9 Ekim 2016 10:21

Ayşegül TÖZEREN

Yol kıvrılıp, İstanbul’a doğru uzanırken, Bursa’dan bu yana ardımızda bıraktığımız on altı sanayi bölgesini düşünüyorum. Konuşmaya “Ben işçiyim,” diye başlayan edebiyat okurunu… Kentin, kentlerin görünmezleri haline gelen işçileri, yoksulları… İşçiler edebiyattan uzaklaşmıyor da, yoksa edebiyat mı onlardan uzaklaşıyor diye kendi kendime soruyorum. Sonra Orhan Kemal’le Yaşar Kemal’in bir diyalogunu hatırlıyorum. Yaşar Kemal ilk öykülerini yazdığında Orhan Kemal’e okur, okurken de Adana’yı dolaşırlar… Orhan Kemal Yaşar Kemal’i yolun sonunda bir “ırgat pazarına” getirir ve edebiyat yolunun başındaki Yaşar Kemal’e sorar: “Sen kimlerden yana olacaksın, ırgatlardan mı, ağadan mı?” Yaşar Kemal’den yanıtını bir gün sonra tartıp, söylemesini ister. Yaşar Kemal’in yanıtı bellidir. Aslında edebiyatın büyük ırmağının yanıtı hep aynıdır. 

PAYINA YORGUNLUK VE ACI DÜŞENLERİN ŞAİRİ

Bursa dönüşü, masamda Sennur Sezer’in şiir kitapları var. Bir önsöze, “İnsan yaşadığı çağdan sorumludur. Ve tanık olduğu bütün savaşlardan, kırımlardan, yokluklardan, baskılardan sanıktır,” diye başlıyor, “izi kalsın” diye tamamlıyor. Sennur Sezer, şiir tarihine işçilerin, çalışanların, emeğin ve dayanışmanın şairi olarak geçmiştir. Sezer, her devirde ötekileştirilen emekçilerin şairi olmuş, yanı sıra toplumun çeşitli katmanlarındaki ötekileri şiirine katmaktan da çekinmemiştir. “Payına yorgunluk ve acı düşen” her kimse Sennur Sezer’ın şiirinin çatlaklarından içeriye sızmıştır. Kürtler, Ermeniler, kadınlar, çalışan çocuklar…

Sennur Sezer, 1960’lı yılların başında Gecekondu isimli şiir kitabıyla okurlarla buluşmuştur:

“Aceledir sevişmeler tek odalarda / Yarı giyinikliğinde kadınların / Kaçış kaçıştır / Dönüverişinden çocukların”

İlk şiir kitabının açtığı zorlu patikadan hiç ayrılmamıştır, ne yaşamına ne yazınına iktisadi aklı sızdırmış, piyasa değerlerinin uzağında bir şiir kurmuştur. Onun şiiri kurulduğundan itibaren gecekondulardan hiç uzakta olmamıştır, belki bu yüzden şiirin TOKİ’leri arasında hiç yer almamıştır. Yazılmak için yazılmamış, yüreğinde, zihninde ağrıyan bir yeri fark ettiğinde şair kalemini eline almıştır. 1970’li yıllara Direnç adlı kitabıyla uzanırken, enerjinin, hareketin solda olduğu bu yıllarda da toplumsal olanı şiirine katık etmeyi sürdürmüştür. Ancak toplumsal olanla bireysel olanı şiirin konusunda bir dualite olarak görmemiş, toplumsal olanı bireysel olana bireysel olanı toplumsal olana tercih etmemiştir. 

ŞAİRİN DİL SEZGİSİ

Sennur Sezer, sınıf çelişkisine şiirinde yer verirken, toplumun değişik katmanları arasındaki çelişkileri de ihmal etmemiştir. İnsanlık var olduğundan beri en belirgin ezen-ezilen çelişkilerinden olan kadın erkek ilişkisine hep dokunmuştur. Topluma şiiriyle yönelttiği eleştirilerin bir kısmı da toplumsal cinsiyet bağlamındadır. Sennur Sezer dil sezgisiyle iktidar olanı fark eder ve kurduğu şiir diliyle onu kırmaya, yapı bozuma uğratmaya çalıştır. Erke dair iktidar da, Sezer’in şiir dilinin kavgalı ve öfkeli olduğu bir hedeftir. Şair bitmeyen umudu ve enerjisi ile hamle yapar ve kendi sesini buluşunu şöyle anlatır:

“Ben yazarak kendimi anlatmayı, toplumun yerleşik değerler dizgesinin dışa ittiği babasız çocuklar ve fahişelere sahip çıkarak bir karşı çıkış biçiminde seçtim. Sonra işçi kızlara geldi sıra. Bir tür hesaplaşma.”

Sennur Sezer şiiri ötekilerle, sözcükler, harfler aracılığıyla dayanışır. Önce toplum içinde kadın olmaya, emekçi olmaya ilişkin kendi ötekiliğini keşfetmiş, ardından da toplumdaki başka ötekilikleri yaratan iktidarlara doğru şiir dilini uzatmıştır. Sınıf meselesi Sennur Sezer’in şiirinin meselesidir, kadın sorunu Sennur Sezer’in şiirinin meselesidir, Ermeni meselesi, hele de Hrant’ın katledilişi Sennur Sezer’in şiirinin meselesi ve yarasıdır, Kürt sorunu ve barışamamak meselesi Sennur Sezer’in şiirinin can alıcı meselesidir. 

ONUN ŞİİRİ

Sennur Sezer, erk(ekler)in egemen olduğu bir dünyaya doğru kalemini sallama, savurma cesaretine sahip bir şair kadındır. Kadın, anne, şair, işçi olma kimliğinden hiçbir zaman geri durmamıştır. Kendisinden sonra yazacak olana, edebiyat işçiliği kimliğini ve sevdasını miras bırakmıştır. Bu yüzden Sezer’in şiir söyleyişinde, derdini kendine özgü edebi estetik prizmasından geçirir, sözcükler tayflara ayrılırken, okurun zihnine, kalbine doğrudan yönelir. Onun şiiri, neon ışıkları gibi yapay değil, gün ışığının her sabah yeryüzünü ısıtması gibi sahicidir.

Sahicilik, Sennur Sezer’in şiir mirasıdır.

Evrensel'i Takip Et