16 Ekim 2016 00:54

İşçi kadınlar öldüklerinde rakam bile olamıyor

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin kadın işçi ölümleri raporunu hazırlayan Özlem Uluca ile kadın işçi ölümlerini konuştuk

Paylaş

Elif Ekin SALTIK
Ezgi UNAY

Bursa’da tekstil fabrikasında gece yarısı çalışırken fabrikada çıkan yangın sonrası yaşamını yitiren, Isparta Yalvaç’ta mevsimlik tarım işçisilerini taşıyan kamyonun yuvarlanmasıyla ölen, başörtüsü makineye takılan ve boynu kırılarak yaşamını yitiren kadın işçiler... Türkiye’de evde, işe giderken, çalışırken kadınların payına düşen daha çok sömürü ve ölüm. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi eylül ayında yayımladığı raporla 2016 yılının ilk sekiz ayında kadın işçi ölümlerinin sayısının 70 olduğunu açıkladı. Bu söyleşi yayımlandığında bu rakam 80’leri aşmış olacak ne yazık ki. 

Kapitalist sistem ve ataerki, çalışma yaşamına katılırken kadınlara annelik görevi, ev, aile, bakmakla yükümlü olduğu yaşlılar olduğunu hatırlatarak onu sömürüye, ucuz iş gücü olmaya, kayıt dışı çalışmaya hatta ölüme mahkum ediyor ve bunu bir fıtrat olarak niteleyerek gerçeğin üzerini örtüyor. Ve işte bu gerçek kadınların ölümlerinin bir rakam olarak bile kayıtlara yansımamasını suratımıza vuruyor. 

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin kadın işçi ölümleri raporunu hazırlayan Özlem Uluca kadın işçi ölümleriyle ilgili hazırladıkları raporda kadınların sömürünün daha çok olduğu alanlarda çalıştığını ifade etti. Sermayenin alınacak güvenlik tedbirlerini hatta insan hayatını maliyetten öte görmediğine vurgu yapan Uluca, ‘Birilerini beklemeden birlikte hareket ederek mücadele etmeliyiz. Bunun öncüsü de kadınlar olmalıdır” dedi.  

İşçiler iş cinayetinde yaşamlarını yitirdiklerinde duyduğumuz ‘bu işin fıtratında var’ sözü oldu. Bu fıtrat söylemiyle örtbas edilmek istenen gerçek nedir kadın işçiler açısından?
Kamusal alanda kadınların çalıştıkları yerler aslında ev içindeki görünmeyen emekle bağlantılı. Kadınlar daha çok tarım işlerinde, parça başı işlerde, sömürünün daha çok olduğu yerlerde çalışıyorlar. Merdiven altı atölyelerde daha çok kadın ve çocuk emeğinin sömürüldüğünü görüyoruz. Bu da ev içi hizmetle, bakım emeğiyle bağlantılı şeyler. Dolayısıyla daha ucuza, daha güvencesiz yerlerde çalışıyorlar. Bu alanlar kadınların kayıt dışı çalıştırıldığı alanlar. Fıtrat söylemiyle kadınların bu koşullarda çalıştığı ve öldüğü gerçeğinin üzerini örtüyor.

Genel olarak çalışma ortamında kadın işçilerin ölüm oranı daha düşük görünse de sömürü oranı çok daha fazla. Kapitalizmin kendisi zaten alınacak önlemleri birer maliyet kalemi olarak görür. Üstüne, kadın emeğini sömürüye daha açık hale getirir. Biz o yüzden ‘yüzde elli birlik azınlık olarak kadınlık’ tabirini kullandık. Kadınları ‘yüzde elli birlik azınlık’ olarak gören zihniyet toplumsal alanda yeniden üretiliyor. Nasıl bir kadının kıyafetine ya da ne yapacağına karışılıyorsa; bu zihniyet devlette de, sermayede de, çalışma alanında da kadınlara karışıyor ve öldürülmesine sebep oluyor. Raporda da belirttiğimiz gibi ölenlerin çoğu tarım işçisi, ev işçisi. Biz kayıt dışı olanların dahi raporunu tutmamıza rağmen, ev işçilerine ulaşamıyoruz, sigortasız çalıştırılıyorlar. Hep kayıt dışı sektörlerde çalışan, işe gidip gelirken ölen, traktör römorkları devrilip ölen, bir şeyin altında ezilerek ölen kadınlarla karşılaşıyoruz. Söz konusu bir göçmen işçi olunca kayıtlara ulaşmak daha da zorlaşıyor.  

