06 Ekim 2016 11:27

Bilim itaat etmez

“Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.”

Paylaş

Ozan Özgün ÇÖRDÜK
Pamukkale Üniversitesi

Bir grup Atinalı agoranın ortasına geçip haykırdılar, “Şehrin tanrılarına inanmayan ve gençleri ahlaksızlaştıran Sokrates cezalandırılmalıdır.” Sokrates’in ölümüne sebep olacak yolun başlangıç noktaları bu sözler. Antik Çağ’ın demokrasisi tarafından yargılandı ve önüne iki seçenek sunuldu, ya bir filozof olmayı bırakıp sürgün edilecek ya da ölüme mahkûm edilecekti. Sokrates’in kararı ölüm olmuştu ve bu karar bilimin ve düşüncenin direniş öyküsünü başlatmaya yetmişti. Platon, Sokrates’in ölümüne yakından şahitlik etmiş ve bu sarsıcı olayı kaleme almıştı. Platon’un kaleminden çıkan betimlemeler ve tasvirlerden esinlenen Fransız ressam Jacques-Louis David, “Sokrates’in Ölümü” adlı tablosunda bu anı çarpıcı bir biçimde resmetmiştir.

DAVİD’İN ANLATTIĞI SOKRATES

Tabloya baktığımızda ilk gözümüze çarpan üstündeki beyaz kumaşla yatağın üzerinde duran Sokrates oluyor. Sokrates’in ayağına takılan prangalar çıkartılmış ve tüm soğukluğuyla yerde durmakta. Sokrates’in sağ bacağını bırakmamak üzere kavrayan ve hala hayranlıkla Sokrates’i izleyen Kriton dikkatimizi çekiyor. Sokrates bir yandan zehir dolu kâseye uzanırken, ölümü umursamadan düşüncelerini en ateşli biçimde dile getirmeye devam ediyor, diğer yandan zehir kâsesini uzatan adam bu sahneye tanıklık edemeyecek kadar üzülmüş bir durumda. Mekânın sağ tarafında öbekleşen hayranlar ise kahrolmuş bir vaziyette üzüntülerini dışa vuruyorlar. Yatağın uç kısmında ise Platon’u görüyoruz. Üzerine oturduğu yükseltinin yanında kâğıdı, kalemi ve mürekkebi durmakta, bu anı tarihe not düşmüş ve kendi hüzünlü dünyasına dalmış. Bu tabloda David’in Sokrates’i yücelttiğini gözlemleyebiliriz. Çünkü Sokrates öldüğünde oldukça yaşlı ve fiziken zayıf bir durumdadır. Ancak tabloda oldukça sağlam resmedilmiştir, ayrıca havaya kalkan eliyle oldukça kuvvetli bir nutuk attığı anlaşılıyor. Ressam David’in bu yüceltmesini ve resmin bazı detaylarını şöyle yorumlayabiliriz: “Bilim itaat etmez ve tarih direnenleri yazar.” 
Güneş merkezli evren teorisini ortaya atarak kiliseye karşı gelen Nikolaus Kopernik, İngiliz materyalizminin ve deneysel bilimlerin kurucusu Francis Bacon, dünya yuvarlaktır diyen Galileo Galilei, Farabi, İbn-i Sina, Darwin hepsinin serüveni hemen hemen aynı.

KARANLIKTAN DEĞİL AYDINLIKTAN KORKANLAR

İşte yüzlerce yıllık bir gerçek, bilimin itaatsizliği ve direnişin öyküsü insanlığın gelişme sürecinde ardında bıraktığı silinmeyen bir iz. Bilimin itaat etmediğini ve etmeyeceğini anlatan bir yığın tarihi olay. Bilim, sanat, felsefe, modern insanın mayası olsa gerek, ama bu mayayı bozmamak gerek. Ne demişti Platon hatırlamakta fayda var: “Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.” Fiziği, biyolojiyi, kimyayı, felsefeyi öğrenmedi mi bir çocuk, işte trajedinin en büyüğü bu. 
Zaman ilerliyor, belki bazıları bir kara deliğin kenarına dikilmiş olabilir ama zaman ilerliyor. İnsanlar ve toplumlar da bu ilerleyişe ayak uydurmaya çalışmışlar yıllardır. Bu ilerleyişin şüphesiz en büyük etkeni bilimdir diyebiliriz. Şimdilerde ise ilginç olarak okul müfredatından fizik, kimya ve biyoloji derslerinin kaldırılması tartışılıyor. Bilimden uzak, sanattan uzak, mayasıyla oynanmış yeni nesiller, sistematik bir akıl tutulması. Bu, insanların çocukken şartlandırılıp yetiştirildiği bir distopya mı yoksa hayattaki gerçek bir trajedi mi? Doğru olan maalesef ikinci seçenek.  Romanlarda okuduğumuz kurgusal dünya, ülkemizde yavaşça gerçeğe aktarılıyor ve bunun en vahim örneği fiziğin, biyolojinin ve kimyanın müfredattan kaldırılması. 
Karanlıktan değil aydınlıktan korkan büyükler yetiştirmek, oldukça fena bir gelecek kurgusu. Sokrates’ten önce ve Sokrates’ten bu yana insanlar bilimle ilerlemeye devam etti, bilim önüne çıkan engelleri direnerek aştı ve tarih, direnenlerin anılarını geleceğe taşıdı. Bu gün bilimle direnmek ise tarihe not düşmek, geleceği ve günümüzü aydınlatmak, topluma ve insanlığa sahip çıkmak demektir, tıpkı geçmişte olduğu gibi. Kin ve nefret karanlık bir fantezi iken, bilim ve sanat insancıl bir toplumun gerçekliğidir.

ÖNCEKİ HABER

Şimdilik tout va bien*, peki ya sonra?

SONRAKİ HABER

Ne oynadılar, neden oynadılar?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa