğu yenebilir. İşimiz kolay değil tabii ki. Fedakârlığa ve kararlılığa ihtiyacımız var. Ancak böyle en geniş işçi, yoksul, gençlik kesimlerini harekete geçirebiliriz.
Ekrem Ekşi kimdir?
30 Kasım 1955 tarihinde Zonguldak`ta doğan Ekrem Ekşi, 1974-1975 öğretim yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi`ne girdi. O yıllar gençliğin 12 Mart yarı-askeri darbesinin etkisini kırdığı, örgütlenmeye başladığı ve kitlesel mücadelelerin ivmesini yükseltmeye başladığı bir dönemdi.
Okullarda, fabrikalarda, semtlerde gençlik hareketi yükseliyordu. Ekrem Ekşi de bu dönemde harekete katıldı. İTÜ ve İstanbul gençlik mücadelesinde öne çıktı.
Topkapı, Zeytinburnu bölgesindeki fabrikalarda, çırakların çalıştığı atölyelerde, emekçi semtlerinde kısa sürede ilişki kurduğu herkesin sevgisini kazanıyordu. Bir dönem Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği (YDGD) genel sekreterliği yaptı.
12 Eylül 1980'de polisler tarafından gözaltına alınan Ekşi, uzun süre işkence gördü. 14 Ekim 1980'de hayatını kaybetti.
Evrensel'i Takip Et