‘İNSAN, MALİYET KALEMİNDEN FARKSIZ GÖRÜLÜYOR’

2013 yılında 103, 2014 yılında 131, 2015 yılında  120, 2016 yılının ilk 8 ayında 70 işçi ölümü görüyoruz. Rakamlar birbirine çok yakın.Ve bu rakamlar sizin ulaşabildiğiniz kadarıyla böyle. Rakamlar bize neyi gösteriyor? 
Çalışma Bakanlığı kayıtlı işçileri iş kazası olarak alıyor, biz ise kayıtsız işçilerin de kaydını alıyoruz ve bunu emek, meslek örgütleri, yerel basın aracılığıyla öğrenebildiğimiz kadarıyla alandan öğrenebiliyoruz. Tespit edemediğimiz daha çok ölüm olabilir. 2016 yılının ilk 8 ayında 70 kadın işçinin öldüğünü tespit edebiliyoruz. Tabii bu rakamların her biri bir insan hayatı ve ölüm şekillerine baktığınızda bu işin çok ciddi anlamda çalışma yaşamının mantığında olduğunu ve kasıtlı olduğunu, insanların bir maliyet kaleminden farksız görüldüğünü, özellikle kadınların ilk olarak gözden çıkarıldığını görüyoruz. Bu 10 da olsa, 70 de olsa, 1 de olsa iş cinayeti ve peşinin bırakılmaması gerekiyor. Sare Davutoğlu bir yıl önce ‘Kadın ve Şiddet’ panelinde Manisa’da iş cinayetinde hayatını kaybeden 13 mevsimlik tarım işçisine değinerek ‘Şiddet diyorsunuz da bu ifadeyi çok kullandığınızda bir toplumsal  infial yaratılıyor. Bir de iş cinayetleri diyorlar kadınlar için. Anneler de ölüyor’ deyip kadın işçi cinayetlerini annelik üzerinden tartıştırmaya çalışmıştı. Tam da bu anlayış yüzünden kadınların görünmeyen emeği ve çalışma hayatındaki zorluklarını birlikte tartışıyoruz. ‘Kadınlar annedir, kadınlar iyi bir eştir, kadınlar aynı zamanda çalışma yaşamında mesai de harcar.’ Hayır, öyle değil! Kadın ciddi anlamda sömürüye maruz kalan ama mücadelede de ilk başta özne olabilecek bir potansiyeldir. Biz bu nedenle kadın işçilere özel bir rapor hazırlamak istedik. İşin vahametini göstermek için...

Kadınların yaşamını en çok yitirdiği sektör tarım dediniz, diğer sektörler neler?
Evet çoğunlukla tarım sektöründe çalışan kadınlar ölüyor. Tarım sektöründe tarlaya giderken bulundukları araçların kaza yapması nedeniyle ölümler oluyor. Yine işçi ise işe giderken servis kazaları oluyor ve bu nedenle ölümler yaşanıyor. Bu konudaki tedbirsizlikten kaynaklanıyor. Tekstil sektöründe çok kötü ölümlerle karşılaşabiliyoruz. Örneğin bir kadın işçi bu sene başörtüsü makineye takıldığı için öldü.

İşçi ve memur ölümleri daha az. Bu sene bombalama olaylarından kaynaklı ölümler oldu. Örneğin Ankara şehir bazında kadın işçi ölümleriyle birinci sırada çıktı 8 aylık dilimde. Bombalama esnasında çalışıyor olanları, işe gidiş gelişlerdeki ölümlerin de kayıtlarını alıyoruz. Bir memursa, bir işçiyse, o alanda işe gidiyorsa, bir bankacıysa kayıt alıyoruz. Ankara bu sebepten ölüm oranlarının yüksek olduğu il çıktı. 

Kadınlarda mobbinge bağlı intiharlar, beyin kanaması, kalp krizi gibi vakalarla da karşılaşabiliyoruz. Üç sene önceki bir dava yeni sonuçlandı. Hostesin uçakla gittiği bir yerde dinlendiği esnada beyin kanaması geçirmesi iş kazası olarak tanımlandı. Bu durum meslek hastalıkları tartışmasını da açar. Bu tip davalar emsal olabilmesi, tartışılabilmesi için çok önemli. 

ESNEK ÇALIŞMAYI ÖZENDİR, DOĞUM İZNİNİ KIRP

Kiralık işçilik yasası yürürlüğe girdi. Özel istihdam büroları (ÖİB), kiralık işçilik kadınlara ne getirecek, nasıl bir şey öngörüyordunuz?
Aslında ne götürecek demek gerek. Zaten bahsettiğimiz bu ilişkilerin daha da işveren payına rahatlayacağı bir süreç olacak. Çünkü kendileri işçilerle iş sözleşmesi yapmayacaklar. Bu işi başka bir taşerona, tırnak içinde özel istihdam bürolarına verecekler. Bu sendikalaşmanın önünü kapatacak, toplu sözleşme masasına oturmasını engelleyecek, dolayısıyla direnişlerin engellenmesi söz konusu olacak, kadın üzerindeki sömürü daha da artacak ve bu sömürünün üstü daha fazla kapatılacak. 

Kadının toplumsal konumundan yararlanarak farklı farklı şeyleri de geçiriyorlar. Esnek çalışmayı bugüne kadar bize “daha iyi” diye pazarladılar, ama doğum izni hakkını bir adım daha geriye düşürdüler. Doğum iznini alan bir kadına işe döndükten sonra sadece şu saatlerde çalışıp geri kalan zamanı kiralık işçiye verebilirsin diyor. Ama bu aslında kadının kamusal alandan çekilmesi anlamına geliyor. Biz süt izni, doğum izni için mücadele ediyorduk. Bu durumla bu haklar biraz daha geriye düşmüş oldu. Direnmenin yolları belli noktalarda kapanmış oldu ve geleceksizliğe mahkûm edilmiş olduk. Sürekli olarak güvencesiz ve geleceksiz bir şekilde çalışacağız. Bu direnişlerin önüne geçecek, kayıt dışı çalışmanın önünü açacak bir durum. İlk kiralık işçilik tartışmaya başlandığında Manisa’da iki saatliğine çalıştırılan işçileri duyuyorduk. Şimdi de ÖİB’lerden telefonlar geliyor insanlara, sanki insanları satın alıyorlar. İşçiler hakları gasp edildiğinde hesap sormak için birden fazla taşeronla karşı karşıya kalacaklar. Ama işçiler, bu zorluklarla nasıl biraraya gelecekler, bu bu problemi nasıl çözecekler zaman içinde göreceğiz. 

‘İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ EN BAŞAT MESELEMİZ OLMALI’

Ölümleri engellemek için iş güvenliği önlemleri dışında yapılması gerekenler neler?
Biz yakın bir zamanda bir forum gerçekleştirdik ve orada işçiler, doktorlar, sendikacılar vardı. Herkes kendi fikirlerini beyan etti. Herkes şunun farkında: ‘Sermaye ve devlet işbirliği içinde, sömürü koşullarını yaratmış durumda ve bize nefes aldırmak istemiyor. O halde ne yapacağız? İşçi sağlığı iş güvenliği mevzusu işçileri bir araya getirmek için mücadelenin en önüne konulması gereken bir mesele. Çünkü direkt insanın yaşama potansiyeline dokunan, onu elinden alan bir mevzu. Soma Katliamı’ndan sermayenin devlet tarafından korunduğunu çok açık gördük örneğin. Birilerini beklemeden birlikte hareket ederek mücadele etmeliyiz. Bu da çalışma hayatının içerisinde olacaktır. İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi bu noktada bu sömürüyü açık etmekle mesul. Ama aslında sınıfta ilerleyecek, sınıfla yürüyecek bir şeydir. Kadınların ekstra sömürüldüğünü düşündüğümüz zaman da kadın işçilerin bu mücadelede öncü olması gerektiğini düşünüyoruz. 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

DBP Bitlis il binasına baskın: 13 gözaltı

SONRAKİ HABER

DHA: Musul'a operasyonlar başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa