Canım yanıyor diyemiyorum
10 Ekim Ankara saldırısında bacağını kaybeden Günay Karakuş yazdı.
Günay KARAKUŞ
Eskizler, müsveddeler hepsi meramımı anlatma yönünde en çok tercih ettiğim araçlar. Ötesi berisi gerisi gri benim için. Canım yanıyor diyemiyorum.Sesim soluğum da fırça ve kalem oldu. Etim çok acıdı benim. 6 aylık tedavi sürecin de uzvumu kaybetmiş olmama üzülmek icin fırsat bile bulamadım, tek dileğim; ağrılarım son bulsundu. Keza estetik kaygım da hiç olmadı. Ağrılarım olmadığı sürece benden güzeli yoktu. Onbeş parmak ile eski hayatıma geri döndüm, herşey yolunda diyip herkesi mutlu etmeyi çok isterdim ama umut dağıtmayı görev edinmekten ziyade öfkenizi taze tutmanızı yeğlerim. Tecahül-i arif sanatını bir hayli benimseyip “suskunluğum asaletimdendir”ci tuzukuru homo- sapiensler diktatörlerin ağzına layık birer sebzedirler. Havanın, suyun, çerin çöpün bile meta olduğu, matematiğin, fiziğin ya da sanatın bakmadığı topraklarda darbesi kendinden menkul bir devletin tam da istediği modeldirler.Ve işte budur iflah olmaz farkımız. Ekseni-öznesi emek, emekçiden yana olan barış talebindeki mücadeleye karşı 10 Ekim’de Ankara’nın orta yerinde bir kıyım gerçekleştirilmesinin ardından bir sene geçti. Ekimin o kara sabahı, patlamanın etkisiyle yalnızca bizim etlerimiz değil ağaçların sert gövdeleri dahi yaralanmıştı. Hepimizin üzerine yeşil yeşil yapraklar düşmüştü.. Henüz sararmadan düşen yapraklar doğanın anlattığı bir metafor gibiydi. Aykırıydı olan biten.. Tanrı, samanyolundan ayrılmış gibiydi.