17 Mayıs 2012 08:30

Kapitalizm - doğa - Kaz Dağları

Neoliberal politikalar; kabaca, 1970’lerden itibaren kapitalizmin yapısal krizine çözüm olarak, sınırsız sermaye birikim rejiminin devamlılığını sağlamak adına, devletin sosyal niteliğinden arındırılması olarak tanımlanabilir. Gelişmiş ülkelerde keynesyen politikaların, gelişmekte olan ülkelerde ise ithal ikameci sanayileşme modellerinin te

Kapitalizm - doğa - Kaz Dağları
Paylaş
Ali Can Gün

Ulus ötesi sermaye, gelişmekte olan ülkelere tahkim ve MAI gibi anlaşmaları dayatarak yeni-liberal politikaların tesisini sağlamaya çalışmaktadır. “Tahkim müessesinde uyuşmazlıklar genel olarak 3 kişilik bir komisyon tarafından çözümlenir. Hakem heyeti üyelerinin hukukçu olması gerekmez. Hakemlik müessesesinde uyuşmazlık çözümü için tek ve temel ölçü taraflar arasında yapılmış olan sözleşme ya da anlaşma koşullarıdır. Hakemler uyuşmazlık çözümünde, tarafların sözleşme ya da anlaşma koşullarına uyup uymadıklarını inceler ve kararını verir. Hakem heyetinin karar alma sürecinde ve şirketlerin taraf olduğu anlaşmalar esas olduğundan, ulusal hukuk ya da evrensel hukuk normları ile insan, emek ve çevre hakları bu anlaşmalarda yer almadığı için hakem komisyonlarının yegâne bakış açısı ya da kriteri de şirket haklarının ve karlılığının korunması olmaktadır.” (Türkiye MAİ ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu) MAI Anlaşmasında ise şirketten devlete işleyen hakemlik mekanizması tek yönlü bir işleyişe sahiptir ve yalnızca şirketlerin devletleri hakeme götürme hakları vardır. Devletin ya da yurttaşların hakeme gitme hakları yoktur. MAI Anlaşması’nda yer aldığı şekli ile hakemlik müessesesi yalnızca şirketlerin haklarını ve karlarını güvence altına alan, ulusal yargı ile evrensel kabul görmüş hukuk kurallarını yok sayan ve şirket karlarını kamu yararından üstün gören bir anlayışın ürünüdür. Yeni-liberal politikaları dayatan uluslar arası sermaye ve yerli hizmetkârlarının çirkin yüzü uluslar arası anlaşmalar ve bu anlaşmaların hayata geçirilemediği yerlerde yaşanan, Bergama sürecindeki gibi hukuksuzluklarla kendini göstermektedir.

Ve şimdi bu hukuksuzluk kendini Kaz Dağları’nda göstermektedir. Kar etmek dışında hiçbir dertleri olmayan; çevre, toplum ve ahlaki değerleri hiçe sayan büyük altın tekelleri Bergama’da, Bolivya’da, Yellowstone da yaşananları, Kaz Dağları’na reva görmektedirler.      
Bütün dünyada benzer senaryolar uluslararası dev maden şirketleri ve yeni-liberal politikaların destekçisi hükümetler tarafından uygulanmaktadır. Ulusal hukuk ve halkın çıkarları uluslararası maden devlerinin çıkarlarıyla çeliştiğinde hükümetler yasaları çiğnemekte, direnişle karşılaştıklarında ise yasaları değiştirerek çıkış yolu aramaktadırlar. 2004 yılında madencilik kanununda yapılan ve Kaz Dağları’nda altın arama faaliyetlerinin başlamasında önemli rolü olan “Maden Yasası” değişikliği bu duruma örnektir. Yasanın 3. maddesi ile Maden Kanunu’nun 7 nci maddesi değiştirilmiş; orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri, karasuları, turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri, askerî yasak bölgeler ve imar alanları ile mücavir alanlarda madencilik faaliyetlerine açılmıştır. Maden Yasası’nın 11. maddesinde; hiçbir inceleme yapılmadan verilen arama izni süresi içinde rezervin % 10’unun üretilmesi ve satışına izin verilebileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile ÇED süreci ve GSM izni olmadan arama ruhsatı ile rezervin % 10 işletilebilecek, insan ve çevre sağlığı için çok büyük riskler ortaya çıkacaktır. İşletmeden alınacak devlet hakkı hesaplanırken, ruhsat sahibinin beyanının esas alınacaktır. Bu yasa arama ruhsatıyla altın çıkarılmasına izin verirken maden şirketlerince değerlendirilmek üzere bir boşluk yaratmayı amaçlamaktadır. Daha önce Uşak’ın Eşme ilçesinde, Kanadalı Eldoradogold maden firmasına bağlı TÜPRAG tarafından işletilen altın madeninde ve Bergama’da da “deneme süresi” kavramı tartışma yaratmıştı. Bilim insanlarının ve yurttaşların itirazlarına rağmen Eşme’de açılan maden, hukuki süreç devam ederken 1.5 yıl boyunca ‘deneme amaçlı’ olarak çalıştırılmış ve 2 bin ton siyanür kullanarak 7 ton altın çıkarılmıştır. Arama ruhsatıyla maden çıkarma izni verilmesi, madencilik önünde hiçbir hukuki engel bırakılmaması anlamına gelmektedir. 16 Kasım 2007’de eski Orman Bakanı Osman Pepe konuyla ilgili olarak şu itirafı dile getirmiştir: “Bu kanunla Türkiye’de doğayı tabiatı korumak mümkün değil. Anasına kızan evden çıkıp taş ocağı ruhsatı alıp şehrin ormanın en güzel yerinde arama yapıyor. Ben bu konuyu daha önce Bakanlar Kurulu’nda Sayın Başbakan’a da iletmiştim. Kendi bakanlığım döneminde 150-200’e yakın taş ocağı ruhsatını beklettim. Bu kanunla yola devam edilirse arama yapan işletmeler mantar gibi biter. İş çığırından çıkmadan bu kanun değiştirilmeli.”

KAZ DAĞLARI SAHİPSİZ DEĞİLDİR!

Kaz Dağlarında büyük altın tekelleri hiçbir toplum değerini göz etmeksizin siyanürle altın arama çalışmalarına devam etmektedir. Şu ana kadar 848 tane ruhsat verilmiş olup, 6 tanesi şu anda altın arama çalışmalarına devam etmektedir. Bunlardan büyük tekeller;

- Teck Cominco: Kanadalı şirket, Bayramiç Muratlar, Çan Söğütalan mevkilerinde sondaj izni aldı. Altın ve bakır arıyor.

- Global Madencilik: Türk şirketi, Küçükkuyu Fatma Kayası mevkiinde altın, çinko, kurşun ve bakır arıyor.

- Oreks Madencilik: Türk şirketi Yenice’de kurşun çıkarıyor.

- Koza Altın: Havran’da işletme ruhsatı alan şirket altın çıkarıyor.

- Gesom Madencilik: Yenice’de kurşun ve çinko arıyor.

- Kuzey ve Doğu Truva Madencilik: Kanadalı Teck Cominco’nun ortağı olan şirket arama ruhsatı aldı. Çan, Bayramiç ve Çanakkale’de 13 bin 252 hektar alan için arama ruhsatı alındı, 600’ün üzerinde sondaj yapıldı. Sondaj sırasında binlerce ağaç kesildi.

Ve şimdi Kaz Dağları’na yeni bir tehlike, yeni bir sorun daha eklendi. Kaz Dağları başta olmak üzere Türkiye’nin zeytinlikleri artık koruma altında değil. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yaptığı yönetmelik değişikliği “zeytinlik saha”sını yeniden tanımlayarak 25 dekar (25 bin metrekare) altındaki zeytinlikleri, hidro elektrik santral (HES) inşaatlarına, turizm tesislerine ve konut yapılanmasına açtı. Yönetmelikte yapılan bu değişiklik Kaz Dağları ile birlikte Antalya’nın batısındaki Kaş ve Kalkan’daki zeytinlikleri de yapılaşma tehdidi karşısında bırakıyor.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 3 Nisan 2012’de “Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik’te Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”te yaptığı değişiklikle, başta Kaz Dağları olmak üzere, ormanlık alanları koruyan düzenlemeyi değiştirdi. 3575 Sayılı Kanun’un “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılanmasına İlişkin Yasa”nın 20. maddesinde yer alan “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikaları dışında zeytinin gelişmesine engel olacak kimyasal atık, toz, duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletme kurulamaz” hükmü değiştirmek yerine yönetmelikteki “zeytinlik saha” tanımı değiştirildi. Bu değişiklikle birlikte akıllara gelen soru Kaz Dağları madenlere, Kaş ve Kalkan otellere mi açılacak? Bu değişiklik neye, kime hizmet ediyor? Bunlara cevap aramaya çok fazla gerek yok. AKP hükümeti işi kılıfına uydurma konusunda çığır aşmaya devam ediyor ve halkı aptal yerine koyuyor.

Sağlıklı bir çevrede yaşamak anayasal hakkımız. Altın tekellerine karşı mücadelemiz, direnişimiz bu nedenle yasaldır, meşrudur. Siyanürsüz doğa, özgür Kaz Dağları, onurlu ve temiz bir yaşam için mücadele ediyoruz. Yaşama haklarımıza ve yaşam kaynaklarımıza sahip çıkıyoruz. Kazdağlarına sahip çıkmak, yaşama haklarımıza, yaşam alanlarımıza, aynı zamanda ülkemize sahip çıkmaktır. 3 Haziran tarihinde yapılacak olan büyük Kaz Dağları mitinginde Etili Köyü’nde buluşmak, mücadeleye güç katmak için alanlara çıkmak gerektiğini tüm insanlara duyuruyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Önce ben içeyim!

SONRAKİ HABER

Evrim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa