01 Ekim 2016 10:32

Eğitim mimarı bir sosyalist kadın: Nadejda Konstantinovna Krupskaya

Krupskaya, devrimden sonra da Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin eğitim politikalarının mimarlarından biri olur...

Paylaş

Müslime KARABATAK

-    Parasız ve zorunlu, genel ve politeknik (teoride ve pratikte üretimin merkez dallarını tanıtacak) eğitimin her iki cinsiyetten 17 yaşına kadar olan çocuklar için uygulanması
-    Okul öncesi kurumların yaratılması
-    Anadilde eğitim ve iki cinsiyetten çocukları kapsayan ortak ders; iş çalışma okulunun tamamen laik olması; yani tüm dinsel etkilerden arındırılmış, üretken toplumsal işle dersin yakın bağlantılarının gerçekleştirilmesi
-    Tüm öğrencilere yiyecek, giyecek, ayakkabı ve ders araç gereçlerinin devlet tarafından verilmesi
-    İsteyen herkese eşit, bilimsel yüksek öğrenim hakkı ve maddi destek
-    Sanat eğitimi ve sanat eserlerinin herkes için ulaşılabilir olması... 

KHK’lar (Kanun Hükmünde Kararnameler) arasında yer almıyor bu maddeler ne yazık ki. Bizde milyonlarca öğrencinin öğretmenlerini açığa almalar, özel okullarla ya da devlet okulları içinde paralı özel sınıflarla eğitimin ticarileştirilmesi, kız ve erkek öğrencilerin ayrı sınıflarda okutulması girişimleri, din derslerinin zorunlu ve tek bir dini ve tek bir mezhebi öven nitelikte olması, bilim derslerinin etkisizleştirilmesi, yaratıcılık ve becerileri öldürülen çocukların sınavlara dayalı eğitim sisteminde yarış atına çevrilmesi var. 
Hayalini kurduğumuz bu eğitim sistemini uygulamaya koyanlar kimler öyleyse?

KADINI ÖZGÜRLÜĞE GÖTÜREN YOL

1919’da okuma oranının henüz çok düşük olduğu Sovyet topraklarında Rusya Komünist Partisi’nin VII. Kongresi’nde alınan eğitimle ilgili kararlardan bazıları bunlar. Alınan kararlardan biri de halkın okuma yazma seferberliğine aktif olarak katılması. Bundan 99 yıl önce Ekim Devrimi gerçekleştirildiğinde, “17 milyon okuma yazma bilmeyen kişiden 14 milyonu kadındı. Okuma yazma bilmemek aslında bir kadın sorunuydu” diye yazıyor Richard Stites, Rusya’da Kadın Özgürlük Hareketi (The Women’s Liberation Movement in Russia) kitabında. Bu yüzden, parti şu hedeflerle hareket ediyor: Kadınların üretime ve kendini geliştirmesine katkı sağlanması için 4 yaşından küçük çocuklar için yuvalar, çocuk yerleşim birimleri, çocuk kolonileri gibi yerlerin açılması. Kamusal eğitimin ve küçük çocukların bakımını üstlenen bu kurumların sayesinde, kadınların okuma yazma oranı hızlı bir ivme ile yükseldi Sovyet topraklarında. Fakat sadece bu sayede değil, gerçek bir halk eğitimi ile kadının özgürlüğe doğru adım attığını bilmemiz gerekiyor. Ekim Devrimi’nin 15. yılına gelindiğinde köy Sovyetlerinin, bölge yönetim komitelerinin ve şehir Sovyetlerinin vekillerinin yüzde 25’ine yakını artık kadındı. Tüm Rusya Merkez Yönetim Komitesi üyeleri içinde kadın üye sayısı 186’ya çıkmıştı. Partiye üye olan ve aktif olarak görev yapan kadınların sayısı ise 1932’ye gelindiğinde 500 bini aşmıştı. 

İŞÇİLERİN ÖĞRETMENİ

Bu halk eğitimi meselesinde, kendini ona adamış bir kadından bahsedelim; Nadejda Konstantinovna Krupskaya. Lenin’in karısı olarak anılsa da, Krupskaya aslında Lenin’le tanışmadan önce Marx’ı okumuş, Marksizmle tanışmış, Bolşevik bir devrimci kadın. Sovyetler kurulduktan sonra Eğitim Halk Komiseri Yardımcılığı görevini üstlenmiş. 
Eğitim soruna ilgisi Ekim Devrimi’nden çok öncesine dayanıyor. Askeriyedeki babası, Polonyalı devrimcilere yardım ettiği gerekçesiyle atılır. İyi eğitimli, aristokrat ailesinin yaşam koşulları, babasının işsiz kalmasıyla bir anda değişir. Babası öldükten sonra ders vererek hayatını kazanmaya başlayan Krupskaya, bu sırada sadece para değil, emekçilerin özellikle de kadınların kaderini değiştirecek eğitim politikalarına dair ideolojik görüşler de kazanır.
Katıldığı tartışma toplantılarında Marx’ın teorileriyle karşılaşır ve bir şeylerin halkın yararına değiştirilebileceği inancı gelişir. Bu, her şeyin yasak olduğu Çarlık Rusyasında elbette kolay olmayacaktı; gizli buluşmalar, okuma grupları, yeraltı kütüphaneleri derken, Krupskaya işçiler içine ya yazdığı bildirilerle ya da bir öğretmen olarak girer. Lenin’le tanışmasıyla halk eğitimi konusundaki görüşleri giderek daha da netleşir. Eğitimin sadece okur yazarlık öğretmekten ibaret olmadığını düşünen Krupskaya, halk eğitimine, Lenin’in deyimiyle “gelecekte karşımıza çıkacak her şeye hazırlanmak” bilinciyle yaklaşır. Ekim Devrimi’nden önce bildirilerle, gazetelerle halkı aydınlatma ve bilinçlendirme çalışmalarına yoğun bir şekilde katılan Krupskaya, devrimden sonra da Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin eğitim politikalarının mimarlarından biri olur. 

SINIF OKULU

“İster monarşi, ister cumhuriyet olsun, burjuva devletlerde okul, geniş halk kitlelerinin ruhsal ve düşünsel baskı altına alınmaları ve ezilmelerinin bir aracıdır” diyor Krupskaya. Bunu tüm burjuva pedagoglar da açıkça söylüyor zaten. Eğitimciler ve eğitim dersleri almış olanların nefret ettikleri bir kelime geçer eğitimin tanımında; “Eğitim, kişiye ‘istendik’ davranışların kendi yaşantıları yoluyla kazandırılması sürecidir.” Bu kelime, gizli bir silah aslında. Kimin istediği davranışlar, nasıl yaşantılarla öğretilecek? Bu süreçten geçen öğrenciler, nasıl kişiler olacak? Bu soruların altını çizin, önemli. Her şey bir kenara, sadece eğitim politikalarını inceleyerek, bir toplumun nasıl bir toplum olduğunu söyleyebiliriz herhalde. Burada Lenin’in şu sözlerini hatırlamak gerek: “Kimileri bizi, okulu sınıf okuluna çevirmekle suçlamaktadır. Ama okul ilk ortaya çıkışından itibaren zaten böyle, bir sınıf okulu olmuştur. (...) Eski tarz okulda çocuğa kaçınılmaz ulusal önyargılar aşılanmakta; başka halklara ve diğer uluslardan isçilere karşı düşmanlık kışkırtılmakta, genç düşünceler aptalca önyargılarla karartılmaktadır. Burjuva devletlerdeki okullar burjuvazi yararına yalan ve iftiralarla doldurulmuştur.” 

SOSYALİST BİR DEVLET OLMAYINCA...

Krupskaya’nın “Lenin ve Halk Eğitimi” adlı kitabını yayınlayan Evrensel Basım Yayın, kitabın sunusunda şöyle diyor: “Günümüzde eğitim alanında var olan tüm demokratik ve akademik haklar, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun işçi ve emekçilerin gençlik kitle ve yığınlarının sermayeye karşı çetin mücadeleler sonucu kazanılmış ve sosyalist sistemin kapitalist sistem karşısında üstün olmasının ve baskın çıkmasının sonucu verilen haklardır. Günümüzde bu hakların ortadan kaldırılması ve yok edilmesi yönünde atılan her adım, kapitalistin karşısında işçi sınıfı tarafından yönetilen bir sosyalist devletin olmamasından kaynaklanmaktadır.”

ÖNCEKİ HABER

Genel-İş: OHAL derhal kaldırılmalı

SONRAKİ HABER

Çocuklar okusun diye bütün sıkıntılara katlanıyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa