Yerleri süpürüyordu
Bir an için hayatının tek amacının yerleri süpürmek olduğunu düşünseydi belki daha kolay olurdu her şey.
Efe EĞİLMEZ
İstanbul
Yerleri süpürüyordu. Günlük rutini ve göreviydi bu; yerler silinip süpürülecek, tuvalet temizlenecek ve çay demlenecek. Yerleri süpürüyordu. “Aradığımı bulamadım garsonlukta da.” diye düşündü “Bu da olmadı. Ne istiyorum daha yahu? Geç geliyorum, erken çıkıyorum, en önemlisi de yorulmuyorum. Yok, yok olmuyor; olmayacak. Aradığım bu değil benim”
“Ender! Elli lira bozcan mı?” diye sordu kart bir sesle, kırış kırış suratlı Kürt amca. Bir elinde güneşte-güneşe yakın rengiyle- güneşten daha parlak görünen elli lira, diğer elinde sarı bez vardı. Bezden damlacıklar dökülüyordu dükkânın önüne. Su damlacıkları. Ender gözlerini dikmiş adamın yaşlanmış suratını inceliyordu. Güneşten dolayı gözlerini kısıyordu adam. Bu, yüzünü olduğundan da kırışık gösteriyordu. Sarı bezi tuttuğu eliyle gözlerini siper etti. Su damlacıkları burnundan aşağı doğru süzüle süzüle bıyıklarına, oradan da kupkuru kalmış fakat kırmızılığını korumuş dudaklarına kadar indi.
-Ender! Hop! Sana diyorum oğlum, var mı ellilik bozuğun?
-Yok, Mehdi abi. Aradım da bulamadım.
-Ne araması be oğlum? Dikildin karşıma, izlemeye koyuldun.
-Artık bulamamak için aramama gerek yok Mehdi abi, yeni fark ettim.
-Ne diyon Ender? Oyun mu oynuyorsun sabah sabah?
-Daha başlamadım Mehdi abi. Fakat içinde benim de katılımcı olarak bulunduğum oyunlar oynanmış bana. Ben de kaybetmişim oyunları, oyun olduğundan habersiz. Oyun olduğunu bilseydim hiç dördüncü olmazdım okeylerine kıraathane masalarında. Artık oyunları ben yazıyorum Mehdi abi, haydi diz taşları. Ben saklanmaya gidiyorum.
-Nereye Ender?
-Çıkıyorum abi. Kavanozlarda hesap değil, akıl vermek istiyorum insanlara. Gidiyorum Mehdi abi; görevimi yaptığım için bahşiş almadığım yerlere gidiyorum. Elli lira bozamam Mehdi abi, zira elli lira bozuğum yok. Fakat cesaretim var-kaçmaya hevesli-gel beraber oyun bozalım dersen yerimde duramam Mehdi abi; zira insanlara bozuğum çok.
-Sana da günaydın be Ender. Bir kahve iç de kendine gel. Hahah hah ha! Âlemsin vallahi çocuğum. Laf ebesisin laf.
Nasıl? Oyunun bir parçası mıydı bu da? Niçin görülmüyordu, niçin hissedilmiyordu? Dikkate alınmamaktan da öteydi bu, planlı olarak yoklaştırılıyordu Ender. Bu muydu ABD’nin yeni projesi: “Endersavar”
Durdu. Süpürgeyi eline aldı. Düşünmeye devam ediyordu. “Elli lira bozarım Mehdi abi, gitme uzaklara.” Mehdi abi anahtarcıyla el kol şakalarına başlamıştı bile. Yerleri süpürüyordu. Kurabiye kırıntıları, tütün parçacıkları, kopmuş saçlar, masalarda edilen dünden kalma sohbetlerin yerde bıraktığı ağırlık… “Selma ne yapıyor?” diye düşündü Ender. Saç bir türlü faraşın içine girmiyordu. Saç bir türlü süpürgeden kopamıyordu. Mehdi Abi anahtarcının ensesine bir tokat atıp dükkâna doğru yürümeye koyuldu. Ender’e bakıp: “İlahi Ender! Bak bozdum parayı.” dedi elindeki paraları göstererek, büyük bir şevkle gülüyordu. Gülmek, kırışıklıklarını belirgin hale getiriyordu. Yerleri süpürüyordu. Bir an için hayatının tek amacının yerleri süpürmek olduğunu düşünseydi belki daha kolay olurdu her şey. Hayır, bu kendini kandırmaya girerdi. Benliğine bu kadar bağlı bir insan için ucuz numaralardı bunlar. Oyunlardan bu kadar muzdarip bir insan için ironik durumlardı. Böyle ilkel saplantılarla boğuşmak gerekirdi, evet. Yerleri süpürmek değil, kendini çözmek. Yerleri süpürüyordu. İşvereni Burcu Hanım geldi. Bakımlı, kır saçlı fakat sessiz sakin bir kadındı. Kendisinin bile inanmadığı umutları vardı hayata karşı. Biri ona hayatın gerçeklerden bahsetse ağlamaya hazır ve nazırdı. Her zaman tetikteydi hayata karşı, her zaman tedbirli ve temkinli. Hayat ile bir derdi olduğunu söylerdi hep… Bu dünyada çözümlenemeyecek ve sonsuzluğun kollarında çözümlenecek bir dert. Hayatın kendisini dert edinmişti. Bu sebeple bir kahve işletmeyi uygun gördü. Hahah hah ha! Ender’e baktı, neşeli bir edayla:
-Ender on metrekareyi yarım saattir süpürüyorsun, haydi başka yerlere geç artık.
-Ben de tam bunu düşünüyordum Burcu Hanım, başka yerlere geçeceğim artık. Kusura bakmayın, bu kahvedeki misyonumu tamamladım. Artık yerleri değil, aklın egemenliğinde tozlu kalmış satırları süpüreceğim.