17 Ekim 2016 01:00

Musul’un gölgesinde bölgesel savaşa doğru!

Musul’u IŞİD’den kurtarma iddiasıyla başlatılan operasyon hazırlıkları adeta bölgesel bir savaşı ateşliyor.

Paylaş

Ali KARATAŞ / Yusuf ERTAŞ

Irak’ta Musul’un IŞİD’den kurtatılması ve IŞİD sonrası Musul’un hangi güçlerin kontrolüne geçeceği konusu, Suriye’de Halep kapışması, Yemen’de ABD’nin Husilere ait askeri hedefleri vurarak doğrudan savaşa katılması haftanın öne çıkan gündem maddeleri oldu.Uluslararası ve bölgesel aktörlerin karşılıklı hamlelerine sahne olan Suriye, Irak ve Yemen’deki gelişmeler bölgesel bir savaşın işareti olarak değerlendiriliyor.

TÜRKİYE’YE YENİ ROL

Musul’un IŞİD’den temizlenmesi operasyonu ile ilgili yapılan hazırlıklar bölgesel hesaplar için hamlelerin atıldığı bir arenaya dönüştü. Semir Saab Annahar gazetesindeki yazısında ABD’nin, Haşed Eşşabi vasıtası ile İran’ın Musul operasyonunda anahtar rol oynamaması için çaba sarf ettiğine dikkat çekerek “Washington doğrudan söyleyemediğini Erdoğan’ın dilinden veya kısacası Musul’a yakın bir bölgede bulunan Başika’da konumlanan Türk kuvvetleri yoluyla söylüyor” diye yazdı. Saab, Türkiye’nin bölgede ABD siyasetinin hedefleriyle uyumlu bir rol üstlendiğini öne sürerek “yaşadığı koşullar nedeniyle Mısır’ın bu rolü oynamaması ve körfez ülkelerinin Yemen’de savaşa katılmalarına ve Suriye’de silahlı muhalif grupları desteklemelerine rağmen yalnız başlarına Tahran’ı dengelemeye kadir olmadığı bir süreçte Türkiye bu rolü üstleniyor” yorumunu yaptı. “Milli güvenlik için yeni yaklaşım, yeni macera” başlıklı yazısında Muhammed Nureddin “Bu gün herkes Musul’da belirleyici bir seçimin önünde duruyor. Çünkü savaş; yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerin yeni konumunu belirleyecek” diye yazdı.

LOZAN’DAKİ SURİYE TOPLANTISI SONUÇSUZ

Suriye krizinin düğüm noktası olarak kabul edilen Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’in hangi güçlerin kontrolüne geçeceği konusu gündemin ön sıralarında yer almaya devam ediyor. Halep’te geçtiğimiz ay uygulanan başarısız ateşkes anlaşmasından sonra ABD ve Rusya geçen hafta Cumartesi günü ilk kez İsviçre’nin Lozan kentinde bir araya geldi. Toplantıya Türkiye’nin yanı sıra İran, Irak, Suudi Arabistan Ürdün, Mısır ve Katar dışişleri bakanları da katıldı. Beklendiği gibi toplantı hiçbir karar alınamadan sona erdi. Rai Al Youm, “Lozan’daki uluslararası Suriye görüşmeleri bir ilerleme ve anlaşma sağlanamadan bitti” diye yazdı. Al Arab gazetesi toplantı öncesinde “Suriye krizi ile ilgili Lozan toplantısı ufuksuz” değerlendirmesini yaparak toplantıdan bir sonuç çıkmayacağına dikkat çekti.

ABD DOĞRUDAN YEMEN SAVAŞINDA

Yemen savaşına doğrudan katılmak yerine dolaylı müdahaleyi seçen ABD Husilerin roketli saldırısının ardından Yemen açıklarında bulunan savaş gemileri ile Husilere ait askeri hedefleri vurdu. ABD’nin bu saldırısı “Yemen savaşına doğrudan bulaşmak” olarak değerlendirildi. Saldırı sonrası İran Yemen’e iki savaş gemisi gönderdi. Bölgede Rusya’nın yükselişi karşısında ABD’nin geri çekildiğini aynı şeyin İran ve bölgedeki müttefikleri için de gerçekleştiğini öne süren Alkuds Al Arabi, “Bütün gerçekleşenler, ABD’nin ataletiyle ve cevap vermekten aciz olmasıyla alakalı değildir. Stratejik karar, Amerikalıların ‘kirli işler’ olarak adlandırdıkları işleri yapmak için bölgenin Rusya’ya ve İran’a teslim edilmesidir” yorumunu yaptı.


TÜRKİYE MUSUL VE CARABLUS’TA; MİLLİ GÜVENLİK İÇİN YENİ YAKLAŞIM, YENİ MACERA

Muhammed NUREDDİN
Assafir

Geçen Salı günü Türkiye cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Osmanlının görüntülerinden son bir örnek sundu. Irak başbakanı Haydar el İbadi’nin konuşması Irak’ın coğrafi, siyasi ve demografik geleceğinin resmini çizmek için Musul savaşından sonra olası kazançları toplamak bakımındanönemli ve belki de belirleyici bir durak olan Irak’ta bu kez sürdürülen yeni maceranın boyutunu yansıtmaktadır.

SİYASİLER MİLLİYETÇİLİKTE UZLAŞTI

Erdoğan bu sefer Musul savaşına iç uzlaşmayla gidiyor gibi. Savaş ulusal ve milliyetçi bir görünüm almış durumda. Muhalefet; Cumhuriyet Halk Partisinden Milliyetçi Hareket Partisine kadar Türk milliyetçiliği Irak’ın egemenliğini tanımada aciz bir noktada birleşti. İlk sefer yandaş ve muhalif siyasi tabakalar tek bir safta Musul’un 1926’daki Misakı Milli sınırlarına katılmasında aynı safta yer aldı.

ULUSAL GÜVENLİKTE YENİ YAKLAŞIM!

Adalet ve Kalkınma Partisinin yayın organları, özellikle de “Yeni Şafak” Türk ulusal güvenlik kavramıyla ilgili köklü bir değişikliğinden söz ediyor; Türkiye terörle ve tehditlerle topraklarında karşılaşmayacak!  Onları her neredeyse kaynaklarında vuracak! Bu medya organları buna Cerablus’u, muhtemel Tel Abyad, Musul, Irak’ın kuzeyinin ve Şengal bölgesinin PKK’den temizlenmesi operasyonunu örnek veriyor. Bu süreçte Katar’da bir askeri üs kuruluyor ve Somali’de Mogadişu’da kısa bir süre içinde bir askeri üs inşa ediliyor. Bu durum aslında Suriye ile ilgili ciddi bir sorun teşkil ediyor. Türkiye kuvvetleri Suriye topraklarına girdi ve bu yeni konsepti uyguladı. Bu tehditlerin devam ettiği veya tehditlerin çağrıldığı bir durumda bu kuvvetlerin uzun bir süre veya sürekli kalmasını ne önleyecek? Türkiye’nin, Suriye’nin topraklarında daha fazla genişleyen denetimini (gerçekte işgalini) ne önleyecek?

FIRAT’IN DOĞUSUNA DA GÜNDEMDE

Bu kelimeleri destekleyen başbakan Binali Yıldırım'ın geçen Salı günü Adalet ve Kalkınma Partisi grup toplantısında yaptığı bu niyetleri yansıtan açılamaları; “biz daima Fırat’ın batısından söz ediyoruz. Ama terör (Kürtler) faaliyetleri Fırat’ın doğusunda devam ederse gerekeni yapacağız” dedi.

Bu gün herkes Musul’da belirleyici bir seçimin önünde duruyor. Çünkü savaş; yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerin yeni konumunu belirleyecek.


ERDOĞAN MUSUL’DA NE YAPIYOR?

Semih SAAB
Annahar

Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Irak Başbakanı Haydar İbadi’yi Haşd Eşşabi’nin Musul’a yaklaşmaması şeklindeki uyarısı ve mezhepçi kırmızı çizgisi aslında var olan bir Türk bakış açısını veya Musul’un Irak’ın bir parçası olduğunu kabul etmeyen ve bu toprakların Osmanlı imparatorluğunun dağılması ve Sykes-Picot’la yeniden çizilen haritalarla Türkiye’den koparıldığını düşünen Turancı bir görüşü yansıtıyor.  Ancak halen Türklerin büyük bir kesimi Musul’u Türkiye’nin bir parçası olarak kabul ediyor.
Erdoğan’ı hareket ettiren sadece tarih değildir. Hedefleri doğrultusunda bir siyaset izlemektedir. Kendini Irak’taki ve Suriye’deki Sünnilerin hamisi olarak görmektedir.  Bu rol; bir yandan Türkiye’deki İslam’ı bölgede model olarak gösteren, diğer yandan İran’a karşı koymak için bölgede Türkiye gibi büyük bir Sünni devletini isteyen ABD siyasetinin hedefleriyle uyumludur. Yaşadığı koşullar nedeniyle Mısır’ın bu rolü oynamaması ve körfez ülkelerinin Yemen’de savaşa katılmalarına ve Suriye’de silahlı muhalif grupları desteklemelerine rağmen yalnız başlarına Tahran’ı den gelemeye kadir olmadığı bir süreçte Türkiye bu rolü üstleniyor.
Musul savaşı yaklaştıkça Amerika;  IŞİD’in iki yıl önce ele geçirdiği bölgelerde atılmasında olduğu gibi Haşd Eşşabi vasıtasıyla İran’ın anahtar olmamasına dikkat ediyor. Musul; Irak’taki cihatçılara yönelik son savaş olması bakımından simgesel bir önemi olduğu için farklı bir savaş. Amerikalılara göre Musul’daki herhangi bir İran rolü, Rakka operasyonunda İran’ın karar vericiler arasında olmasına neden olacak.
Burada Amerikalıların el İbadi’ye uyarıda bulunmaya başlayan Erdoğan’a ihtiyacı var. Washington doğrudan söyleyemediğini Erdoğan’ın dilinden veya kısacası Musul’a yakın bir bölgede bulunan Başika’da konumlanan Türk kuvvetleri yoluyla söylüyor.
Eğer ABD Musul’u istiyorsa, savaşın İran’ın en az rol oynadığı uluslararası koalisyon yoluyla olması gerekiyor. Bununun için Erdoğan açık bir şekilde savaşın Sünnilerle ilgili bir savaş olduğunu söyledi. Suudi Arabistan dışişleri bakanı Adil Cabir’de; eğer Haşd Eşşabi savaşa katılırsa “felaket” olacağı uyarısında bulundu.  
Bu durum Rakka’nın ne olacağı sorusunu sormayı gerektirir. Belki de bundan dolayı Amerika Suriye’de Rusya’ya karşı yığınak yapmaktadır. Çünkü İran’ın değil Rusya’nın müdahalesi, ABD’nin önündeki savaşın karakterini değiştirecektir. Çünkü bölgedeki çatışmanın eğilimi Sünni-Şii çatışmasının dışında bir hal alacaktır. Ya Halep ne olacak?


RUSYA’NIN İRAN NÜFUZU DEVAM EDİYOR VE GENİŞLİYOR

Al Kuds al Arabi
Başyazı

İsviçre’nin Lozan kenti cumartesi (15.10.2016) günü ABD ve Rusya’nın  ve bölge ülkelerinden Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Katarın toplantısına şahit oldu. Bir sonraki toplantı ise Pazar günü ABD ve Rusya’nın yanı sıra bazı Avrupa devletlerinin katılımıyla Londra’da gerçekleşti.
Bu gelişmeler 9 Ekim günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde biri Fransa öbürü Rusya tarafından önerilen iki kararla ilgili diplomatik mücadeleden sonra geldi. Birinci öneri Rusya’nın vetosuyla ikincisi ise güvenlik konseyinin 15 üyesinin 9’nun reddetmesiyle geri çevrildi.

MISIR, RUSYA İLE AYNI SAFTA

Burada sürprizlerden biri, Mısır’ın Rusya’nın kararının lehine oy kullanmasıdır. Bu tutum Suudi Arabistan ile ilişkilerde daha önce görülmemiş bir krizin yaşanmasına neden oldu. Mısır, Riyad’ın Kahire’ye akan petrolde “stop lambasını” yakmasını bekliyor. Pounddaki düşüşe ve Mısır pazarında kötüleşen petrol krizine ek olarak İki taraf arasında medya savaşları başladı.

OPERASYONDA İRAN ETKİSİ

Uluslararası haber ajansları; Musul’a yönelen, Şii bayraklar taşıyan ve Kasım Süleymani’nin denetiminde İran’ın çıkarlarına hizmet eden askeri kalabalığın seslerini ulaştırıyor. Bütün bunlar askeri danışmanların giderek artan açıklamaları ile ABD’nin denetiminde ve Irak kuvvetlerinin yeni silah sistemleri ile donatılarak devam ediyor. Türkiye, defalarca tekrarlanan güvencelerle Musul’u kurtarma operasyonun bir parçası olmayacak.

MOSKOVA YÜKSELİYOR ABD GERİLİYOR

Moskova yükseldikçe ABD geri çekiliyor. Aynı şey İran ve bölgedeki müttefikleri için de gerçekleşiyor. Durum “İsrail ve ABD’nin ölümü” propagandik söylemiyle alakalı değil. Bunun ötesinde Husiler (İran’ın Yemendeki müttefikleri) USS mason gemisine iki kere füze ateşlediler. Bundan sonrada İran, Yemen sahiline savaş gemileri gönderdi. Uluslararası süper gücün buna yanıtı Mandab boğazında Husilerin üç radarını devre dışı bırakmak oldu.  Bu adım, Amerikan Başkanı Barak Obama’nın kararını, Savunma Bakanı AshtonCarter’in ve Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford’un tavsiyesini gerektirir. ABD gerçekleşenin “nefsi müdafaa” olduğunu söylüyor.
Bütün gerçekleşenler, ABD’nin ataletiyle ve cevap vermekten aciz olmasıyla alakalı değildir. Stratejik karar, Amerikalıların “kirli işler” olarak adlandırdıkları işleri yapmak için bölgenin Rusya’ya ve İran’a teslim edilmesidir.

ÖNCEKİ HABER

‘Romantik Laz temsiline savaş açtım’

SONRAKİ HABER

Mesele başkanlık değil, başkancılık!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa