Yarım öğrenci
Nasıl kadınların çocuk doğurmayanı “yarım kadın” sayılıyorsa, öğrencinin kira vermeyeni de “yarım öğrenci”dir.
Fidel AYDIN
Aydın
Bizim ülkede öğrenciler pek sevilir. Bir düğün falan oldu mu bileklerinde altınlarla gelen tombul teyzeler iki yanağınızı avuçlarının arasına sıkıştırır. Eşi ya patrondur, ya da şöyle güzel bir şirkette emir verir pozisyonda. Nerede okuduğunu sorar. Bir de güzel bir yer söyledin mi göreceksin. Tanıdık bir iki kişi çıkarır. Falancanın oğlu da oralardaydı. Bir tanışırsınız diye.
Sadece tombul teyzeler mi sever öğrencileri? Yok canım hiç öyle olur mu? Bir öğrencinin kimlere kimlere yararı var bir bilseniz!
MAKARNACIDAN EV SAHİBİNE HERKES SEVER BİZİ
Mesela bir üniversite öğrencisini en çok, makarna fabrikalarının patronları sever. Şaşırmayın efendim. Kendi çocuklarını sevecek halleri yok ya! Kendi çocukları her öğün makarna mı alıyor da bir işe yarasınlar. “Onlar anca başkalarının yemeklerini yesin, öğrenciler bana yeter!” der bir makarna fabrikası patronu beyefendi.
Yatacak ev lazım tabii.“Sokakta yatacak değil ya bu çocuk, mecbur başını sokacak bir eve.” mantığı ev sahiplerinin vazgeçilmezidir. Sesten şikayetçi olur, laf eder falan ama aslında gizliden gizliye çok sever ev sahibiniz sizi. Neden sevmesin hem, biricik evinin yeni kiracılarısınız. O evin kirası olmadan nasıl ödesin bu adam borçlarını? Kiracı bunları düşünürken sizin de kafanızda tek bir soru tabii: Acaba kaç kişi bölüşsek kirayı hafifletiriz?
Kimisinin de yurdu var, liseymiş, üniversiteymiş ne fark eder. Yurtların tutulan evlerden tek farkı var, kirayı falan sizin yerinize hesaplayıp, güzel bir miktar da kâr alarak hizmet sunuyor size. Bir lisenin devlet yurdunda kalan birisi olarak söylüyorum, küçük bir odaya sekiz kişi sığdırıp sadece nefes alabilmemiz için bırakılan boşluklar da yurtların evlere göre neden daha ucuz olduğunu açıklıyor. Devletin özel yurdu olarak adlandırabildiğimiz bu minik odaların sahipleri sevmek ne kelime, bayılıyorlar bizlere. O kadar seviyorlar ki her perşembe “Yasin’e” gelenlere kurabiye dağıtıyorlar çocuklar aç kalmasın diye(!).
Hah, bizim şoför de buralarda. Bu okul orada olmasa, sabah sabah bu kadar yolcu olacak iş değil. Yalnız bizim şoför kızmış biraz yukarıdakilere. Yukarıdakiler dediysem en yukarıdakilere kızılır mı hiç! En yukarıdakinin bir aşağısına, yok yok iki aşağısı olsun, ne olur ne olmaz!
Bu öğrenci ücretlerini de çok düşürmüşler yahu! Bir öğrenci neredeyse bir kişi fiyatının yarısını ödüyor. O yüzden şoför çok sevmiyor öğrencileri, “neredeyse bir kişi fiyatının yarısı” kadar seviyor. Bizim yarım öğrencilik de buradan geliyor.
SEN DE Mİ YARIMSIN?
Şimdi soruyorum size, bir öğrenci makarna yemeden, kirayı bölüşmeden, yurt parasını düşünmeden ya da yol parasını hesaba katmadan nasıl yaşayabilir? Hadi onları geçtim, bir öğrenci üniversite harcını düşünmeden, katkı payını düşünmeden nasıl okuyabilir?
Şimdi daha güzel bir soru, peki bu öğrenci tüm bunları düşünerek, nasıl okuyabilir? Asgari ücretle geçinen bir aile için bir çocuk okutmak, intihardan farksızdır. Kendisine zor yeten aileler, bir de çocuğun okul masrafları eklenince tamamen çökmektedir.
Bu harcamalar olmadan okumalıdır bir öğrenci. Eğitim hakkını sonuna kadar kullanabilmelidir. Peki bir öğrenci eğitim hakkı için sokaklara çıkarsa ne olur? Güzel bir sözle açıklamış yukarılardan birisi: “Para ödemeyi reddeden, kirayı ödemekten imtina eden bir öğrenci okul hayatında ne kadar başarılı olursa olsun eksiktir, yarımdır!”
Bu yarım öğrenciliktir. Nerede görülmüş düzgün beslenen, yurtta ücretsiz kalan, üniversiteye liseye maddi sıkıntıları olduğu halde gidebilen, yol parası ödemeyen öğrencilik. Öğrencinin kira vermeyeni de “yarım öğrenci”dir. Hele bir de bu öğrenci kadın ise, kaldı mı elimizde çeyreklik?