28 Eylül 2016 00:51

Bu işin zor kısmı yok bu işin her tarafı zor

Fırat Turgut inşaat işçileriyle inşaatlarda çalışmanın zorluklarını, yaşamlarını, yaşadıkları sorunları konuştu.

Paylaş

Fırat TURGUT
İstanbul

Üsküdar Ünalan Caddesi... Caddenin bitimine doğru, turuncu ve yeşil yelekli insanlar çoğalıyor. 1, 2, 3... 30, 40, 50... Derken yüzleri buluyor. Pantolonları, kirli mi kirli, ayakkabıları eski mi eski. Çoğunun başında sarı baret yok. Saat 11 suları. Muhtemelen yemeğe gidiyorlar. Bir taraftan da birbirleriyle muhabbet ediyorlar.

Caddenin iki yanında devasa inşaatlar boy gösteriyor. İnşaatların önündeyken en üst katını görebilmek için gözleri kaldırmak yetmiyor. O kadar büyük... Doğan Çelik, bu büyük inşaatları yapanlardan sadece biri. Henüz 21 yaşında. İstanbul’da ailesiyle yaşadığını söylüyor. “Ben lise mezunuyum, meslek lisesi. Görüntü ve sesti bölümüm. Araba teybi, televizyon, uydu-anten sistemleri. Kışın olunca yapamayacağın bir meslek. Çatıya çıkamazsın, kayıp düşersin. O yüzden yapmak istemedim. Elektrik işine başladım. Sonra o da olmadı ve inşaata girdim” diyor.

‘İNŞAATTA ÇALIŞMAYI TAVSİTE ETMEM’

Ama inşaatlarda çalışmak zor mu zor. “İnşaatlarda çalışmayı kimseye tavsiye etmem” diyor Doğan Çelik. Zira iş kazalarının ve iş cinayetlerinin sık olduğunu söylüyor: “Düşmeden, elektrik çarpmasına kadar en çok kaza ve ölümler şantiyelerde oluyor. Niğdeli bir arkadaşımız eksi 5’ten eksi 11’e düştü. Tuvalet sorunu vardı şantiyede. Tuvaletlerin yarısından çoğunu işçiler suyu açık bırakıyor gerekçesiyle kaldırdılar. O arkadaşımız da bir yere tuvaletini yapmaya giderken şaft boşluğundan aşağı düşüyor ve ölüyor.”

‘AYAĞIMA ÇİVİ BATMAYACAK BİR YER İSTERDİM’

Büyük beklentileri yok Doğan Çelik’in: “Tozsuz, düzenli-tertipli, yerlerde ayağına batacak çivinin olmadığı bir ortamda çalışmak isterdim.” Bu kadar işte, genç bir inşaat işçisinin beklentisi. “Çünkü yerlerde hep çivili kalaslar oluyor” diyor: “Mesela Ankara’da şantiyede çalışırken ayağıma çivi girmişti. Burada da durum aynı. Ayakkabılar bazen geç veriliyor. İşe çıksan olmuyor, çıkmasan olmuyor. İnşaat ayakkabısı olmadığı için işe çıkan ceza yiyecek. Gelmek de zorunda. Geliyor depoda oturuyor. Tuvalete gitmek zorunda kalıyor. Giderken ayağına çivi girebiliyor.”

NE EVLİLİK DÜŞÜNÜYORUZ NE DE SEVGİLİ

“Koskoca binaları dikiyorsunuz. Diktiğin binalardan birinde bir evin olsun istemez miydin” diye soruyunca konu evliliğe de geliyor: “İleride olursa evlenmeyi düşünmüştüm. Belki o zaman isterdim. Ama şimdi öyle bir planım da kalmadı. Hayatımızı şantiyelerde tüketiyoruz. Ne bir evlilik düşünebiliyoruz, ne de bir kız arkadaş edinmeyi. Evlilik düşüneceksin bir birikimin olması lazım. Sevgilin olsa, bir yerle gitmen lazım. En azından bir çay içmen lazım. Onda da para gidiyor. Bunu da yapamıyoruz. Tek faaliyetimiz sabah işe gelip akşam eve gitmek oluyor.”

11 AY BOYUNCA EYLEM YAPMADAN ÜCRET ALAMADIK

40 yaşındaki Serdar Çarkçı ömrünün yarısını inşaatlarda geçirmiş. “Başka işkolları da denedik tabi ama sonuçta her insanın bir kabiliyeti var. Bizim kabiliyetimiz de inşaat” diyor. Bu işe memleketi olan Bingöl’de başlamış. Hangi ilde inşa varsa Çarıkçı orada alımış soluğu. En son, kendisiyle de görüştüğümüz İstanbul’da...

“Bu işin zor kısmı yok” diyor: “Bu işin her tarafı zor. Saniyelik bir hata nedeniyle ölüme de gidebiliyorsun. 20 senedir her türlü iş kazasına rastladım. Çukura düşme, yukarıdan üzerine eşya düşmesi, çökmeler... Çok sayıda iş kazasıyla karşılaştım.”
İşçilerin tazminatlarını ve sosyal haklarını vermeden işçileri kapı dışarı eden Emaar’da da çalıştığını anlatıyor: “Büyük inşaatların en kötüsü burası. Çünkü lavabolar bile yok, su bile yok. Yani böyle bir şantiye hiçbir yerde görmedim. 11 ay boyunca eylem yapmadan ücretlerimizi alamadık.”

GURBETÇİYİM, BİRİKİM YAPAYIM DEDİM 5 KURUŞ BİRİKTİREMEDİM

Murat Güler Balıkesir’li, gurbetçi işçilerden. Gurbetçi insan niye terk eder ki yaşadığı şehri? “İlkokulu bitirdiğimden beri hep çalıştım. Temizlikten, inşaata, fabrikaya kadar birçok sektörde çalıştım. Helal olan her işi yaptım. Buraya da ekmek parası için geliyoruz. Kimi insan anasını, babasını, çoluğunu, çocuğunu bırakıp geliyor. Para kazanmak için geldim buraya. Kendi memleketimde iş olmadığı için, sigortası olmadığı için. Ha var ama oradakiler daha çok kaçırıyorlar. İşçi çıkarma daha çok oluyor. Ufak yerlerde belli etmiyorlar, göze batmıyor. Buralar büyük olduğu için bir şey kaçıramıyor” diyor.

Memleketinden ayrıldığı vakit, “Belki” demiş “Biraz birikim yaparım.” Ama olmamış. 3 senedir 5 kuruş biriktirememiş. “Ücretleri geç veriyorlar. E geçinmen lazım. Ne oluyor? Oradan buradan borç alıyorsun. Şu an benim iki tane kredi borcum var. Onları ödüyorum. Bir de kredi kartım var. Onu da ödüyorum” diyor.

İnşaat işine sigortası olsun diye girdiğini söylüyor. “Hastalanıyorsun, sigorta şart oluyor. Bir ilaç alıyorsun dünya para veriyorsun. Sigortalı olduğun zaman az ödüyorsun. Senin cebinden fazla kesilmiyor. O yüzden burayı seçtik. Bu kahrı da onun yüzünden çektim” diyor ama “Köpeği bağlasan durmaz” şeklinde tarif ettiği, barınmak zorunda olduğu yerlerde hastalanmamak elde midir?
İki elini, arasında 20 santim kalacak şekilde karşı karşıya getiriyor: “3 senedir şantiyelerde kaldım. Kaldığımız koğuşlarda bu kadar fareler var, geziyor. Bunu söyleyince, ‘Fare zehiri bul’ diyorlar. Yahu o benim işim mi? Tuvaleti banyosu yok. Çalıştığımız bazı yerler oluyor, bütün pislikler yerde. Öyle yerde bizi çalıştırmaya çalışıyorlar. Burada bir şeyler var dediğimizde, ‘Ya sen burada çalışırsın’ diyorlar. Bunu diyenler de bizim formenlerimiz. O pisliği biz kendimiz temizliyoruz. Merdivende çalışıyorsun. Düşme riskin var. Sakatlanma riskin var.”

Gurbetçi işçi sözlerini şöyle noktalıyor: “Eşek oldun mu semer vuran çok olur derler ya, o hesap. İşçiyim, her türlü iş bulurum. Emek isteyen, alın teri akacak olan bir işte bizden başka kim çalışır ki zaten. 34 yaşındayım. Geleceğe dair ne hayalim kaldı ne planım. Şu anda tek düşündüğüm borçlarım. Daha önce biraz birikim yapayım, şunu bunu yapayım diye hayal kuruyordum. Ama yapamadım ki. Ve yapamayacağım.”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Dünya edebiyatının renkleri İstanbul’da

SONRAKİ HABER

Din dersinde skandal ‘sevgi yoklaması’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa